Bölüm Otuz Üç

4K 413 6
                                    

  Bazı günler, diğerlerinden daha uzun sürüyordu.

  ‘’Nathaniel, tek değildi.’’ dedi Onayepheton.

  Andrew, hızla ayağa kalktı ve Tasha’nın yanına gidip, sessizce ona bir şeyler söyledi. ‘’Regulus, zaten biliyor, Andrew.’’ dedi Tasha.

  Exael, çarpık bir gülümsemeyle Andrew’a baktı. Andrew, ona yüzünü buruşturarak geri döndü.

  ‘’Regulus, tabi ki biliyor. Nathaniel’ı tanıyordu.’’ dedi Onayepheton. ‘’O öğrenmesin diye zavallı Clara’yı her şeyin dışında mı tuttunuz?’’ dedi küçümseyerek.

  Konuşmalarını duyuyor ama tek bir kelimesini bile anlamıyordum. ‘’Bilmediğim ne var?’’ diye sordum.

  Kimse bir şey söylemedi. Onayepheton, zarif adımlarla yanıma geldi ve boş bir sandalyeyi alıp hemen önüme oturdu. Sonra bana Nate hakkında bazı şeyler anlatmaya başladı. Arada sırada Andrew ve Lex’e dönüyordum ve onları birbirine bakarken buluyordum. Bir anlığına Andrew’la göz göze geldim. Elini saçının arasından geçirip nefesini koyuverdi ve gözlerini kaçırdı.

  ‘’Bu resmen saçmalık.’’ dedim küçümserce. ‘’Ölüleri diriltebiliyor olabilirsin ama öyle çıkıp da kafana göre durun şu çocuğu canlandırayım da 21. yüzyılda birilerini öldürüversin diyebilecek kadar güçlü olduğuna inanmıyorum. Bunu yapmanın mantıklı bir açıklaması bile yok.’’

  Onayepheton’un kahverengi gözleri bir an alev aldı sandım. Kırmızının koyu bir tonuna bürünen gözlerini bana dikti ve yüz kasları kasıldı. İstemsizce başımı arkaya çektim. Sonra gözleri normal haline geri döndü ve yüzünde küçük bir gülümseme oluştu. ‘’Bu seni korkuttu mu?’’ diye sordu.

  Başımı tekrar ona yaklaştırdım. ‘’Evet, korkuttu. Sonuçta sen bir meleksin ve ben daha bıçak tutmayı yeni öğrenen sıradan bir nefilimim. Basit bir ego tatmini için mi gözlerini alevlendirdin?’’

  Onayepheton’un gülümsemesi bir an bile solmadı. Oturduğu yerden kalktı ve Tasha ile Exael’in yanına doğru yürüdü. ‘’Bu kızı sevdim.’’ dedi arkası bana dönükken. Ona gözlerimi devirerek baktım.

  ‘’Nathan’ın tek olmadığını söyledin.’’ dedi, Andrew. Bunun bir soru olduğu belliydi.

  ‘’Değil.’’ diye karşılık verdi kızıl saçlı melek. ‘’Ama hepsinin içindeki en başarılı örnek. Büyük Sel’den beş kişiyi kurtardım. İlk önce Quintilianus Galba ve Nona Caligula dünyaya geldi. Kendi isim ve soy isimleriyle yeniden dünyaya gelmelerini sağlayamadım. Farklı adlarla doğdular. İkisi de on sekiz yaşındayken selde ölmüşlerdi ve dünyaya geldikten on sekiz yıl sonra bunu hatırladılar. Ardından birbirlerini buldular. Ve evlenip, Şehir’den kaçtılar.’’ Bana baktı. ‘’Tanıdık geldi mi?’’ Ona boş boş bakmayı sürdürdüm. ‘’Heath Vespasiano ve Michelle Titus…’’ dedi. ‘’Ailen gerçeği hatırladıkları anda kaçtılar. Çünkü zayıftılar ve korktular. Sel, onları mahvetmişti ve içlerindeki korkunun esiri oldular. Ve kızlarını nefilimlikle ilgili her şeyden uzak tutmak istediler.’’

  ‘’Yalan söylüyorsun.’’ diye çıkıştım.

  ‘’Bu senin bakış açın. İstediğin şeye inanabilirsin.’’ Duraksadı. ‘’Sonra Sebastiaan Caracalla, doğdu. Ondan beş yıl sonra Nathaniel ve ondan üç yıl sonra da Cyriaca Malinowski doğdu. Üçü içinde sadece Nathaniel’ın gerçek adını alabilmesini sağladım. Diğerleri farklı isimlerle doğdular.’’

  ‘’Kim onlar?’’ diye sordu Clay.

  Onayepheton omuz silkti. ‘’Yakında öğrenirsiniz nasıl olsa. Henüz hiçbiri öldükleri yaşa gelmediler. Hiçbiri hatırlamıyor Büyük Sel’i.’’

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin