Bölüm On Dört

5K 507 29
                                    

  Ne sanmıştım ki? Burada herkesin onu bir yıldır dışladığını, o kadar güzel bir yüze rağmen hiçbir kadının onu umursamadığını mı? Ne sanmıştım ki? Sadece iki gündür tanıdığı, konuştuğu anların yüzde doksanında kavga ettiği, ondan sekiz yaş küçük-kardeşiyle aynı yaşta- bir kıza aşık olacağını mı?

  Neden, onların öpüşmelerini bu kadar kıskanmıştım ki? Hayatta sadece iki kişiyle öpüştüğüm ve o kişiler de Nate ve Regulus olduğu halde neden hala dersimi almamıştım ve neden o kızın yerinde olmak için can atıyordum?

  O an, yıllar sürmüştü sanki. O kadar uzundu gibiydi ki aralarına girip onları birbirlerinden ayırmamak için kendimi zor tutuyordum. 

  Ona sahip olabileceğimi neden düşünmüştüm ki?

  ‘’Ben Kaitly.’’ dedi minyon kız, Andrew’dan ayrılmayı başardığında. ‘’Sen de Clara’sın, değil mi?’’ Sadece başımı sallayabildim. Onun yeşil gözlerine bakıp cevap veremedim. Gözleri o kadar berraktı ki; Andrew’un gözleriyle ancak bu kadar uyumlu olabilirdi.

  Başımı önüme eğdim ve gitmeye hazırlandım. Göz teması kurmadan, ‘’Sonra görüşürüz.’’ dedim. Binadan çıkmamı sağlayacak olan demir kapıya yaklaştığımda onun tanıdık, hafif terle karışık erkeksi kokusu burnuma doldu. Saniyeler sonra onun sesinden adımı duyduğumda ise hayal kurmadığımı anladım.

  ‘’Clara!’’ Yanıma ulaşana kadar duraksadı. ‘’İyi misin?’’

  ‘’Evet.’’ Bunun yeterli olmadığını fark ettim. ‘’Sadece biraz yoruldum.’’

  Bakışları, sözlerimin doğruluğunu test eder gibiydi. O gözlerin, bir başkasına aşkla bakıyor olduğu gerçeğinden şimdiden nefret ediyordum.

  ‘’Güzel bir kız.’’ dedim, gözlerimi kaçırmamaya çalışarak.

  Arkasına döndü ve ilerideki, dizlerini karnına çekerek oturmuş olan kıza bir bakış attı. ‘’Öyle.’’ Gözleri tekrar gözlerimi bulduğunda dişlerimi sıkmaktan kendimi alamadım.

  Birden kendimi tutamadım ve ‘’Onu gerçekten seviyor musun?’’ diye sordum. Bir süre cevap vermeyip, bana öylece bakınca, ‘’Özür dilerim. Beni ilgilendirmez.’’ dedim. ‘’Sonra görüşürüz,’’ diye de ekleyip arkamı döndüm. Bana değdiğinde dudaklarımın kurumasını sağlayan eli, kolumu kavradı.

  Önce ne bir şeyler söyledi ne de kolumu bıraktı. ‘’İlgilendirir.’’ dedi. ‘’Seni ilgilendirir.’’ Kalbim, birden o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki, Andrew’un duyduğunu sandım. O ise, söylediklerinden bir anda o kadar pişman olmuş gibiydi ki yüzünü buruşturdu. ‘’Sonuçta benim arkadaşımsın.’’

  En olur olmadık zamanlarda gözlerimin dolmasından nefret ediyordum. Sesimin titremesinden korktuğum için konuşamamaktan nefret ediyordum.

  Onun, sadece arkadaşı olmaktan nefret ediyordum.

  Yaklaşık bir dakika sonra kendimi topladım. ‘’Birini sevmen ve biri tarafından sevilmen çok güzel, Andrew.’’ İnandırıcı olması için büyük bir çaba sarf ettiğim gülümsememin ardından kendimde oradan gitmek için yeterli cesareti buldum.

 Sıkıcı motel odama vardığımda, burası bana daha soğuk ve daha bunaltıcı gelmişti. Sanki duvarlar koyulaşmıştı. Sessizlik, beni yeniden uykuya çekmeye çalışır gibiydi.

  Kaitlyn’in Evi…

  Yeşil gözleri, Andrew’a yalvarırcasına bakıyordu. Kaitlyn, dudaklarının titremesini engellemeye çalıştı. ‘’Onu buraya getirmenin bir yolu olmalı, Andrew. O, oraya ait değil.’’

  Andrew, çatlamış dudaklarını ıslattı. ‘’Ama o bunun farkında değil, Lyn. Oradan ayrılmaz.’’

 ‘’Bunu sana söyledi mi?’’ Kaitlyn, kelimelerinin her birinin üstüne bastı.

  Andrew, bir anlığına gözlerini kaçırdı. Sonra yeniden genç kadının, yüzüne eğildi. ‘’Yeterince belli etti bunu.’’

  Kaitlyn, bir adım geriye çekilip ellerini başına sardı. ‘’Ama bunu sana söylemedi. Ona söylemedin, değil mi? Benim onu yanımda istediğimi, onu kazanmak için her şeyi yapacağımı Nate’e söylemedin, değil mi?’’ Tekrar Andrew’a yaklaşıp, gözlerini kıstı. ‘’Ona, seninle gelmesini teklif ettin, değil mi, Andrew?’’ Bakışlarını kaçırmadan, ondan çok uzun olan adama baktı. Ama cevap gelmedi. ‘’Andrew?’’ Andrew, bakışlarını kaçırdı. ‘’Niye? Ona neden, seninle gelmek isteyip istemeyeceğini sormadın?’’

  Andrew, soluğunu koyuverdi ve bu kez geri adım atan o oldu. Sesini yükselten de… ‘’Çünkü vereceği cevaptan korktum, Lyn. Lex’in en başta yaptığı gibi, yanlış karar vermesinden korktum.’’

  Kaitlyn, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı. ‘’Ne?’’ Durdu. ‘’Bu nasıl bir mantık, Andrew? Yanlış karar vermesinden korktuğun için onu orada mı bıraktın? Sırf gelmek istemeyeceğini düşündüğün için ona arkanı mı döndün? Onu kurtarmak için hiçbir adım atmadın mı? Onu tamamen sildin mi?’’

  ‘’Lyn!’’ Andrew, onun sözünü kesmek zorundaymış gibi hissetmişti. Genç kadına sarılmak istedi ama bu cesareti gösteremedi. ‘’Onu kardeşim gibi gördüğümü biliyorsun. Ona arkamı dönmem.’’ Andrew, gerçeği söyleyemezdi. O sırrı korumalıydı. Ama hem bu sırrı taşıyıp hem de kardeşi gibi gördüğü o oğlanı nasıl kurtaracağına dair hiçbir fikri yoktu.

  ‘’Ama döndün işte. Bir yıl boyunca kendi kardeşini kurtarmak için uğraştın. Neden Lex’le bir tuttuğun Nate için uğraşmadın?’’ Yeşil gözleri, kızarmıştı ama güçlü durmaya çalışıyordu. Bakışlarındaki kırgın sitem, duvarlardan sekiyordu adeta. ‘’Neden benim kendi kardeşimi kurtarmama engel oldun?’’ 

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin