22

2.9K 134 33
                                    

Multimedia: Clariss Pond! 

Not: Yeni kapak fotoğrafı için Mel'e teşekkürler! 

۞ Brandon 

Evden ayrılalı iki saat olmuştu.

Lily’nin telefonlarına cevap vermiyordu çünkü onu kararından geri çevirmeye çalışacağını biliyordu.

Wendy’yi düşünmekten, kendi soyunu yok etmeye çalışan bir adamı nasıl önleyebilmesi gerektiğini düşünemez hale gelmişti. Artık Wendy de yanında olmadığına göre, eskisi gibi Richardsonlar için her şeyi yapmaya devam edebilirdi. Dedektif Ewerpool’dan aldığı yol tarifi üzerine, ormanda ilerliyordu. Frank Ewerpool’a, oraya barış için gittiğini söylemişti ve o da hemen nasıl gideceğini anlatmıştı. Buna gerçekten inanmıştı!

Deehan denilen adam –ya da çocuk, onun hakkında fazla bir bilgiye sahip değillerdi- Richardsonlar’ı oldukça küçümsemişti. Evlerine kadar Dedektif gönderip onlar ile barış imzalamak için, tehdit derecesinde sözler söyletmişti. Bu Richardsonlar’ın başına ilk ve son kez gelecekti. Kimse buna cesaret edemezdi. Onları hiç kimse küçümseyemezdi. Bunu deneyen en son kişilerin şu an da mezarda bedenleri çürüyordu.

Richardsonlar’a karşı herkesin birden cephe almadan önce ki zaman da, dördü aşkın soy vardı. Ama bu soylar, birleşip Richardsonlar’ı yok etmek isteyince, hepsini ortadan kaldırmışlardı. Brandon, artık o soyların ne olduğunu bile hatırlamıyordu. O zamandan beri hiç kimse onların karşısında duracak cesareti bulamamıştı.

Ormanda ilerlerken, ileri de birkaç çadırın başını görünce duraksadı. Sık ağaçların arasında, çimlerin olduğu yerde oturdu ve kendisini birinin görmediğinden emin olana kadar etrafı kontrol etti. Kimse yoktu. Odaklanmaya başladı. Düşündüğü tek şey “Deehan” denilen o adamdı. Onun bütün organlarını bitirecekti. Kendi kanında boğulmasını sağlayacaktı. Onun geleceği gören bir ucube olması Brandon’ı ilgilendirmiyordu. Bir Richardson’a bulaşılmaması gerektiğini herkesin bilmesi gerek.

Yanında Lily olsaydı her şey daha da kolaylaşabilirdi. Lily, Brandon’dan daha hızlı odaklanabiliyordu.

Brandon gözlerini açtı ve etrafı incelemeye devam etti. Odaklanması çok zordu. Ağaçların arkasında saklanırken, gecenin karanlığından da faydalanarak daha iyi gizlendi. Gülüşme sesleri duyuyordu.

“Hey, hey. Dur biraz…” dedi çocuk.

Ardından öpücük sesleri.

“Oraya gittiğimizde bunu sıklıkla yapamayabilirim.”

Kızında gülmesiyle yürümeye devam ettiler. Brandon, onların sadece çalılara çarpan ayak seslerini duyabiliyordu. Tanıdık bir isim duyunca irkildi.

 

“Jason! Oraya gitmemiz gerekmiyor.”

SoulWhere stories live. Discover now