Bölüm 5 ✿

1.1K 137 134
                                    

Petra, günün son dersinin işkencesini çekmeye devam ederken elini çenesine yaslayarak umutsuzca pencereden dışarıya baktı. Hava, sabahtan beri kapalıydı ve her an bir fırtına kopacakmış gibi duruyordu. Sabah az az yağan yağmur; öğleye doğru şiddetini arttırmış, öğleden sonra tekrar hafiflemişti. Sanki erkenden akşam olmuş gibi bir hayli karanlıktı gökyüzü. Gök gürlüyor, kapkara bulutlar gökyüzünde kabadayı gibi dolaşıyordu. Petra, sırasının yanına koyduğu eski şemsiyesine baktı göz ucuyla. En azından şemsiyesi vardı, hiç yoktan daha az ıslanarak yürüyebilirdi. Üzerinde tekçe Mikasa ile gidemeyeceğinin verdiği huzursuzluk vardı. Kırtasiye ve kafe uzak olduğu gibi yolları da zıttı, bu yüzden beraber gidemiyorlardı. Bir yol arkadaşı hiç de fena olmazdı.

Petra, sesi soluğu çıkmayan sıra arkadaşına göz ucuyla baktı. Şu an o da kendisi gibi dersi dinlemek dışında her şeyi yapıyordu. Sıra arkadaşının büyük burnu, güzelliğine engel olamamıştı. Annie, sıra arkadaşı, oldukça güzel bir kızdı ve erkekler arasında da adı geçirilmeye korkulsa da çok popülerdi. Minyon tipliydi. Bebek mavisi gözleri, güneş gibi sapsarı saçları vardı. Üstelik voleybol takımının kaptanıydı, oldukça da güçlüydü. Dövüş sanatlarında usta, babasına bağlı güzel bir kızdı Annie. Mikasa ile devamlı olarak atışsalar da birbirlerini gizlice arkadaş olarak görmekten çekinmiyorlardı. En azından ben böyle olduğuna inanacağım.

Annie, bir anda defterine yaptığı karalamayı bırakarak sorgularcasına ona baktığında bakışlarını kaçırdı hızlıca Petra. Onun hakkında iyi şeyler söylüyor olması ondan korktuğu gerçeğini değiştirmezdi sonuçta. Annie bulaşılmaması gereken biriydi. Bertholdt ve Reiner'ı da karşısına almak istediğini söyleyemezdi. Üç büyük dev, diye geçirdi içinden. Kim onların karşısında durmak ister ki?  Bir saniyeliğine ters düş ve çat, işte boynun kırıldı!

"... Evet, Armin," dedi öğretmen, en önde oturan hevesli çocuğa söz hakkı vererek. Ne ara soru sormuştu ki? "Cevabı bir de senden alalım. Listeden seçmeye devam edeceğim."

Armin, hiç duraksamadan deli saçması denilebilecek matematik denklemini hiç takılmadan söylediğinde öğretmen memnun olmuşçasına başını salladı. Petra ise "Bu yeni bir dil mi?" dercesine bakıyordu. Sahi, ne demişti öyle Armin? Neyse ki çok geçmeden zil çaldı. Eren ve Armin hızlıca gözden kaybolduğunda, öğretmen şaşkınca bir süre arkalarından baktı. Hemen arkalarından onları Petra takip ediyordu, ardından da Annie insanları iterek hızlıca dışarı çıktı ve koşmaya başladı Petra'nın yanından. Sınıf tamamen boşaldığında, öğretmenin şaşkınlık kat sayısı git gide artmıştı. Eh, kimse fırtınaya yakalanmak istemezdi. Ya da kimse daha fazla matematik dinlemek istemiyor. Armin bile.

Petra, dışarı çıkar çıkmaz yüzüne damlayan yağmur damlalarıyla hızlıca şemsiyesini açtı. Önce telefonunu ardından da okul çantasını kontrol ederken bir süre okulun içinde durmuştu. Birçok şemsiyesi olmayan öğrenci burada mahsur kalırken Petra onlara acıyarak dışarı çıktı. Birkaç adım önünde de Jean vardı, koşuyordu. Petra, Jean'in koşarken istemsizce benzediğini düşündü ve bu düşünce yüzünden kendine kızdı, ona böyle bir yakıştırma yapmak saygısızcaydı. Petra, su birikintilerine basmamaya dikkat ederek hızlı hızlı ilerlemeye çalıştı ama nafileydi. Eski ayakkabılarının içine çoktan su dolarken yüzünü buruşturdu ve gözlerini kısıp iğrenç hissiyatı umursamamaya çalıştı. Yürüdükçe vıcık vıcık olan ayakları, onu az da olsa sinirlendirmişti. Petra, yağmuru çok severdi ama bu sevilecek bir yağmur değildi. Belki de yalnızca evde kahvesini içerken kitap okuduğu sırada yağan yağmurları seviyordu.

Aslında Petra'nın yağmuru sevmesinin ana nedeni, Levi'ı ilk kez yağmurlu bir günde görmüş olmasıydı. O günden sonra hayatına yeniden eklenen neşe, kelimelerle betimlenemezdi. O, aşık olduğunu iliklerine kadar hissetmişti. Levi'ın taş kalpli olduğunu düşünüyordu ama o gün gördükleri aklına geldiğinde bu düşüncenin yanlış olduğunu da biliyordu. Levi, o gün göz yaşlarını yağmurla saklamaya çalışmıştı. Hoş, saklayabilmişti de. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, genç adamın göz yaşlarını kusursuz bir şekilde su damlalarına karışmasını sağlamıştı. Levi'ın en içten duygularıyla akıttığı göz yaşları, yağmur damlalarına karışıp giderken Petra bunu fark etmişti.

Yağmur şiddetini arttırdığında daha fazla oyalanmamak adımlarını hızlandırdı. Kafasını esir alan onca anı, biraz beklemek zorundaydı. Başını kaldırıp keyifsizce yola baktı. Daha çalışmak zorunda olduğu kafeye yaklaşamamıştı bile. Şemsiyeyi tutmakta güçlük çekiyor, ıslanan ayakkabısıyla ilerliyordu. Keşke Jean ile birlikte gitseydim. Şu an evde olmak için neleri vermezdi! Önünde ilerleyen çocuk, çantasını başına tutup hızlanmaya çalıştı. Bir yandan da aşırı öfkeliydi; elini ikide bir saçlarından geçiriyor, duyulacak şekilde küfürler savuruyordu. Petra, görüntüsünü netleştiremese de bunun kim olduğunu biliyordu. Kalbi, yeniden deli gibi hızlı atınca artık kim olduğu kesinleşmişti. Petra, koşar adımlarla sırılsıklam olmuş Levi'ın yanına gitti. Levi, onu bile göremezken sinirle dişlerini sıktı. Levi'ın çantası çamurlanmıştı aynı üstü gibi, ayrıca çok ıslaktı ve saçlarını da bir türlü düzeltemiyordu. Temizlik delisi olan çocuk, kriz geçirmeye hazırdı. Saçları, gözlerine gelirken ilerlemesi iyice zorlaşmıştı. Bir anda üstüne yağan yağmur kesildiğinde, kaşlarını kaldırdı ve saçlarını geriye atıp etrafa baktı. Çevresine yağmur yağmaya devam ediyordu.

"Şey..." dedi Petra, şemsiyeyi ona doğru tutmaya devam ederek. Kuracak cümlesini özenle seçmeye çalıştı fakat ikisinin de rezalet halde olduğunu fark edince omuzlarını silkmeyi tercih etti. "Şemsiyemi almak ister misin?"

Levi, Petra'ya baktı ve yüzünden damlayan suları sildi. Bu sefer şemsiyenin ucunda kaldığı için ıslanan kişi Petra olmuştu. Petra, temkinli bir şekilde birkaç adım daha atarak şemsiyenin altına geçti ve Levi'a baktı. Yan yanalardı şimdi. O kısacık sürede bile çok ıslanmıştı. Islanan bakır rengi saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp gülümsedi. Bu cesareti nereden bulduğunu bilmiyordu ama işe yaramış gibiydi. Levi, şemsiyeyi Petra'nın elinden aldı ve hafifçe yukarı kaldırıp ikisine de daha geniş bir yer açtı. Petra, bir Levi'a bir de şemsiyeye bakakalmıştı. Bir rüyada mıyım?

"Şimdi gitsem iyi olacak. İşimden kovulmak istemiyorum. Başka yerler öğrencileri işe almaya sıcak bakmıyor da."

Tam şemsiyenin altından çıkıp gidecekken birden omzunda hissettiği el onu durdurmakla kalmayıp olduğu yere sabitledi. Tüm bedeni bir elektrik şoku almış gibiydi. Levi'ın eli, Petra'nın omzunu biraz daha sıkı kavrarken Petra ne yapacağını bilemiyordu. Yanaklarının pembeleşmesine engel olamamış, başını zor da olsa Levi'a çevirmişti. Levi, sakin bakışlarından ödün vermemişti Petra'nın aksine.

"Ya sen?" dedi sessizce. "Tch, ıslanacaksın. Al şunu."

Petra, hafifçe başını iki yana salladı. Çalıştığı kafe uzaktı ama Levi'ın daha fazla ıslanmasını istemiyordu. Kendisi bu zorlukla başa çıkabilirdi. O yüzden etrafa baktı ve az ilerideki marketi işaret parmağıyla gösterdi. Git gide artan yağmur sebebiyle market neredeyse gözden kaybolmak üzereydi.

"Benim önce oraya gitmem gerekiyordu zaten, sorun değil."

Levi, önce markete ardından da kaşlarını kaldırarak Petra'ya baktı inanmıyormuşçasına. Elini yavaşça Petra'nın omzundan çekti ve daha fazla konuşmadan Petra'nın yeniden yanına gelmesini bekledi. Beklemeye devam ederken ondan bir hareket göremeyince kaşlarını çattı hafifçe. Ne inatçı bir kız ama. Zatürre olmak mı istiyor?

"Gel buraya," dedi yeterince ıslanmış kızı kolundan tutup çekerek. "Ben de oradan geçeceğim. En azından oraya gidene kadar şemsiyenin altında dur."

Petra, iyice pembeleşen yanaklarıyla gülümsedi. Kendisi bu şiddetli fırtınada şemsiyeyi tutmakta zorlanıyorken Levi hiç de zorluk çekiyor gibi değildi. İkisi birbirleriyle aynı anda adım attı. Levi, hiçbir şey demeden ilerlemeye devam ettiğinde Petra da adımlarını ona uydurmuştu. Şimdi yağmurda şemsiyelerini paylaşan uyumlu bir çift gibi görünüyorlardı.

Petra, çok tuhaf hissediyordu. Sevdiği adam tarafından önemsenmiş miydi cidden? Bedeni kasıldı. Levi ile tamı tamına uyumlu olan adımları... Nefes alış verişleri hızlanırken Levi ne olduğunu anlamak için göz ucuyla ona baktı. Petra, bunu fark etmemişti. Levi, bir süre daha sessizce yanındaki kıza bakmaya devam etti. Adımları markete yönlendiğinde Petra şemsiyeden çıktı ve marketin kapısına koştu. Levi ise tek elini cebine atmış bir şekilde Petra'ya bakıyordu.

"Tekrardan iyi günler," dedi Petra, heyecanla gülümseyerek. "Levi."

Levi, başıyla onayladı ve yoluna devam etti. Petra, bir süre nefeslendi ve marketin duvarına yaslandı. Mutluluktan ölebilirdi. Şu an yağmurlu bir havada yürüyeceği mesafe umurunda değildi. Söylediği yalan da öyle. Bu marketten alacağı hiçbir şey yoktu.

"Bunu hemen Mikasa'ya anlatmalıyım!"

Impossible (Levi x Petra)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن