Bölüm 18 ✿

958 94 110
                                    

Levi, bir kararsız görünen Petra'ya bir de dükkanın sahibi olan ihtiyar adama baktı. Petra kararsız olsa bile içtenlikle gülümseyerek bakarken Levi umursamaz, sinirli bakışlarını adama gönderiyordu. Aslında kendisi sinirli değildi, sadece bakışları öyleydi. Belki de içten içe sinirliydi, Petra ile doğru düzgün konuşamamıştı. Ne yapacaklarını kendisi de seçemediğinden omuzlarını hafifçe silkti ve Petra'ya dönerek kararı ona bıraktığını belli etti. Petra bir süre sessizce bekledikten sonra yapacakları daha iyi bir şey olmadığını düşündüğünü için alçakgönüllü adamı kırmamak adına dükkana girdi.

Yaşlı adamın yönlendirmeleriyle kitap kafedeki küçük koltuğa oturdular. Sessizce bulundukları yeri incelerken vaktin ne kadar hızlı geçtiğini anlayamamışlardı. Bir süre sonra dükkanın sahibi karşılarında belirdi ve ikisine özel hazırladığı kahveyi yaşlılıktan titreyen elleriyle onlara doğru uzattı. Petra, hiç beklemeden adamın elindeki iki kahveyi de alarak bir tanesini Levi'a uzattı.

"Tch." diye her zamanki ağız sesini çıkardı Levi, kahveden bir yudum alarak. Bir keresinde Petra'nın yaptığı kahveyi içmişti ve resmen hayran kalmıştı. O günden beri başka kahveler ona yeterince lezzetli gelmiyordu. "Teşekkürler."

"Teşekkür ederiz," dedi Petra, Levi'ın hemen arkasından. Gözlerine bir ışıltı yayılmıştı. "Bu kibarlığınız için."

"Asıl ben teşekkür ederim," dedi yaşlı adam gülümseyerek. "Üşüyor musunuz? Şöminedeki ateşi biraz daha harlayayım mı?"

"Burası sıcak," diyerek kendilerine verilmiş eski polar battaniyeye baktı Levi. "Yeterli."

"Evet, teşekkür ederiz gerçekten," Petra, bakışlarını kitap dükkanında gezdirdi bir kez daha. "Kitaplardan birine bakabilir miyim sakıncası yoksa?"

"Ah, tabii ki," dedi adam, şaşkınlığını gizleyememişti. "Sizin yaşınızdaki gençler pek kitaplarıma bakmaya gelmiyor. Bu teklif beni duygulandırdı gerçekten."

Petra, kendisine en yakın olan rafa uzandı ve dakikalardır gözüne kesitirmiş olduğu kitabı eline aldı. Koltuğa yayılırken içi su almış ayakkabılarını çıkartıp dizlerinin üstüne oturmuştu. Yüzünde bir gülümseme ile kitabı açtı, adam da onların keyiflerinin yerinde olduğuna inanıp kitapları düzenlemeye devam etti. Petra, kitabın eski olduğunu biliyordu. Aynı kitabı Mikasa'nın da dolabında görmüştü, sorduğunda "Özel bir anlamı var, babamdan kalma." yanıtını almıştı. Petra, o günden sonra o kitabı evde bir daha göremedi. Belki de arkadaşının kitabıydı bu.

"Bana bu kitabı aynı senin yaşlarındaki genç bir kız verdi," dedi adam, Petra'nın aklından geçenleri okumuşçasına burukça gülümseyerek. "Onun için çok değerli olduğu belliydi, gözleri onun duygularını saklayamamıştı. Zaten bizi ele veren şey her zaman bakışlarımız değil midir?"

Kitabın kapağına baktı ve ilk sayfayı açtı Petra. Kitap, eski olmasına rağmen tertemizdi.

"Öyledir Efendim. Peki, kitabı veren bu kız nasıl birisiydi?"

"Siyah, kısa saçları vardı," dedi adam, ilerleyen yaşı sebebiyle ayrıntıları zar zor hatırlıyordu. Uzun bir süre duraksadı. "Yanında da yeşil gözlü bir genç oğlan vardı. Yanlış hatırlamıyorsam eğer kızın kızıl bir atkısı da vardı sanki."

"Anlıyorum," dedi Petra, buruk bir gülümseme eşliğinde. "Teşekkür ederim."

Sonunda yapması gereken vedayı yapabilmiş, dedi içinden. Seninle gurur duyuyorum, Mikasa. Her gece Mikasa'nın bu kitabı okuyup kendini yıprattığını biliyordu. O sırada aklına bir şey geldi, konudan alakasız bir şey.

"Levi, bir şey sorabilir miyim?"

Levi, kendisine yöneltilen ani soru karşısında başını olumlu anlamda salladı ve oturduğu yerde dikleşti. Bakışları yumuşamıştı, polar battaniyeye biraz daha sıkı sarıldı.

"Isabel ve Farlan kim?"

Levi ne diyeceğini bilemez bir halde önce yutkundu sertçe. Yumuşayan bakışları eskisinden de sert bir hâle gelmişti. Gözleri hangi duyguyu yansıtacağını şaşırmıştı; önce sinir, ardından üzüntü, en son şaşkınlık... Bu sıra uzayıp gidiyordu. Levi'ın gözlerinden bir sürü hatırlaması acı verici anı geçti. Farlan ve Isabel. Her seferinde böyle oluyordu. Onlar, Levi'ın en büyük zaafıydı. Levi, içinde ufak fırtınalar yaşadı ve öfkeyle bağırdı. Anlaşılan içinde kopan fırtınaları dışarıda dindirmeye çalışmıştı ama bu yangına körükle gitmekten farksızdı.

"Evimi mi karıştırdın!?"

Adam, yükselen seslerden sonra onlara bakmamayı tercih etti. İrkmişti ama aralarına girmek, bilmediği konuya yorum yapmak istemiyordu. Daha rahat konuşabilmeleri adına dükkanın mutfak bölümüne doğru ilerledi.

"H-Hayır, sakin ol," dedi Petra. İrktiği her halinden belliydi. Sırtını koltuğa yasladı ve korku dolu gözlerini Levi'ın öfkeli gözlerine dikti. Sevdiği kişi tarafından kırılmak, yanlış anlaşılmak istemiyordu. Evet, biraz karıştırmıştı belki de ama bu, kesinlikle kötülük için değildi. "B-Ben yanlış odaya girmiştim ve..."

Levi, sabırsızlıkla cümlenin devamını bekledi. "Ve?"

"Odada bir fotoğraf gördüm. Üstünde Isabel ve Farlan yazıyordu."

"Evimde ihtiyacın olmayacak yerleri karıştırdın yani?" dedi Levi, elini saçlarından geçirerek. Arkasına yaslandı ve başını geriye atıp sinirini dindirmek için uzun bir süre sessizce bekledi. "Pardon."

Petra, gözlerini etrafta dolaştırdı. Belki de hiç sormamalıydı ve merakını kendisine saklamalıydı Ne diye sormuştu ki zaten? Yaptığı hoş bir şey değildi sonuçta. Bir anlığına ağzından kaçmıştı işte, pişmandı. Ne yaptığına bir bak.

"Onlar," dedi Levi, bir süre sonra. "Onlar benim arkadaşlarım."

"Ah," Petra, safça gülümsedi. "Başka bir ülkeden mi?"

Levi, başını kaldırdı ve ilgiyle onu dinlemeye devam ederken gülümseyen Petra'ya baktı. Ona bir kez daha bu sebepten kızamazdı, hiçbir şeyi bilmiyordu sonuçta.

"Öldüler."

Petra, yüzüne yayılan dehşet dolu ifadeyi saklayamadı. Gözlerini kapatıp mahcup bir şekilde başını eğdi hafifçe. Ölmelerini aklının ucundan dahi geçirmemişti, kendisini kötü hissediyordu. Bilseydi cidden bu konuyu açmazdı, zaten kim açardı ki? Keşke içimdeki merakı bastırabilseydim.

Levi; bir şey demedi, başını eğdi. Cümlelerini seçmeye çalışıyordu ama başarısız oldu, aklına gelen şeyler midesinin çalkalanmasına yetmişti. Levi, geç kalmıştı. Onları bulduğunda her şey için çok geçti. Onlara olan son sözü "Üzgünüm, sizi koruyamadım. Ben, çok geç kalmıştım." olmuştu.

"Liseye başlamadan önce," dedi Levi, sessizce. "Hemen önce öldüler. İkisi de fakir ailelerin çocuklarıydı. Ben..."

"Kendini açıklama yapmak için zorlamana gerek yok," Petra, ayaklarını koltuktan sarkıttı ve ayağa kalktı. Çıplak ayakları soğuk zemine değdi. Levi'ın yanındaki koltuğa oturup sıkıca ona sarılmıştı. Biliyordu, şu an çok ihtiyacı olan şey buydu Levi'ın.

Levi, sarılmasına karşılık verdi ve başını güçsüzce Petra'nın omzuna bıraktı. Çok geçmeden
daha da sıkı sarılmıştı. Göz yaşları süzülmüyordu yine. Sanki içine akıyordu göz yaşları nedensizce; içine içine akıp fırtınalar kopartmaya devam ediyordu ruhunda. Levi, kendisini çaresiz hissetmekten başka bir şey yapamıyordu. Elinden bir şey gelmemişti, gelememişti. Bu yüzden dakikliğe çok önem verirdi çünkü o, hayatında birçok kez geç kalmış; arkadaşlarının ölümüne, annesinin intiharına tanık olmuştu. O, geç kalamazdı. Artık tüm haklarını tüketmişti.

"Teşekkür ederim, Petra."

Impossible (Levi x Petra)Where stories live. Discover now