-2-

184 30 85
                                    

Dün akşam saatlerce Güney'in odasına dönmesini bekledim. Bana ne demeye çalıştığını merak ediyordum çünkü. Bildiği bir şey olup olmadığını da merak ediyordum. Cesur ne yapmaya çalışıyor emin olmak istiyorum sadece.

Güney odasına dönmeyince uyumak zorunda kalmıştım. Bugün kahvaltıya gitmeden önce onunla konuşmalıyım. Bu yüzden suratımı yıkayıp, üzerimi giyindikten sonra onun odasına koşuyorum. Cama yavaş ama duyulabilecek düzeyde üç kere vuruyorum. Açan olmuyor. Gece gelmediyse nerede bu çocuk? Bildiğim kadarıyla başka bir yerde geceyi geçirmek yasak. Onu tüm binada aramayı düşünüyorum; ama öncelik sıramda karnımı doyurmak Güney'i bulmaktan daha önde. Her neyse diyerek asansöre gidip yemekhane katına iniyorum.

Tepsimi alıp sıraya geçtiğim sırada tanıdık bir ses duyuyorum. Sesin sahibi masaların biride oturuyor. Güney... Arkadaşlarıyla hararetli bir şeyler konuşuyor.

"Yakında general olacağım." dediğini duyuyorum. Bir yandan da kahvaltısını yapıyor. İki adım atıp sırada ilerliyorum. Sabah benden önce uyanıp buraya gelmiş olmalı. Bu olaya başka bir açıklama getiremiyorum.

Tepsime bir bardak çay, peynir, reçel, domates, salatalık ve ekmek koyduktan sonra boş bulduğum bir masaya oturuyorum. Cesur ortalıkta görünmüyor. Güney desen arkadaşlarına hava atmanın derdinde. Bu da demek oluyor ki rahatça kahvaltımı edebilirim.

Kahvaltımı ettikten sonra derse gitmek için asansöre biniyorum. Benimle birlikte asansörde bir kız bir erkek olmak üzere iki kişi daha var. İkisini de derslikten tanıyorum. Ayrıca erkek olan dün bilgilendirme için derslikteydi. O ikisinin sevgili olduğunu da biliyorum. O yüzden bu beni biraz geriyor. Sanki ilişkilerinin ortasına atılmış bir çöp gibi hissediyorum kendimi. Asansörün köşesine siniyorum.

"Lütfen ben generallik için eğitime gittiğimde doktorluk seçmelerine girme." diyor Can. Sesi yalvarır gibiydi. O sırada asansörün robotik sesi çıkacağımız katı söylememizi istiyor. İkisinden de ses çıkmayınca ben cevaplıyorum.

"Dört."

Asansörün metal kapısından ikisinin suratının yansımasını da görebiliyorum. Can esmer, bir erkeğe göre kısa boylu ve yaptığımız sporlardan dolayı yapılı biri. Yüzünde benim için ayırt edici bir şey yok. Leyla için varolduğu aşikâr. Leyla'nın minyon bir tipi; uzun, kıvırcık ve sarı saçları var. Saçları çok hoşuma gidiyor. Eski saçlarımı özlediğimi hissediyorum. Saçlar seni güçsüz yapar. Bunu bir mantra gibi tekrar ediyorum.

İlgimi onlardan çekmeye çalışsam da başarılı olamıyorum. Bir yanım Leyla'nın ne diyeceğini merak ediyor. Yakınen onları tanımasam da derslerden kim olduklarını biliyorum. Az da olsa konuşmuşluğumuz da var.

Leyla'yı dövüş derslerinde hep yerde yatarken hatırlıyorum. Karşısındakini incitmek istemediği için karşısındakine vurmaya çekiniyor. Bu yüzden hep kaybeden taraf oluyor. Nefer olmak için bence fazla iyi niyetli biri. Doktorluk seçmelerine girip neferler için doktor olsa onun iyi daha iyi olur diye düşünüyorum. O da benim gibi düşünüyor olmalı.

"Neden sen generallik seçmelerine katılmayıp benimle doktorluk seçmelerine gelmiyorsun da ben nefer olmak zorunda kalıyorum? Dayatmalardan bıktım!" diye gürlüyor Leyla. Onunla aynı fikirdeyim. Sırf Can istiyor diye general olamaz.

"Benim doktor olamayacağım ortada."

Asansörün kapısı açıldığında Can dışarı çıkan ilk kişi oluyor. Dönüp Leyla'ya bakıyor, o hala asansörün içinde. Tabii ben de. Bu utanmama sebep oluyor ve hızlıca asansörden çıkıyorum. Benim ardımdan Leyla da çıkıyor. Kısa bir an durup kıza bakıyorum ve ağlamak üzere olduğunu görüyorum. Kollarını çaresizce iki yana açıyor.

NEFERWhere stories live. Discover now