YOB 26.

3K 122 14
                                    

Onur gitar çalanlara gidip bizim de katılıp katılamayacağımızı sordu. Onlarda tabii ki diyerek onay verdi. Bi yastığın üzerine Onur'la beraber oturduk. Gitar çalan çocuk, yıldızların altında çalmaya başladı, yanındaki kız Onur'a kaş göz işareti yaptı. 2-3 saniye sonra Onur'un sesi yankılandı, Onur bildiğimiz şarkı söylüyordu.
Şarkıyı bana bakıp söylüyordu, arada gözlerini kaçırıyordu tabii. Onun bu kadar güzel sesi olabileceği aklımın ucundan geçmezdi ama sesi harbiden çok güzeldi. Şarkı bittiğinde ona döndüm,
"Sen ciddi misin ya? " dedim.
"Bakma bana öyle, söylediğime pişman etme beni", diyerek gülümsedi.
"Ama sesin çok güzel."
"Abartılacak kadar değil Doğa abartma lütfen."
Gitar çalan çocuk bana döndü, sende söylemek ister misin anlamında, kafamı direk sağa sola salladım. Sesim berbattı.
Neyse diyip onlar devam ettiler, saat 11i geçiyordu, uykum da gelmeye başlamıştı. 5-10 dakika sonra uyanırım diyerek başımı Onur'un omzuna yasladım.
Evet uyumuştum, ama 5-10dakika değil.

***

Gözlerimi denizin kayalara çarpan sesiyle uyandım. Sahilde uyuyakalmıştık, daha doğrusu kalmıştım. Onur saçları dağılmış bi şekilde yanımda oturmuş sigarasını içiyordu. Bense şuan nasıl gözüktüğümden habersizdim. Genelde bu pek umrumda olmazdı, ama nedense şuan umrumdaydı.
Yavaş yavaş doğrularak "Günaydın", dedim. Oda sırıtarak, "demek küçük deniz kızı sonunda uyanmış, sana da günaydın" dedi.
Saatin kaç olduğundan habersizdim, telefonuma gitti elim, o sırada Onur bana dönerek "Saat 12yi geçiyor", dedi.
Elim telefona gitmekte kararsızdı, gelebilecek olan aramalar, mesajlar beni korkutuyordu gerçekten. En sonunda ne olacaksa olsun diyerek elime telefonumu aldım.
Anıl (20 cevapsız arama)
İrem (15 cevapsız arama 10 mesaj)
Doruk (o saydırmıştı resmen, o yüzden buraya yazmıyorum)
"Sevenin çok", dedi Onur, bi İrem'im bi de Anıl vardı, ama onlar herkese bedeldi.
"Sevenim bir elin parmak sayısını geçmez, onlar benim ailem", dedim.
"Acıktın mı? Poğaça alabilirim sana", dedi tek gözünü kısıp saçlarını yana yatırarak.
"Sanırım eve gitsem iyi olacak, ama bidahakine kalsın olur mu? Herşey için teşekkür ederim, çok güzel ve anlamlı bir geceydi benim için!"
"Eve bırakmamı ister misin?" dedi gamzesini ortaya koyarak, vay canına hep gamzesi olan insanları kıskanmışımdır.
"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum, ama yine de sağol" diyerek ayağa kalktım. Ağır adımlarla evin yolunu tutmuştum, aslında şuan eve gitmek en mantıksız şeydi ama gitmesem sonu daha da kötü olacaktı. Şimdiden benden hesap soran Anıl, tüm gece nerde olduğumu bilmek için beni soru yağmuruna tutacak olan İrem ve son olarak Doruk vardı. 3. süne hesap vermek zorunda değildim, ama hesap soracağını adım gibi biliyordum.

Evin önüne geldiğimde içeri girip girmemekle kararsız kaldım, önce küçük toz pembe bi yalan uydurmalıydım, mesela arkadaşla ders çalışırken uyuyakaldık, şarjım da bitmiş farketmemişim, gibi.. Ama bu yalana değil onlar, ben bile inanmazdım, Doğa ve ders çalışmak? Doğanın şartlarında bu yoktu!

Ne olacaksa olsun diyerek eve girdim, Anıl elleri başında, İrem'se eli telefonda bekliyordu, bu kadar endişe etmelerine anlam veremiyordum. Tamam ilk kez böyle haber vermeden gittim, ama bana birşey olmayacağını bilmeleri gerekiyordu, ben Doğayım, ben kendi başımın çaresine bakabilirim!

Anıl bana kocaman gözlerle bakıp tek kelime etmeden sarıldı, İrem'se nerdesin kaçak Doğa! diyerek üstümüze atladı. Onlar benim ailemdi, gerçek ailem.
Sonra bide Afra vardı tabi, İremin kuzeni, tabi ki yakından uzaktan bi ilgim yoktu, hem bu kızın Afranın kuzeni olduğuna da inanmıyorum, kesin bu kızı hastanede karıştırmışlardır, başka bi açıklaması olamaz.

Gözlerim yine Doruğu arıyordu, aramıştı ama bu onu affedeceğim anlamına da gelmiyordu. Sadece onu merak etmiştim, hepsi bu! Yoksa ne diyorduk? Doğanın şartlarında Doruk denen şahısa yer yok!
İrem benden duş alıp sonra da herşeyi detaylı bir şekilde anlatmamı istedi, şu an en mantıklı şey zaten buydu.
Küveti doldurup içine girdim, farketmeden soğuk suya ayarlamışım, tabi ki bir 10 dakikamı daha beklemekle geçiremezdim, sıcak soğuk demeden küvete girdim.
Soğuk, bedenimi uyuşturucu gibi uyuşturmuştu, sanki üzerime taş koymuşlar, kalkamıyordum. Bütün hislerim, duygularım donmuştu bedenimle beraber, yerimden kımıldayamıyordum. Bi yandan hoşuma gitmişti, bi yandan da götüm donmuştu haliyle.
Aklımdan geçenleri düşünmekten duramıyordum, ben ne zaman böyle bir insana dönüştüm? İnsanları sevmeyen, sevdikleri de bir elin parmak sayısını geçmeyen bir kızdım, nasıl duygusal bir kıza dönüştüm? Aklım almıyordu.
Küvette dalmış düşünürken, bi ses geldi. Şu an şu küvette boğulup gitmeyi öyle isterdim ki.
"Doğa" dedi, boğuk sesiyle, "aç kapıyı, konuşmamız lazım."

YAZ OKULU BELASI.                                          #Wattys2018Où les histoires vivent. Découvrez maintenant