Bölüm Yirmi İki

5.1K 482 11
                                    

   Üç gün geçmişti.

  Victor’ın yokluğu fark edilmeye başlıyordu. Birçok nefilim ve cadı sinirlenip şüphelenmeye başlamışlardı. Tasha, bize yardım etmek için cesedi yok etmişti. Ama ortada bir ceset olmaması insanların şüphelerini dindirmiyordu tabi. Yine de… Muhtemelen bu işten sıyrılacaktık. Çünkü, sinirlerine hakim olamadığı için Lex’in onu öldürmesi kimsenin aklına gelmezdi. Woolsey Commudus, Şehir Konseyi Başkanı, çok daha dişe gelir  bir şüpheliydi. Faye’in hikayesi, Victor’ın amaçları ve vizyonu, Woolsey’nin onu öldürmesi için yeterdi. E tabi bizden şüphelenen kişi, Woolsey oluyordu bu durumda. Lex’e, Andrew’a ve bana sert bir şekilde Victor’ın nerede olduğunu sormuştu. Ben, ‘bilmiyorum’dan öte cevaplar vermiyordum ama Carinus kardeşlerin oyunculuk yetenekleri dudak uçuklatır düzeydeydi. O kadar iyi yalan söylüyorlardı ki…

  Etik açıdan düşününce bu yanlıştı. Masum birine suç atmak… Ama gerçekten umursamıyordum. Gittikçe duygusuz bir manyağa dönüşüyordum. Lucretia gibi olmak istemiyordum. Ondan kaçmaya çalışıyordum. Ama ben kaçmaya çalıştıkça, daha çok ona benziyordum.

  ‘’Günaydın.’’ dedi, Faye. Onunla yaptığımız kavgadan sonra yakın arkadaş olmuştuk. Hatta beni evine bile almıştı. O iğrenç motelde daha fazla kalmayacağım için Faye’e minnettardım.

  ‘’Günaydın.’’ Esneyerek kalktım. Faye, kahverengi botlarını giymeye çalışıyordu. ‘’Erkencisin.’’

  Faye, güldü. ‘’Bu benim normal halim. Alışırsın.’’ Duraksadı. ‘’Aynı odada kaldığımıza göre artık sen de bu saatlerde uyanacaksın. Özür dilerim.’’

  Ben de güldüm. ‘’Sorun değil.’’ Duraksadım. ‘’Sesleri umursamadan uyumaya devam edebilirim.’’ diyerek, yorganı başıma çektim. Birkaç dakika sonra tekrar başımı çıkardım. ‘’Faye?’’ dedim. Bana döndü ve devam etmemi bekledi. ‘’Lex’in Victor’ı neden öldürdüğünü, neden sinirlerine hakim olamadığını biliyorsun değil mi?’’

  Faye, pek de beklemediğim bir cevap verdi. ‘’Bilmezlikten gelmeyi tercih ediyorum.’’ Bunu olumlu bir anlamda söylemediğini anlamıştım. ‘’Bence bunlardan çok daha büyük problemlerimiz var.’’

  Başımı salladım. ‘’Açıkçası onları düşünmektense bunları düşünmeyi tercih ediyorum.’’

  Faye, güldü. ‘’Gerçekten bir insan gibi yetiştirmişler seni.’’ Bu sözüne kırılmıştım. Haklı olduğunu biliyordum ama yine de kırılmıştım. O da bunu fark etti. ‘’Bu kötü bir şey değil. Hatta bazen özendiğim bir şey. Ama biz insan değiliz. Onlar gibi değiliz. Bizim dünyamız… Daha karanlık, daha derin, daha… Can yakıcı… Ve Şehir’in sana öğreteceği ilk şey canın yandığında bunu umursamaman olacak. Diğerleri, canının ne kadar yandığını bilmemeli, bunu saklamayı öğreneceksin. Zamanla daha da güçlü olmak isteyeceksin ve güçlü olmak için kendi ruhunu feda etmen gerektiğini anlayacaksın.’’ Duraksadı. ‘’Birçoğumuz ilk başta saf kalmak istedik. Her zaman, gücün önemli olmadığını, saf kalabilmenin daha önemli olduğunu düşündük. Ama… Hiçbirimiz kendimize verdiğimiz o sözü tutamadık. Hepimiz bu dünyanın karanlığında kaybolduk.’’ Bir an için bana tüm bunları söyleyen kızın sadece on altı yaşında olduğunu unutmuştum.

  Bunlar bana şimdiye kadar söylenen en mantıklı ve en can yakıcı sözlerdi. Haklı olmamasını isterdim. Ama haklıydı. Canım yanıyordu. O kadar çok yanıyordu ki… Ama canımı yakan şey kaderim değildi. Kendi canımı ben yakıyordum. Çoğu zaman kendimi her şeyin merkeziymişim gibi hissediyordum. En büyük acıları, kayıpları ben yaşamışım gibi, en şanssız canlı gibi… Ve çok kısa bir süre sonra tüm bu hissettiklerime lanet ediyordum. Can yakan anılar, sizi zamanla en can yakıcı insanlar haline getirirdi. Tüm egomu, bencilliğimi Lucretia’ya yüklüyordum. Bu beni rahatlatıyordu. Suçumu üzerine atacağım bir şeye sahip olmak çoğu zaman beni rahatlatıyordu. Ama bazen… Deli gibi korkmama sebep oluyordu. Çünkü aptal değildim. İçten içe, yaptığım her şeyin kendi benliğimde saklı olduğunu biliyordum. Yanlışlarımın farkına varmanın beni doğru yola getireceğini düşünürdüm. Oysa bu beni o çıkmaz yola daha hızlı itiyordu. Günün birinde birilerinin canını yakan taraf olmaktan korkuyordum. Ama korku, çareye giden bir yol değildi.

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin