Bölüm Kırk Beş

3.8K 389 23
                                    

  Tesisler’in Giriş Kapısı…

  Andrew, defalarca kez kolayca girdiği kapının önüne gelince durdu ve sessizliği dinledi.

  ‘’Burada olduğumuzu biliyor.’’ dedi arkasındaki kadınlardan oluşan kalabalığa.

  ‘’Tabi ki biliyor.’’ dedi Katalia. ‘’Karşında bir aptal olduğunu mu sanıyorsun?’’ Katalia, Andrew’a göz devirdi ve nefilimin yanından geçerek kapının önüne geldi. Sağ tekmesini hızla kapıya geçirdi ve kapı yıkıldı. Gürültülü bir alarm ötmeye başladı.

  Andrew, asla bir Amazon’u küçümsememesi gerektiğini aklına yazdı.

  Katalia, hiç tereddüt etmeden kırılan kapının üzerine basarak içeri girdi. Diğer kadınlar da onu takip etti. Binadan dışarıya beyaz ışıklar verildi ve gecenin karanlığı yok oldu. Andrew, kemerine takılı bıçağı çıkarırken onunla aynı şeyi yapmakta olan Faye’e baktı. ‘’Çok eğleneceğiz.’’ dedi.

   Faye, bıkkın bir gülümsemeyle omuz silkti. ‘’Hiç sorma.’’

 Amazon kadınları çok hızlı hareket ederek binaya ulaştılar. Zıplayarak binanın pencere pervazlarına ve balkonlara çıktılar. Bazıları çatıya ulaştı. Kimisi de bahçedeki ağaçların tepesini tercih etti. Hepsi aynı anda yaylarına gümüş okları taktılar ve fırlattılar. Gümüş, birçok nefilimi yere devirdi ama çok azının kalbine ulaşan ok oldu. Katalia, ısınma turları bitti diye düşündü ve üzerinde durduğu ağaç dalında ayağa kalktı. Gümüş bir oku yayına geçirerek sertçe gerdi. Ok, iri bir nefilimin kalbine saplandı ve sadece iki saniye sonra adam yere yığıldı.

  Yine aynı his… Yine rüyada olduğumun farkındayım. Melek, neden vazgeçmiyordu? Sadece iki saat önce kabusum olmuştu. Yine mi? Sadece biraz dinlenmek istiyordum. Rüyasız bir uyku geçirmek neden bu kadar zordu?

  Büyük, pahalı döşemeleri olan bir odanın içindeydim. Kırmızıyla pembe arasındaki bir tona boyalı geniş duvarlarlara sahip odanın içinde sadece bir gardırop ve bir boy aynası vardı. Kapı veya pencere yoktu. Kapalı bir kutudaydım.  Ama klostrofobik hisler yaratamayacak kadar geniş ve ferahtı.

  ‘’Bu Menuneh’nin kurduğu rüyalardan biri değil.’’ dedi bir ses. Arkamı döndüğümde Lucretia’yı gördüm. Kollarını göğsünde birleştirmişti ve sırtını duvara yaslamıştı. Üzerinde lacivert bir elbise vardı ve saçları topluydu. Eski zamanların kraliçeleri gibi görünüyordu. Antik Roma’da bir hizmetçi olduğuna inanmak zordu. Benimle aynı görünüşe sahip olabilirdi ama onu benden defalarca kez güzel yapan bir şeyler vardı sanki.

  ‘’Ne?’’ dedim.

  Bana doğru geldi. ‘’Bu, o meleğin sana yaşattığı kabuslardan biri değil. Bu senin kendi rüyan.’’

  ‘’Ama rüyada olduğumu hissedebiliyorum. Bu yanlış…’’ dedim.

  Lucretia gülerek omuz silkti. ‘’Belki ben biraz el atmış olabilirim.’’ Etrafımda dolaştı ve sonunda önümde durdu. ‘’Eğer bir kabusu yaşıyorsan bir rüyayı hak etmişsin demektir.’’

  ‘’Benden ne istiyorsun?’’ diye sordum. ‘’Senden hiçbir şey istemiyorum. Senden neden bir şey isteyeyim? Hem de rüyanda…’’ Duraksadı ve beni süzdü. ‘’Menuneh’nin rüyasının seni etkilemesine izin vermemelisin.’’

  Nefesimi verdim. ‘’Hayatımı kısaca özetleyen bir rüyaydı.’’

  Lucretia, beni omzumdan tutarak sarstı. ‘’Değildi.’’ dedi. ‘’Güçsüz biri değilsin. Hiç olmadın. Sadece bunu kabul etmen lazım.’’ Duraksadı. ‘’Sana kim olduğunu bulman için yardım edeceğim, Clara.’’

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin