Bölüm Kırk Altı

4.2K 377 36
                                    

Uzun bir bölüm yazdım, inşallah beğenirsiniz :)) Bu arada, tesadüfen eski bölümlerde bazı imla yanlışları olduğunu fark ettim. Muhtemelen benim fark ettiğimin on katı daha vardır. Aslında yazı bitince tekrar okuyup kontrol ediyorum ama kör olunca insan işte asdfgh Neyse, onları mazur görün diye şey ettim :)) İyi okumalar :))

  Gece çoktan bitmişti. Kızıl bir güneş doğuyordu ve saatin tik-takları sabahı dolduruyordu. Bu küçük ağaç evde, hayat daha farklı görünüyordu bana. Uyuyup dinlenmemiz için bize verilen zamanı, ser bir yatağın üzerinde, ahşap kapısı açık olan ağaç evden görünen gökyüzünü izleyerek harcıyordum. Sabah güneşinin ne kadar huzur verici olduğunu unutmuştum ve bunu hatırlamak, eski bir dostla yeniden karşılaşmak gibiydi.

  Saatler boyunca öylece oturduktan sonra sırtım ağrımaya başlayınca ayağa kalktım. Ahşap duvarların arasında biraz yürüdükten sonra ayakkabılarımı çıkartıp kenara bıraktım ve çıplak ayaklarla merdivenleri aşarak ağaç evden aşağı indim. Saat sabahın altısıydı ve Amazon Toprakları’nda hala uyku hali hakimdi. İndiğim ağacın dibinde sessizce oturan Nate’i görünce duraksadım. Onun da üzerinde benim gibi dün geceki kıyafetleri vardı. Bunun sebebi giyecek başka hiçbir şeyimizin olmamasıydı. Koyu sarı saçları kirli ve dağınıktı. Tişörtünde ve ellerinde kurumuş kan lekeleri vardı. Kendi üzerime baktığımda benim de beyaz elbisemin üzerinde aynı lekelerden olduğunu fark ettim.

  Çıplak ayaklarımla sert toprağın üzerinde birkaç adım atarak ona doğru ilerledim. Başı öne doğru eğik olduğundan uyuyor olabileceğini düşünmüştüm ama beni fark ederek başını kaldırdığında etrafı kızarmış mavi-yeşil gözlerinden onun da hiç uyumadığını fark ettim. Ayağa kalktı. ‘’Sen benim yanıma gelmeden önce ben senin yanına geleyim istedim.’’ Ses tonu fazlasıyla düzdü.

  ‘’Tüm gece burada mıydın?’’ diye sordum onunla aynı ses tonunu kullanarak.

  ‘’Uyanmanı bekliyordum.’’

  ‘’Uyumuyordum.’’ dedim. Nefesimi vererek dudaklarımı yaladım. ‘’Neyi merak ettiğimi biliyorsun değil mi?’’ diye sordum.

  Hafifçe başını aşağı yukarı salladı. ‘’Clay’i neden orada bıraktığımı merak ediyorsun.’’ dedi. Ona karşılık vermeden devam etmesini bekledim. ‘’Clara…’’ diye başladı. ‘’Ben ona güvenmiyorum.’’ Duraksadı ve beni süzdü. ‘’Sen de ona yardım etmemeliydin. Buraya gelmemeliydi.’’

  ‘’Neden?’’ diye sordum. ‘’Neden güvenmiyorsun? Ölmesine göz yummanı sağlayacak ne yaptı?’’ Kollarımı göğsümde birleştirdim.

  ‘’Bilmiyorum.’’ diye karşılık verdi. ‘’Sadece güvenmiyorum. Öyle hissediyorum. Onunla ilgili bir şeyler yanlış.’’ Duraksadı ve bir süre gözlerini gözlerimden ayırmadı. ‘’Ben… Onu tanıyormuş gibiyim… Bence… Sebastiaan Caracalla o olabilir. Ben ve Faye’le beraber canlandırılan…’’

  Bir süre düşündüm. ‘’Bak… Diyelim ki o, Sebastiaan. Neden ona güvenmeyesin ki? Hepiniz iyi bir amaç için canlandırılmadınız mı? Hepimiz aynı taraftayız, Nate. Sebastiaan’la ilgili ne farklı olabilir ki?’’ diye sordum.

  Nate, başını öne eğdi ve bir şeyler düşündü. ‘’Bilmiyorum, Clara. Tamam mı? Bilmiyorum. Belki üzerine gidersem, konsantre olursam bir şeyler hatırlarım diye düşündüm. Kendimi çok zorladım ama hiçbir şey hatırlayamadım. Gerçekte kim olduğuma dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Bu sadece bir his ama çok güçlü bir his… Ve bana inanman lazım, Clara.’’

  Ona bakmayı sürdürdüm. ‘’Nate… Bu senin gerçek halin. Öncelikle, bunun aksini düşünmeyi bırak. Geçmişinden korkmayı bırak. Ve eğer sen böyle bir şey hissediyorsan gerçekten gerekli bir sebep olduğuna inanıyorum. Tamam mı?’’

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin