27. Bölüm "Gerçekler"

80.8K 1.8K 449
                                    

 

Sırf ailemizin düzenini bozdu diye At Hırsızı diye lakaplandırdığım Serkan abi aslında çok iyi niyetli, güler yüzlü, eli yüzü düzgün, kültürlü bir herif çıkmıştı. Nasıl o çirkef anneme katlandığını bilmiyordum. Bu da ona bir özellik daha ekliyor, fiyatını arttırıyordu. Peygamber sabrı.

Atalay ve Zeynep gibi kardeşe sahip olup, üstelik bir de Anıl Hancızade’nin eski karısıyla nişanlıysanız, mutluluğunuz muallâkta demektir. Annemi de dahil ediyordum, o üç sarışın çok çirkefti. Hayatıma girmiş tüm sarışınlar çirkefti. Utku ve Çağdaş hariç. Ama o ikisinin de pek de sütten çıkmış ak kaşık olduğu söylenemezdi.

Anneme dün ablamı sorduğumda, iyi diye beni geçiştirmişti. Meşgulmüş de filan. Kesin o depresyondaydı. En son aylar önce gördüğümde şişmişti çünkü. Yemek de yiyordu. Üstelik fitnessı da bırakmıştı. Acaba kim bilir kimden ayrılmıştı yine? Ablamın aşk hayatı her zaman inişli çıkışlı olmuştu. Benimse sabitti. Canım sıkılmasın diye bana asılan erkeklerle flörtleşiyordum. Tek ciddi ilişkim Koray’dı. Her anlamda ciddi üstelik.

Şubat tatilimin üçüncü gününün tadını çıkarmak uğruna babam, ve kendime bir bitki çayı yapıp yanına kuruldum. Üzerimde bol yünlü bir kazak ve marihuana desenli çoraplarımın içine soktuğum bir tayt. Babam çoraplarımdaki mizahı anlamamış ve bana kaşlarını çatarak bakmıştı.

“Ee, ne haber?” diye takıldım babamın yanına kurularak. “Ya gitsene dökeceksin bir yerime patlatacağım ağzına koltuk mu yok evde?” diye beni kovaladı. Kazağımın kollarıyla sıkı sıkıya kavradığım bardağın kulpu aslında güvendeydi. Ama babamın canı pek kıymetliydi.

“Aman iyi.” Diye kendimi diğer koltuğa bıraktım. Karnemi almamıştım. Ama şans eseri geçiyordum. Son bir ay falan okulla ilişkimi kesmiştim. İkinci dönem çok çalışacaktım. İki elim kanda bile olsa. Genelde böyle deyip işleri üçüncü döneme bıraktığım çok olmuştu ama akıllı kızdım işte, derste bir kere dinledim mi çalışmama gerek kalmıyordu.

“Ne olmak istiyorsun?” diye sordu babam televizyonu kapatıp çayından bir yudum alarak. Kitap okuduğu için kemik gözlüğünü takmıştı. Evet, bir mafya olabilirdi, adam vurabilir, uyuşturucu satabilir veya bir sürü yasadışı iş yapabilirdi ama kitap okumayı çok seviyordu.

“Gazetecilik düşünüyorum. Araştırmacı gazeteci. Gezerim böyle.” Babam güldü. “Aklın fikrin gezmekte. Ama seni staj için gönderirler kötü bir yere ölür müsün kalır mısın belli olmaz.” Dedi. Haklıydı. Ama ölümün bizi ne zaman bulacağı belli olmazdı. Babam da bunun farkında olsa da bir şey demedi. “Bak notlarının çok iyi olmadığını biliyorum. Ama bu son sene berbattı, kabul ediyorum. Sen akıllı kızsın. Üniversiteyi tutturacağını düşünüyor musun? Eğer içinde varsa elimden geleni yaparım.”

Babamla ciddi konuları konuşmak, ölümden beterdi.

En son babamla ciddi bir konuşma yaptığımda, bakireydim. Silah tutmamış, adam öldürmemiş, tacize uğramamış, kokain çekmemiş, ölen arkadaşının sevgilisiyle öpüşmemiş ve esrarı ağzına koymamış biriydim.

Şimdi ise yapabileceğim tüm pislikleri yapmıştım. Erkek arkadaş konusu da dâhil.

Aşk ve NefretWhere stories live. Discover now