Bölüm 12 ✿

979 108 150
                                    

Petra, üzerindeki sade mini elbiseyi düzeltti. Bu elbiseyi ona geçen doğum gününde Mikasa almıştı -ki siyah saçlı kızın tarzı elbise bile değildi-. Mikasa'nın eve gelmesine çok az kalmıştı ve anca şimdi hazırlığı bitmişti. Bugün zar zor izin almıştı Jean ile birlikte. Daha doğrusu Jean izin almamıştı, kovulmuştu -bunu dile getirmek can yakıyordu-. Üstelik acınası bir şekilde atılmıştı uzun bir süredir çalıştığı işinden. Önce azarlanmış ve tüm tanıdık müşterilerin önünde küçük düşürülmüştü. Özellikle de yeni tanıştığı ve sevdiği kızın önünde böyle bir duruma düşünce acınası hissetmişti kendisini Jean -hala Mikasa'yı tam unutabilmiş değildi- ama her şeye rağmen bu organizasyona katılmaya değdiğini düşünüyordu, Mikasa onun çok değerli bir arkadaşıydı -artık arkadaş terimlerini kullanmaya karar vermişti-.

"Güzel olmuşsun," dedi Hange, Petra'nın arkasında belirip ellerini çırparak. Giydiği kumaş pantolon tam da onun tarzındaydı. Üstünde düz bir gömlek vardı, saçlarını daha düzgün toplamıştı ve gayet seksi hissediyordu. "Üstelik Levi seni kesiyor."

"Kes sesini, dört göz," dedi Levi, Hange'nin saçından tutup geriye çekerek. "Hayal dünyandan çıkmalısın."

Petra, karmaşanın arasında kaldığından hafifçe gülümseyip ikisine baktı. Mekanın darlığı nedeniyle her şey iç içeydi ama yine de olabildiğince mükemmeldi. Doğum gününe önem vermeyen Mikasa'nın bile etkileneceğine emindi, tüm kalbiyle buna inanıyordu. Arminler de harika bir pasta yapmıştı -neredeyse pastayı yakmışlardı, eğer Armin olmasaydı-. Armin'in bu konularda becerikli olması herkesin yararınaydı. Reiner, Bertholdt ve Annie de muhteşem müzikler seçebilmişlerdi. Her şey olabildiğince kusursuzdu. Saat sekize yaklaştığında Petra ışıkları kapattı. Pencerenin girişe bakan kısmından sokağın başındaki Mikasa'yı zar zor seçebilmişti.

"Hadi, hadi herkes saklansın! Mikasa geliyor!"

İnsanların panik halinde sağa sola kaçışmasını izledi Petra, herkes nereye saklanacağından yakınırken ortada büyük bir kaos oluşmuştu. Daha fazla salonun ortasında dikilmemek için heyecanlı bir şekilde hızlı adımlarla ilerledi ve kendisini kanepenin arkasına attı. Tam yerine yerleştiği sırada hissettiği nefesle yalnız olmadığını fark etti.

"Levi?" dedi fısıltıyla konuşarak. Kalp atışları, nefes alış verişleri deli gibi hızlanmıştı. Onunla yan yanaydılar ve Levi, yavaşça Petra'ya yaslanmıştı. "Sen misin?"

Levi, anladığını varsayıp sessizce beklemeye devam etti. Burnuna Petra'nın çilek kokulu parfümü dolmuştu, istemsizce derin bir nefes aldı. Petra'ya yaslanmaya devam ediyordu, ondan ise çıt çıkmamıştı. Levi, karanlık olmasına rağmen sakinleşmek adına gözlerini kapattı. Ne zaman gelecek bu aptal kız? Sıkılmaya başlıyordu ama içten içe mutluydu da. Bu kanepe arkası pis midir acaba?

Çok geçmeden kapının açılma sesleri duyulduğunda herkes yerinde heyecanla kıpırdandı ve birbirlerine sus işareti yapmaya başladı. Petra kıpırdadığında Levi ona yaslanmayı bırakmak zorunda kalmıştı. Kapı açıldı.

"Neden bu kadar karanlık? Petra, evde misin?" dedi Mikasa ilk olarak. Ses tonundaki hafif kırgınlık hissediliyordu. Petra'dan bir tane bile haber alamamıştı bugün. Tamam, kendiğ doğum gününü önemsemiyordu ama Petra her seferinde hiç değilse ona güzel bir mesaj atardı. "Petra?"

Mikasa, hiçbir zaman eve gecikmeden gelen arkadaşının yokluğu sebebiyle endişeli bir şekilde evde ilerledi ve el yordamıyla ışığı açtı. Herkes aynı anda yerinden fırlayıp coşkuyla Mikasa'nın doğum gününü kutluyordu -Levi ve Annie hariç, onlar duygusuzca konuşmuştu-. Mikasa, birkaç saniye yerinde öylece kalakaldı. En sonunda bunu fırsat bilen Eren onun üstüne atlamış, sıkıca güzel kıza sarılmıştı.

"Beğendin mi? Beğendin mi?" dedi ve mümkünmüş gibi daha da sıkı sarıldı, adrenalinden yanaklarına toplanan kan sebebiyle suratı kıpkırmızıydı. Başını yavaşça tepkisiz Mikasa'nın omzuna yasladı -Mikasa'ya inme gelmişti-. "Doğum günün kutlu olsun, Mikasa!"

Mikasa, kendine geldiğinde içten bir şekilde gülerek elini Eren'in yumuşak saçlarında gezdirdi. Şu an ağlayabilirdi bile, açıkçası ne yapacağını bilmiyordu. Bacakları resmen tutmuyordu. Connie, Bertholdt'un yardımıyla müziği başlattı ve gülümseyerek ikisini izledi. Mikasa, müzik ile daha da duygulanmıştı. Mikasa'nın en sevdiği müzikler... Reinerlar en doğru müziği seçmişti.

"B-Bunların hepsini sen mi hazırlandın, Petra?" dedi Mikasa, Eren'e sıkıca sarılmaya devam ederken. Muhtemelen çocuğun kemikleri kırılmıştı ama onu bırakmaya hiç niyeti yoktu.

"Aslında," dedi ve kalabalığın arasında öne çıkarak gülümsedi Petra. "Her şey Eren'in fikriydi. Biz de ona yardım ettik."

Mikasa, heyecandan pembeleşmiş yanaklarıyla Eren'e baktı ama Eren, hâlâ aynı pozisyonda durarak omzuna yatıyordu.

"T-Teşekkür ederim." Mikasa, Eren'in saçlarını okşamaya devam etti. "Her şeyi unuttun sanmıştım. Ben... Ben çok teşekkür ederim sana, Eren. Bunlar harika olmuş! Sadece Eren'e değil, hepinize çok teşekkür ederim. İnanamıyorum. Hiç böyle güzel bir doğum günü geçirmemiştim."

"Seni seviyorum," dedi Eren, başını en sonunda Mikasa'nın omzundan kaldırıp gözlerine bakarak. "Mikasa."

Sanırım Mikasa'yı kaybettik.

-------------------------

Partinin ortalarına geldiklerinde Petra nefes almak için izin isteyerek balkona çıktı. Balkon korkuluklarına çok yaslanmamaya da dikkat ediyordu, evdeki diğer her şey gibi sağlam değildi -ilk katta olsalar bile düşmek istemezdi sonuçta-. Kesinlikle çok eğleniyordu, aynı Mikasa gibi. Sadece biraz nefes alma ihtiyacı duymuştu. Eren'in aşk itirafı gecenin en heyecan verici olaylarından birisiydi. Hatta en heyecan verici olaydı. Petra, buna çok mutlu olmuştu. Mikasa, sonunda aşkının karşılıklı olduğunu öğrenmiş ve harika bir sevgili yapmıştı. En başından beri ikinizin birbirinden hoşlandığını biliyordum!

Levi, elindeki kola bardağını bulaşıklarla dolmuş küçük mutfak tezgahına bıraktı ve dans eden arkadaşlarının arasından sıyrılıp balkona çıktı. Böyle şeyler  ona göre değildi ama eğlenmediği söylenemezdi, en azından tahmin ettiğinden çok daha fazla keyifli vakit geçiriyordu. Gecenin güzelliği görüş alanına girdiğinde korkuluklara doğru yaklaştı. Yalnız olmadığını fark etmişti, başını çevirdiğinde Petra'yı gördü ve ifadesizce ona baktı. Ne kadar da çok karşılaşıyoruz böyle. Evren bize bir oyun mu oynuyor? Tch, her neyse.

Petra manzarayı izlemeye daldığından Levi'ın  geldiğini anca fark edebilmişti ve yanında bir silüet fark ettiğinde ürkerek ona doğru döndü. Karşısında Levi'ı gördüğünde rahatlamıştı. Hafifçe gülümserken aklındaki cümleleri toplamaya çalıştı. Bu imkansızdı, Levi'ın mavi gözlerine her baktığında duyguları değil aklı da karışıyordu. Ne diyeceğini bilemiyor, ne yapacağından emin olamıyordu. Dizlerinin bağı çözülüyormuş gibi oluyordu aynı.

"Eğlendiğini sanıyordum," dedi Levi, gözlerine bakan Petra'ya. "Neden buradasın?"

"Sadece biraz dinlenmek istedim, sen sıkıldın mı yoksa?"

"Tch, pek sayılmaz," omuzlarını kaldırdı. Petra'nın gözlerine baktığında kalbi yeniden ısınmıştı. "Petra."

Petra, kendisine hakim olamayarak iyice gülümsedi. Gözleri parlıyordu, kendi fark etmese de Levi fark etmişti.

Levi, başını hafifçe eğdi. Çok tuhaf hissediyordu, daha önce hissetmediği şeylerdi bunlar. Siktir, ne diyeceğim şimdi? Dur, önce o cevap vermeli.

"Levi, Petra! İşte buradasınız!" dedi Christa, başını balkona doğru uzatıp. Yanında da korumalarıymış gibi duran Ymir ile Reiner belirmişti. "Oyun oynayacağız, herkes sizi bekliyor! Hadi gelin!"

Impossible (Levi x Petra)Where stories live. Discover now