-16-

43 17 33
                                    

Sabah her yerim ağrır bir vaziyette uyanıyorum. Gece boyunca gördüğüm rüyalar kesik kesik gözümün önüne geliyor. Birinde ailemi bulup kurtarıyordum. Diğerinde yine ringdeydim, ama bu sefere karşımda Güney vardı. Bana onu neden bıraktığımı soruyordu. Neden bilmiyorum bu soru beni heyecanlandırmıştı. Ona cevap vermek istedim, ama ağzımı açamadan yüzü kaybolmuştu.

Bir sonraki hayli korkunçtu. Cesur'la yakalanıyorduk ve ben vuruluyordum. Üstelik basit bir silahla değil, bitiriciyle. Son sözlerim neydi hatırlamıyorum. Bir şeyler söylediğimden de emin değilim zaten. Sonradan hatırlıyorum. "Onlara iyi bak." diyordum. Bu gülünçtü, çünkü Cesur da yakalanmıştı. Ailemi de bulamadığımızdan eminim, ama bulmuşuz gibi düşünüyordum. Rüyanın konsepti buydu sanırım.

Bir diğerindeyse Güney'le eski odalarımızdaydık. Kapılarımızın önünde oturmuş birbirimize bakıyorduk. Camlardaki filmler olmadığı için birbirimizi görebiliyorduk. Rüyamda ona karşı bir şeyler hissediyordum. En son bunu gördüğümden olsa gerek bu rüya çok kısa sürmüştü. Uyandığımda sanki o hisler gerçek hayatta da varmış gibi rahatsız oluyorum. Cesur'a bakıyorum. Hala uyuduğunu görünce biraz daha yatıyorum. Kendi çabalarımla rüyamı devam ettirmeye çalışıyorum.

"Seni bırakmadım." diyorum ona. Sesim benim odamdan onun odasına duyuluyor. Hiçbir şey anlamıyor haliyle. O soru önceki rüyama aitti.

Saçmaladığımı fark ediyorum. Kendimi başka şeyleri düşünmeye zorluyorum. Aklıma benim için karları izleyeceği geliyor. Tuhaf hissediyorum. O kadar yılı didişerek geçirmiştik, ama bu yıl... Doğru kelimeyi bulamıyorum. Arkadaş mı olmuştuk?

Derin bir nefes alıp geçmişe duyduğum özleme ara veriyorum. O esnada Cesur uyanıyor. Benden daha iyi durumda görünüyor. Tabi onu döven kimse olmamıştı.

"İyi uyudun bakıyorum." diyorum iğneleyici bir ses tonuyla.

"Evet." diyor pişkin pişkin. "Yüzün morarmış. Dayak mı yedin rüyanda?"

"Ha ha ha, çok komik." deyip göz deviriyorum. Doğrulup dün aldığımız bisküvilerden birinin paketini açıyorum. İçimden ne kadar da sağlıklı bir kahvaltı diye geçiriyorum. Cesur'a da uzatıyorum. Bir tanesini alıp ısırmadan ağzına atıyor. Sonra yüzü buruşuyor.

"Bu ne kadar iğrenç bir şey böyle?" diye yakınıyor.

"İlk önce küçük bir ısırık alıp tadına alışman gerekiyordu. Az önce benimle dalga geçtiğin için bu sırrı sana veremezdim. İçinden kara sinek çıkmadığına dua et." diyorum. Ellerini birleştirip gözlerini tavana dikiyor.

"İçinde kara sinek olmadığı için teşekürler Tanrım!"

O paketi öylece bitiriyoruz. Karnımızın doğmadığını fark edince ikinci paketi de yiyoruz.

"Önceki daha güzeldi." diyor.

"Mızmızlanma." diyorum.

O paketi de bitirdiğimizde ikimizden de ses çıkmıyor. O gidelim demeyince ben de teklifte bulunmuyorum. Öylesine bir sohbet konusu bulmaya çalışıyorum.

"Hiç rüya görür müsün?"

"Tabii ki." diyor. "Bugün ringe benim dövüştüğümü gördüm."

Kafa sallıyorum. "Hiç şöyle bir şey yaşadın mı? Mesela biri var, sıradan ama. Öylesine biri. Onu rüyanda farklı görüyorsun ve uyanınca bir süre ona karşı hislerin değişiyor. Ama sonra gün içinde tekrar eski haline dönüyorsun."

Gülüyor. "Rüyanda kime aşık olduğunu gördün?"

Afallıyorum. Bu halimden zevk almış gibi görünüyor.

NEFERWhere stories live. Discover now