-11-

89 22 36
                                    

İsviçreli bilim adamlarının açıklamasına göre; eğer yıldıza basarsanız ve yorum yaparsanız parmak kanserine yakalanma olasılığınız azalıyormuş.

***

"Bu sabah yaşadığımız kaybımız için üzgünüz." diyor Derya Maral. Sanki samimiyetine inanmamızı istiyormuş gibi gözlerini bir müddet kalabalıkta gezdiriyor. Sesinde belirgin bir gerginlik seziyorum. Gerçekten üzülüp üzülmediğini merak ederken ölen kişiyi tanıyanların ağlama seslerini işitiyorum.

"Böyle bir kararı vermenin zorluğunu tahmin bile edemiyorum. İçinde bulunduğu psikolojik durum yüzünden bunu yaptığını düşünüyoruz, ama sanıyorum ki gerçek sebebi asla öğrenemeyeceğiz. Onu gerektiği şekilde uğurlayacağımızdan şüpheniz olmasın. Rüzgar 289, umarım gittiğin yerde huzurlu olursun."

İki elini birleştirip gözlerini tavana dikiyor. Sonra göz kapakları ağır ağır kapanıyor ve dudakları hafifçe kıpırdanıyor. Dua ettiğini düşünüyorum. Onun bu kararı vermesindeki tek suçlu burada yaşamamızı isteyenler. Ötesi yok.

"Burada yaşamak istemiyordu." diye mırıldanıyorum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Sadece eğer dile getirirsem daha rahat hissedecekmişim gibi geliyor. "İntihar etmedi, burası onu öldürdü."

"Delirdin mi sen? Bunu burada söyleyemezsin!" diye fısıldıyor Güney. O haklı, ama ben de haklıyım. Kaybedecek neyim var ki? Hali hazırda zaten birileri beni ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ona cevap vermeyip susuyorum. Müdür konuşmasına devam ediyor.

"Bu gibi bir olayın tekrar yaşanmasına izin vermeyeceğim. Doktorlarımız her zaman buradalar. İstediğiniz kadar onlarla konuşabilirsiniz. Kendinizi yalnız hissetmeyin lütfen." Sonra içten içe gülmeme sebep olan o cümleyi söylüyor. "Biz bir aileyiz."

Eskiden olsa müdürün konuşmasını hayranlıkla dinleyip ona inanırdım ve buraya daha da kenetlenirdim, ama şu an bunu yapamam. Benim asıl ailem dışarılarda bir yerde benim onlara ulaşmamı bekliyorlar. Bunu hissedebiliyorum. Burada bekleyerek sonumun Rüzgar gibi olmasını istemiyorum. İntihar etmeyeceğimi kesin bir şekilde söyleyebilirim, ama birinin beni öldürmeyeceğinden emin olamam. Bunu her düşünüşümde o hücredeki suların içindeki çırpınışım aklıma geliyor ve nefesim daralıyor. Gözlerim kararırken bir yere tutunmak istiyorum. Sırtımı duvara dayayıp sessizce nefes veriyorum. Görüşüm eski haline gelince tekrar müdüre bakıyorum. Konuşmasını sürdürüyor.

"Unutmayın hiçbir şey sizden değerli değil. Her ne derdiniz varsa geçecektir. Üzücü şeyler her zaman olur, ama güzel şeyler de olur. Bu acı kaybımıza rağmen hayatımıza devam etmeliyiz. Güçlü ve bir arada durmalıyız."

Ölen kişiler arkalarında bıraktıkları yıkımı görüyorlar mı diye merak ediyorum. Eğer görüyorlarsa sevdiklerine bunu yaşatmaktan dolayı pişmanlar mı? Sanırım bunun cevabını asla alamayacağız.

Ekran kararıyor ve ölen kişinin fotoğrafının yerine başka kişilerin fotoğrafları çıkıyor. Bunların dün seçilen kişiler olduğunu fark ediyorum. Neden bilmiyorum gözlerim Güney'in gözlerine kayıyor. O da benimkilere bakıyor. Soğuk mavi gözlerinden ne hissettiğini söylemek zor. Acaba o da benim hakkımda aynı şeyi düşünüyor mu? Ne hissettiğimi sezebiliyor mu yoksa merak etmekle mi kalıyor? Bunları da neden merak ettiğimi bilmiyorum ya neyse...

"Görüyorsunuz." diyor Derya Maral elini kaldırıp arkasındaki fotoğraflara dikkat çekerek. "Yeni seçilenlerimiz var. Onları tebrik etmeliyiz."

Ölen birine bu kadar mı zaman ayırabiliyorlar gerçekten? Az önce ölen kişi için tek bir gözyaşı dökmeyenlerin şu an bizi alkışlamaları sinirimi bozuyor. Asıl önemli olanın o olduğunu anlamıyorlar, anlamayacaklar. En kötüsü de eğer eski İva burada olsaydı o da onlardan biri olurdu. Hatta zayıflığı için öleni suçlardı. Artık o kız olmadığım için mutlu olsam da geleceğim için endişeliyim. Hayatım Cesur'un yapacağı plana ve sonrasına bağlı.

NEFERWhere stories live. Discover now