Bölüm 11 ✿

914 118 100
                                    

Stres, kaos ve heyecan. Şu anki durumu en iyi bu üç kelime açıklayabilirdi.

"Görev dağılımını anlamayan var mı?" dedi Eren, büyük bir stresle. Her şeyi dört kere anlatmıştı üstüne basa basa heyecandan. En sonunda Jean'den bir yumruk yiyerek kendisine gelmişti. Mikasa'nın doğum günü için sürpriz bir parti düzenliyordu ve her şeyin kusursuz olmasını istiyordu. Parti, Mikasaların küçücük, eski evlerinde olacaktı. "Kimseden ses çıkmadığına göre herkes görev dağılımını anlamış olmalı sanırım? Bir daha anlatmalı mıyım?"

"Tch. Benim müzik seçebileceğimi düşünüyor musun cidden, velet?" dedi Levi, umursamazca ellerini cebine atıp karşısındaki hevesli çocuğa bakarak. Ortamın neşesine ve heyecanına rağmen ondan hiçbir duygu belirtisi yoktu. Açıkça söylemek gerekirse Mikasa'nın doğum gününü de önemsemiyordu, neden burada olduğunu anlamamıştı. Sikeyim, camdan atlayıp kaçmak için çok mu geç?

"Reiner ve Bertholdt ile seçemez mi-"

"Lanet soruma, soruyla cevap verme." Levi, gözlerini kıstı. "Müzikleri seçmek istemiyorum."

"Seçemezsin, değil mi?" diyerek nefesini bıraktı ve kendini eski kiracılardan kalma sigara yanıklarıyla dolu yırtık koltuğa attı Eren. "O zaman ne yapacağız? Planı tekrar anlatayım mı?"

"Hayır! Anlama. Artık kabuslarıma girecek. Levi istemiyorsa Annie bize yardım edebilir," dedi Reiner, sırtını duvara yaslayarak. Artık kimse bir kez daha planı duymak istemiyordu. Neredeyse insanlar onu alkışlamaya başlayacaktı. "O da Annie'nin görevini, süslemeyi, alır. Ne dersiniz?"

"Bence mantıklı," Eren, başını Levi'a çevirdi. "Sen ne dersin bu duruma? Ben Armin ile birlikte doğum günü pastasını yapacağım. En kötü bize yardım edersin istersen?"

"Hayır, hayır," dedi aceleyle. İçine zehir katmak zorunda olmak istemiyorum. "Süsleme iyi."

"Evet, bence de iyi. Üstelik Petra'ya da yardım etmiş olursun."

-----------------------------

Petra, kucağındaki uzun süredir kullanılmamış olması sebebiyle tozlanmış koca bir yığın süslemeyle ilerlemeye çalıştı ama önünü bile göremiyordu, tek yapabildiği sağa sola çaresizce adımlar atıp insanların yönlendirmelerini dinlemekti. Evde sadece Levi, Petra, Annie, Bertholdt ve Reiner kalmıştı. Annie, Reiner, Bertholdt üçlüsü müzik seçimi üstüne konuşuyorlardı ama net bir karara varamamışlardı. Reiner rock, Annie pop, Bertholdt ise klasik müzik taraftarıydı. Üç en iyi arkadaş, aralarında ufak -salon birbirine girmişti ve hayır, Bertholdt gayet usluydu- bir tartışma yaşadı.

Petra ise diğer odadan sadece onları dinleyebilmişti. Kucağındakileri nihayet yere bıraktı ve aniden doğrulunca karşısında gördüğü Levi ile istemsizce ürktü. Nasıl bu kadar sessiz olabilmişti? Birkaç adım gerileyip uzaklaşarak aralarına mesafe koymak istedi ama ayakları karmakarışık süslere dolanınca sadece olduğu yerde tepinebilmişti. Cidden mi? Rezil oldum!

Levi, boş bakışlarıyla Petra'nın acınası çabasını izledi. Petra, en sonunda kimsenin yardımı olmadan süslerden kurtulmayı başarmıştı fakat saçı başı her zamanki gibi birbirine girmişti. Pasaklı gibi görünüyorum. Ardından eteğini tutarak yere eğildi ve süslerden birini almak için elini uzattı, aynı anda Levi da elini uzatınca elleri birbirine değdi. Bu ne biçim bir klişe! Yine de hoş, sanırım? Bir dakika! Ellerimiz değiyor birbirine!

Petra, hafifçe pembeleşen yanaklarıyla başını eğdi; tüm duygularının kolayca yüzüne yansıması gibi bir huyu vardı ve hemen kendini ele veriyordu. Levi'ın elleri buz gibiydi ama bu soğukluk bile Petra'nın kalbini ısıtmaya yetiyordu. Petra; Levi'ın her şeyiyle, her sözüyle, her davranışıyla mutlu olabilen bir insandı. Bu davranıştan sonra her ne kadar içinde sevinç çığlıkları atıyor olsa da elini geri çekmek zorunda kalmıştı. Kısaca Levi'ın okyanus mavisi gözlerine baktı. O gözlere baktıkça sonsuz bir okyanusta kaybolduğunu hissediyordu. Petra, bu okyanusa bayılıyordu ama içinde bir yerler hâlâ bu sonu olmayan okyanusa kendini teslim etmekten korkuyordu. Klişeleri bitirmenin zamanı gelmişti.

Öte yandan Levi da kalbinin daha hızlı attığını hissetti. Cidden mi? Bu ucuz klişeye mi? Petra'nın sıcak eli kendi eline değdiğinde içi ısınmıştı. Ne kadar da sıcaktı elleri. Gözlerini kısarken Petra'nın gözlerine baktı. Kızın utandığını fark etmişti ama bunu üstelemedi, aralarındaki tuhaf sessizlikten kurtulmak adına süsü aldı ve doğrularak asmaya başladı. Süsteki simler, yavaş yavaş yere dökülürken ışık hızında kaşları çatılmıştı. Tozlu oldukları yetmiyor gibi bir de etrafı pisletiyorlardı. Hepsini toplayıp ateşe atmasına ramak kalmıştı.

"Tch," dedi kenara bırakılan paspası kapıp yerleri üstün körü silerken. "Temizlik bezleri, Windex, çamaşır suyu ve süpürgelerle süslersek daha mutlu olacağına eminim."

"Onun mutlu olacağına mı yoksa senin mutlu olacağına mı eminsin?" dedi Petra, şakacı bir üslupla konuşarak. Levi'ın gerçekten süslerin üstüne temizlik bezi yerleştirdiğini fark edince panikle arkasından hepsini toplamaya başladı. "Bir dahaki sefere bu fikrini deneriz, Levi. Muhtemelen sadece senin doğum gününde."

"Ben daha kaliteli temizlik malzemeleri tercih ederim yalnız Petra."

Petra, ismini duyduğunda sanki kendi adı değilmiş gibi şaşkın şaşkın gözlerini kırpıştırdı ve arkası dönük genç çocuğa büyümüş gözleriyle baktı. İster istemez yüzüne tatlı bir gülümseme yayılmıştı. Levi, ona ilk defa ismiyle hitap ediyordu -bu her ne kadar dalga amaçlı da olsa-. Yerdeki simleri süpüren Levi'ı izledi ve bir yandan da üstünü gelişi güzel sildiği süslemeleri yerleştirmeye devam etti. Yerleştirdikçe üstü başı sim olmuştu -düğüne gider gibi görünüyordu-.

"Disko topuna benzedin şimdi," dedi Levi, gözlerini kısarak. Petra'yı tinerle bayılttıktan sonra banyoya sokmayı planlıyordu temizlenmemekte direnirse. Petra her hareketinde etrafa daha da fazla sim saçmaya başlamıştı ve Levi'ın gözü seğiriyordu. "Temizlen. Sildiğim yerleri batırdın."

"İşim bitmedi ki!" dedi isyankar bir şekilde Petra, parmak uçlarına çıkıp umursamaz bir şekilde süsü yerleştirmeye çalışırken. "Bitince temizlenirim, Mikasa'nın gelmesine daha çok zaman var."

Levi, sakinleşmek için başını çevirdi ve hemen yanlarında duran pencereye baktı. Saniyeler içinde camları da temizlemeye başlamıştı. Petra, irileşmiş gözleriyle sevdiği çocuğu izledi ve hızlı adımlarla ona yaklaşıp kolunu tuttu. Levi'a yetişmek mümkün değildi. Daldan dala atlıyordu resmen.

"D-Düşeceksin!" dedi korku dolu bir sesle. "Levi! Lütfen, in oradan!"

"Tch! Bırak beni, velet." Levi, kolunu ondan kurtardı ve silmeye devam etti. "Ayrıca birinci katta oturuyorsunuz. Düşersem beyin kanaması geçirmem herhalde."

Petra duyduğu sözler karşısında gülmeden edemedi fakat içinde bastıramadığı bir endişe duygusu vardı. Levi'ın tüm ısrarlarına rağmen kolunu tutmaya devam edip sessizce işini bitirmesini bekledi -sanki düşecek olsa onu tutup içeriye çekmeye gücü yetecekmiş gibi-.

Levi'ın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Bu oldukça nadir bir andı.

"Herkesi bu kadar önemsemeyi acilen bırakmalısın."



Impossible (Levi x Petra)Where stories live. Discover now