Bölüm 7 ✿

1K 126 101
                                    

Bugün Petra gibi olumlu bir insan için bile mutlu bir gün değildi.

Petra, titrek bir nefes alırken titreyen adımlarla dolaştı mezarlıkta çaresizce. Mikasa, asla tek başına gitmesine izin vermiyordu en iyi arkadaşının çünkü Petra oraya gittiğinde her zaman ağlar, bitik bir hâle gelirdi. Mikasa bunu istemiyordu, bu yüzden her zaman Petra ile gelirdi mezarlığa. Kendi ailesinin mezarına kısa bir süre bakar, çiçek bırakır ve donuk bir ifadeyle tekrar Petra'nın yanına gelirdi. Petra'nın ağlamasına izin vermezdi; bir şekilde onu mutlu edecek şeyler bulur, normalde komik bir insan olmasa bile onu güldürürdü. Ama bu sefer Petra, tek başınaydı. Hoş, Mikasa'nın gelmesini bilerek istememişti. Mikasa hastalanmıştı ve havalar hâlâ buz gibi olduğu için onun evde kalmasını istiyordu. Şüphesiz ki buraya geldiğini öğrenirse Petra'ya bir güzel kızar, neden ona söylemediğiyle ilgili dört saatlik konuşma yapardı. Üstelik ona çok kırılırdı, Mikasa basit bir üşütme ile güçsüz düşecek bir kız değildi.

Petra, zavallı babasının mezarını bulduğunda burukça gülümsedi ve elindeki çiçek demetini sıktı. Hafif hafif atıştıran yağmur, Petra'nın göz yaşlarını saklayamazdı. Petra, yavaştan süzülen göz yaşlarını elinin tersiyle sildi ve mezarın yanına güçlükle çöktü. Yüzündeki buruk gülümseme, olabilecekmiş gibi iyice kırgın bir hale gelmişti. Gülümsemesi gibi güzel olan gözlerinin rengi solmuştu. Ağlamak istiyordu ama ağlayamazdı, babası onu hep mutlu görmek istemişti. En azından şimdi ağlamamalıydı. Ağlamamayı ne kadar denese de eninde sonunda başarısız oluyordu.

Babası, her ne kadar ilk başta varlıklı bir adamla Petra'yı evlendirmeyi düşünse de vazgeçmişti bundan çabucak. Kendisinin aksine, kızının okumasını ve güzel bir meslek sahibi olmasını istiyordu. Kendisi gibi sefillik içinde sürünmesini değil, hayallerine ulaşmasını istiyordu. Petra'nın hayallerini görmezden gelemezdi, değil mi? Babaydı o. Çocuğu, her şeyden bir adım öndeydi onun için. Belki kusursuz bir baba olamamıştı ama çok güzel sevmişti kızını. Petra'nın hiçbir şeyden geri kalmasını istemediği için ağır, geliri az, geçici işlerde çalışmıştı hayatı boyunca. Başarmıştı da. Petra küçük kasabasında her okul etkinliğine katılmış, derslerden asla geri kalmamıştı. Bu, onun için en mutluluk veren şeydi. Bir baba daha ne isteyebilirdi?

Petra, gerçek annesini hiç görmemişti ama onun da tıpkı babası gibi harika bir insan olduğunu biliyordu. Annesinin mezarına baktığında dudakları da titremeye başlamıştı artık. Petra'nın annesi doğumdayken ölmüştü. Babasının anlattığına göre annesi çok, çok güzel ve iyi bir kadındı. Üstelik annesi, insanlara yardım etmeyi çok severdi. Petra, hiç görmemiş olmasına rağmen onu da deli gibi seviyordu. Bir gün cennette onunla tanışmayı isterdi. Şimdi anne olarak adlandırdığı kişi aslında onun teyzesiydi. Annesinin ölümünden beri kendisine sahip çıkmıştı.

En son kendini daha fazla tutamayıp ağlamaya başladığında bunu saklamak istercesine titreyen ellerini yüzüne bastırdı. Kendisini bu dünyadan soyutlamak istiyordu. Kafasında yankılanan babasının güven dolu sesleri, Petra'nın daha da çok ağlamasına yol açtı. Ailesini özlüyordu, çok özlüyordu. Bir kez olsun gerçek annesine sarılmak, annesinden ilgi görmek istemişti. Ama bu imkansızdı. Aynı şu an babasının geri gelmesini istediği gibi.

Levi; Isabel ve Farlan'ın mezarına bakmaya devam etti ifadesizce. Yaşadığı duygu karmaşası bakışlarından anlaşılabiliyordu. Saçları yeniden gözlerine gölge yaparken o korkutucu bakışlarının altındaki saklı duyguları ortaya çıkardı. Okyanus mavisi gözleri, iki mezar arasında çaresizce gidip geliyordu. Isabel, Farlan, Isabel, Farlan, Isabel, Farlan... Sonsuz bir döngüye girdiğinde daha fazla dayanamadı ve iki çiçeği de mezarlarına bırakıp doğruldu. Aklına dolan onca anı onu sıkıntıya sokuyordu. Hayatları hiçbir zaman kolay olmamıştı, özellikle de çocukken. Levi, bunu istememişti. Kesinlikle bunu istememişti. Ailesinden sonra bir de arkadaşlarını kaybetmek... Hayır, bu Levi'ın istediği şey değildi. Levi, arkadaşlarına önem verirdi. Pek belli etmese de düşünceli bir insandı, gerektiğinde de nazikti. Fakat gözünden bir damla bile yaş akmıyordu şu an, akamıyordu. Aklına arkadaşlarının cansız bedeni geldiğinde en sonunda bir damla göz yaşı yağmur damlalarıyla karışıp gitti. Ağlayamazdı, ağlamayacaktı. Ağlamayı yıllar önce kesmişti. Duygularını belli etmekten, güçsüz düşmekten nefret ediyordu. Kendine saygısını korumalı ve bu saçma duygulardan uzaklaşmalıydı.

"Üzgünüm," dedi sadece, sessiz bir şekilde. "Sizi koruyamadım. Ben, çok geç kalmıştım."

Ellerini cebine attı, daha fazla düşünmemek adına başını eğdi. Gitmeye hazırlanıyorken duyduğu ağlama sesleri, kaşlarının tekrar çatılmasına neden olmuştu. Ses, oldukça tanıdıktı ve Levi bu sesi anında tanımıştı. Başını kaldırıp ilerideki ağlayan kıza baktı. Burası mezarlıktı. İnsanların ağlaması normaldi, Levi'ı ağlayan bir kız neden ilgilendiriyordu ki?

Ağlayan kız, Petra'ydı ama. Levi, Petra'ya bakmaya devam etti ifadesizce. Cebinde olmasına rağmen elleri buz kesmişti. Levi, birkaç adım attı Petra'ya doğru. Güzel kız ise hâlâ onu fark etmemişti, Levi bu durumdan memnundu. Son zamanlarda sık sık karşılaşıyorlardı ve bu tuhaf bir hal almaya başlamıştı. Başını tekrar eğerken yerdeki Petra'yı izledi bir süre. İçinden ne kadar burayı terk etmek gelse de yapamıyordu. Kendine kızdı. Ben ne yapıyorum?

"Hey," dedi aniden. "Ağlama."

Petra, kalbini ısıtan çocuğun sesini duyduğunda ellerini yavaşça yüzünden çekti. Levi, ona dik dik bakarken biraz daha yaklaşmış ve yerdeki Petra'ya bakmak için başını eğmişti. Petra, ilk defa aşkla değil de ifadesizce baktı ona. O kadar çok duyguyu bir arada yaşıyordu ki duygular birbirine karışıp ifadesizliği ortaya çıkarmıştı. Ne hissetmeliydi Petra? Ne demeliydi? Kalbi sızlarken, gözlerindeki yaşların akmasını engelleyemedi. Bir şey demiyordu, daha doğrusu diyemiyordu. Çaresiz hissediyordu kendisini Levi'ın karşısında her zaman olduğu gibi ama bu çaresizlik, daha farklıydı. Petra, ilk defa kırılan kanatlarını Levi'a göstermişti. Özgürlüğünün kanatları kırılmıştı.

"Ağlama dedim, değil mi?" dedi Levi, sert bir ses tonuyla. Fakat az da olsa bakışları yumuşamıştı. Onun konuşma tarzı böyleydi. "Hasta olacaksın."

Petra, kendisini toparlamaya çalışıp yalandan bir gülümseme takındı. Buna gülümseme demek için bin şahit gerekiyordu gerçi. Levi, nefesini bıraktı ve yanına çöktü. Çizmelerinin, üstünün çamurlanmamasına dikkat ederek aynı pozisyonda durmaya devam etti sessizce. Siyah, uzun ceketi çamura değdiğinde yüzünde tiksindiğini belli eden bir ifade oluşmuştu ama buna rağmen Petra'nın yanından kalkıp gitmiyordu.

"A-Ağlamıyorum ki," dedi Petra en sonunda. "Yağmur damlaları o."

Levi, bu yalanı kendisinden bilirdi. Petra'nın gözlerine bakarak, bakışlarını biraz daha yumuşattı. Artık o kaba halinden eser yoktu.

"Yalan söylediğini anlayabiliyorum," dedi. "Ben senin arkadaşların gibi saf ya da salak değilim."

"Ben yalan söylemiyorum, cidden!"

Petra, daha da dolan gözleriyle ufak bir hıçkırık kaçırdı ağzından. Tekrar ağlamaya başladığında Levi ne yapacağını bilmiyordu. Levi, boş bakışlarını Petra üzerinde gezdirdi ve sağ elini Petra'nın başına koydu. Bunu yaptığında zavallı kız gözlerini silip Levi'a bakmıştı sorgularcasına. Levi, bir şey demedi. Isabel gözünde canlanırken, ona yaptığını Petra'ya da yaptı. Yani, yavaşça saçlarını okşadı. Bunu yapmayalı çok uzun zaman olmuştu bir başkasına karşı.

"Onlar ölmüş olabilir," dedi göz ucuyla Petra'nın ailesinin mezarına bakarak. "Ama onları yaşatmak senin elinde. Onlar hep kalbinde yaşayacak, haksız mıyım? Daha doğrusu, onlar için yaşayabilirsin. Ailenin seni isteyerek bırakmadığını biliyorsun. Bu yüzden onları üzmeyi kes ve ağlama. Ağlamak, sana hiçbir şey kazandırmayacak."

Petra, ıslak saçlarına ve Levi'ın ciddi suratına baktı. Gözlerine baktıkça okyanusta kayboluyormuş gibi hissediyordu. Petra'nın yüzüne gerçek bir gülümseme yayılırken Levi'ın elini tuttu. Eli, Levi'ın elinden bile soğuktu. Levi buna şaşırsa da belli etmemek adına bir şey söylemedi. Petra ise saçlarını okşayan eli tutmaya devam etti.

"Sanırım," dedi gözlerindeki yaşı silip gülümserken. Üstü başı çamur içindeydi. "Haklısın, Levi."

Levi, elini geri çekmedi ve Petra'nın eline baktı uzun bir süre. Aralarındaki sessizliği ikisi de bozmamıştı. Petra, gözlerini kapattı ve Levi'a sıkıca sarıldı. Bir daha ne zaman sarılabilecekti sanki? Daha sıkı sarılırken gözünden son yaşlar süzüldü.

Teşekkür ederim.

Impossible (Levi x Petra)Where stories live. Discover now