-6-

94 26 30
                                    

Dersliğe doğru yürürken ayaklarım neredeyse geri geri gidiyor, çünkü birazdan Leyla'nın suçsuz yere götürüleceğini biliyorum. Kendimi suçlu hissediyorum. Can'a ne diyeceğim bilemiyorum. Kız arkadaşını almalarının nedeni benim az kalsın ölüyor olmam mı diyeceğim? O da Leyla'nın suçsuz olduğuna inanacaktı. Onun masum olduğunu sadece dört kişi biliyor olacaktık. Ben, Cesur, Can ve Güney. İşin kötü yanı şuydu ki bunu kimseye ispat edemeyecektik. Yönetim asileri sevmez ve onların cezalarını bir şekilde keser. Bizse sadece Yönetim'i aldığı kararlardan dolayı kutlarız. Gai'de hayat bizler için sanıldığı kadar basit değil ve ben bunun sadece birkaç gündür farkındaydım.

Adımımı nihayet dersliğe atıyorum. Sınıfa şöyle bir göz atıyorum ki Leyla'yı görebileyim. Bunu yapmayı neden istediğimi bilmiyorum. Bu son bakış veda mı olacaktı yoksa ona kaçmasını mı anlatacaktı emin değilim.

Ondan önce gözlerim Güney'i buluyor. Gözleriyle bana Can ve Leyla'yı gösteriyor. O an içimi bir korku sarıyor. Ya biri beni izliyorsa diye düşünüyorum. Leyla'ya suçsuz olduğunu biliyorum dersem beni de onunla götürmelerinden korkuyorum. Eğer ona bağırıp çağırmazsam da insanlar hakkımda yanlış şeyler düşünecekmiş gibi geliyor. Adımımı nereye atsam çamura batıyorum. Zorlukla yutkunup hemen önümdeki sıraya oturuyorum. Leyla'ya bir şeyler söyleme fikri anlamsızlaşıyor. Gözlerimi sıradan bir saniye olsun ayırmıyorum. Deve kuşu misali bakmazsam varlığımın fark edilmeyeceğini düşünüyorum. Öyle de oluyor. Kimse yanıma gelip gitmiyor. Muhtemelen onlar henüz suçlunun Leyla olduğunu duymamışlardı. Hoş duymaları imkansızdı ya, sonuçta onlar müdürün odasına gitmiyorlardı.

Ders başlayınca herkes sıralarına geçiyor. Beni saran gerginlik o dakikalarda daha da artıyor. Her an generallerden biri gelip Leyla'yı götürebilir ve bunun sorumlusu benim. Kızın neler hissedeceğini düşünmek ruhumu sıkıyor. Eğer bunu düzeltemezsem bu vicdan azabıyla nasıl yaşarım, Can'ın suratına nasıl bakarım bilmiyorum. Şu sıralar koca bir bilinmezlikte yaşıyorum.

General derste bu sene üretilen iki silahı bizlere tanıtıyor, ama ben kendimi tam anlamıyla veremiyorum. Gözüm sürekli kapıda ders dinlemek zor oluyor. General baştan alıyorum dedikten sonra dikkatimi tamamen ona veriyorum.

"Bu silahın ismi Banshee. Tetiğe basarsanız şu gördüğünüz huni gibi olan namlusundan ses dalgası gönderirsiniz. Bu da kısa süreli olarak karşınızdaki kişiyi sersemletir. Diğerinin ismi ise Bitirici. Nasıl olursa olsun karşısındakinin işini tamemen bitirir. Sıradan bir tabanca gibi durduğuna bakmayın. Eğer mermilerinden biri vücudunuza isabet ederse ölürsünüz, çünkü mermileri isabet ettiği yerde el bombası gibi patlayarak orayı tuzla buz eder. O yüzden bunu kullanırken dikkatli olmanızda fayda var."

General silahları dikkatlice kutularına koyarken kapı çalıyor ve aldığım nefes ciğerlerimde kilitlenip kalıyor. İçeri bir general ve iki nefer giriyor. Generalin kafasının yanlarında kırlaşmış saçlar var. Neferlerden biri diğerine göre daha uzun ve daha koyu tenli. Üçünün yüzünde de sanki az sonra bir hayatı karartmayacaklarmış gibi üzüntüden zerre eser olmaması sinirlerimin daha da gerilmesine sebep oluyor. Neredeyse kel olan general dersi böldüğü için özür dileyip konuya giriyor.

"Biliyorsunuz ki dün İva ve Güney talihsiz bir olay yaşadılar. Sizden ricam Güney'e yüklenmemeniz konusunda. O sadece görev sandığı şeyi yerine getiriyordu."

Burada dönüp Güney'e bakıyorum. Oturduğu sırada kıpırdanıp suratına kasıntı bir gülücük konduruyor. O an yeniden eski görünümünü alıyor. Sabahki halinden eser kalmıyor. Umarım bir daha onunla iletişim kurmak zorunda kalmam diye düşünüyorum.

"Bu sabah başımıza gelen bu kötü olayın failini bulduk ve ne yazık ki o içinizden biri. Elimizde görüntüler var. Gai yönetiminin bize verdiği yetkiyle seni tutuklamak durumundayız Leyla 479."

NEFERWhere stories live. Discover now