-5-

117 23 21
                                    

Yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Ayrıca NEFER'i okuma listelerinize ekleyin ki daha çok kişiye ulaşabilelim. İyi okumalar!

***

Odama geri dönüyorum. Mektubu kaç kere daha okuduğumu hatırlamıyorum. Kafamı yastığa koyduğumda ismim zihnimde yankı yapıyor. Masiva Yenilmez. İva 410 değil. Masiva Yenilmez.

Önceleri Yönetim'e bizi sokaktan alıp yetiştirdikleri için çok teşekkür ederdim, ama dünden beri böyle düşünmüyorum. Beni ailemden alıp yalanlara inandırmışlar. Kendimi filmin akışından bihaber figüran karakterler gibi hissediyorum.

Neden sonra aklıma hala bilmediğim şeyler olduğu geliyor. Ailemden nasıl alındım, onlara ne yaptılar ve en önemlisi hayattalar mı hepsi birer muamma. Cesur'la konuşmam gerek, ama bunu nasıl yaparım bilemiyorum. Bir duyan olacak diye konuşamıyoruz, yazıyla anlaşmak da vakit kaybetmemize sebep oluyor. Uyumadan önce Cesur'un geri kalan kısmı yazıp bana vermesini diliyorum.

Gece boyunca boğularak öldüğüme dair rüyalar görüyorum. Her birinden nefes nefese ve ter içinde uyanıyorum. Bir tanesinde bir okyanustaydım ve ne yaparsam yapayım yüzeye çıkamıyordum. Akciğerlerimin bomba gibi patladıklarını duyuyordum. Mavi sular bir anda kızıla boyanıyordu. Bense kendimi bırakıyordum. Ölüm kapıma dayanmışken çırpınmak anlamsız geliyordu.

Uyanıp duş aldıktan sonra kahvaltıya gidiyorum. Yemekhaneye girince yabancıların bakışlarını üzerimde hissedebiliyorum. Burada haberler mikroplardan daha hızlı yayılır. Herkes dün olanları öğrenmiştir. İstemsizce ne düşündüklerini merak ediyorum. Masama oturduğum sırada iki kız yanımdan fısıldaşarak geçiyor. Onları tanımıyorum bile.

"Güney az kalsın öldürüyormuş onu."

"O çocuk da fazla oldu artık! Birini sevmeyebilirsin, ama bu onu öldürmen gerektiği anlamına gelmez."

İkinci kızın ilk cümlesine fazlasıyla katılıyorum. Güney fazla olmuştu artık. Bir daha onun yüzünü görmek istemediğimi düşünürken onunla göz göze geliyorum. Diğerleri de onu görünce fısıldaşmalar çoğalıyor. Eskisi gibi bakışlarıyla milleti ezer gibi bakmıyor. Hal ve hareketleri ego kokmuyor. Yine de bu ondan nefret etmemek için bir sebep değil. Masama oturacağı anda Leyla onu itiyor ve karşıma oturuyor. Hemen yanına da Can oturuyor. Bense sanki Güney orada değilmiş gibi davranıyorum. O beni öldürmeye çalışmıştı, şimde ben de onu ruhsal olarak bitireceğim. Böylesi bir intikam bir insanı yola getirmede en etkili yöntemdir.

"Yokmuşum gibi davranmayı kes! Seni önemsediğimden değil, ama yanlış yapıyorsun." diye çıkışıyor Güney. Kafamı yavaşça ona çeviriyorum.

"Ne yapmam gerektiğini ne zamandır sen söylüyorsun?" diyorum. "Beni saçma sapan bir nedenle ölüme terk ettin."

"Saçma sapan bir sebep değildi!" diye bağırıyor. Sonra yaptığı şeyin bir hata olduğunu fark ediyor. Sessizce yemek yiyen kesim de artık bizi izliyor. "Bana güven." diye fısıldıyor. Yalvarır gibi bir hali var. Alayla gülümsüyorum. Ayağa kalkıp aramızdaki tepsisine aldırmadan yüzümü onunkine yaklaştırıyorum.

"Sana güvenmemi istiyorsan, bana kağıtta ne yazdığını söylersin." diye rest çekiyorum. Kafasını iki yana sallıyor. Söyleyemeyeceğini tekrarlıyor. Bense ölümüne o kağıtta yazanı merak ediyorum. Eğer bu bir şaka değilse -ki şaka olmadığına yüzde doksan dokuz oranında eminim- yukarıdan birileri benim ölüm fermanımı vermiş olmalı. Bu da kendime dikkat etmem gerektiğini gösteriyor.

"Dikkat etmen gerek." diye fisıldayıp masamızdan uzaklaşıyor. Düşündüğüm şeyi onun dile getirmesi beni ürkütüyor. Sandalyeme otururken onun arkadaşlarının oturduğu masaya gidişini izliyorum. Sonra masama oturan Leyla ve Can'a dönüyorum. Can Güney'den hoşlanmadığını dile getiriyor. Açıkçası ben akıl sağlığı yerinde birinin ondan hoşlanacağını zannetmiyorum.

NEFEROù les histoires vivent. Découvrez maintenant