6

5.9K 305 29
                                    

Multimedia: John

Babasıyla yaşadıkları uzun kucaklaşmalardan sonra Wendy, bütün gece uyumadığı için yorgun hissediyordu. Yavaş adımlarla odasına inerken, -nasıl olduysa- babasının eve davet ettiği Brandon da onun peşinden geldi. Wendy ona neden geldiğini soramayacak kadar yorgundu. Salona son bir kez baktı ve babasının Amelia -daha yeni tanıştığı çok güzel görünümlü ve Wendy'nin tatlı bir şekilde kıskandığı kadın- ile koltukta uyuyakaldığını görünce suratında istemsiz bir gülümseme oluştu. Onu böyle görmek alışılmışın dışındaydı, ama oldukça güzeldi. Huzurlu gözüküyordu. Merdivende onu bekleyen Brandon'ın dürtmesiyle inmeye devam etti ve kendini yatağa attı. Brandon'ın nerede olduğunu ve ya ne yaptığını görmüyordu. Umursamaz tavırla yorganını üzerine çekerek üstünü tamamen kapattı.

"Uyurken nefessizlikten ölmeyi mi planlıyorsun sen?"

Yorganı kafasını açacak kadar aşağıya çekerken Brandon gülüyordu.

"Brandon. Evine gidip beni yalnız bırakmaya ne dersin?"

"Evimden senin için vazgeçtim ve şimdi de beni kovuyor musun? Hem ukala, hem de bencil."

"Ah, beni rahatsız etmeyecek her şeyi yapabilirsin, Brandon. Ama lütfen, uykumu bölecek bir şey yapma. Yaptığın iyiliği umursamadan seni dövebilirim," Brandon'ın kahkasını duyunca yastığında başını hafifçe kaldırdı ve devam etti. "Brandon, bunu cidden yaparım."

"Tamam, tamam. Sert kız, elbette ki yaparsın. Şimdi uyku vakti. Uykulu olduğun zaman çekilmez biri olduğun için seni uyandırmayacağım."

Wendy yorganı tekrar üzerine çekti ve Brandon'ın çıkardığı sesleri umursamayarak uyumaya başladı.

-

 Yağmur yüzünden ıslanmış yapraklara yavaş yavaş basarak yoluna devam ediyordu. Kendine geleli bir saat bile olmamıştı, yorgunluk hala bedenindeydi. Islanmış ve pis saçlarını karıştırdı. Amelia'yı bulması gerekiyordu. Kim bilir neredeydi. Ağaçlıkların arasından çıkıp yolun kenarında duran telefon kulübesini görünce adımlarını hızlandırdı. Oraya ulaştığı anda numarayı tuşladı. Telefon telesekretere bağlandı.

"Amelia'ya şu an ulaşamıyorsunuz! Brandon Loorde'yi aramayı deneyin," 

Telesekreterin konuşması bittikten sonra söylediği numaradan Brandon Loorde'yi aradı. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı.

"Brandon Loorde?"

"Evet?"

"Amelia'yı bulmam gerekiyor. Ona nasıl ulaşabilirim? Telefonu kapalı, evinde de değil."

"Size nasıl güvenebilirim?"

"Amelia'nın gerçekte kim olduğunu biliyorum,"

Kısa bir sessizlikten sonra Brandon devam etti. "Tamam, adresi veriyorum."

Brandon'dan adresi aldıktan sonra kulübenin dibine oturdu. Yorgunluk her zaman olduğundan daha fazlaydı. Bir sorun vardı. Öksürdü. Eline kan bulaşmıştı. Bunun boğazından geldiğini sandı ama yanılıyordu, burnu kanıyordu. İlk defa burnu kanamıyordu ama hiçbir zaman bu kadar yoğun bir kanama geçirmemişti. Ailesinin nasıl güçlere sahip olduğunu fark ettiğinden beri sağlığına daha çok dikkat etmek zorunda kalmıştı. Amelia onu bulmadan önce ölüm döşeğine geldiği zamanları hatırladı. Her gün baş ağrısı çekiyor, günlerce uyuyordu. O günleri geride bıraktığından emindi. 

Kanaması üzerinde ki gömleğe bulaşana kadar endişelenmemişti. Başının ağrımasıyla halsizliği daha fazla arttı. Yoldan geçen kimse yoktu ve John'un en çok korktuğu şey başına geldi.

Bayılmıştı.

SoulWhere stories live. Discover now