20. Bölüm

180 26 27
                                    


Keyifli Okumalar :)

Gece boyu uyuyamamış sabahı zor etmişti kadın. Bunun ne anlama geldiğini çok merak ediyor bir yandan da korkuyordu. Kardeşi kendisine yine oyun mu oynuyordu acaba?
Önce babasını sonra eşini, özünü, diğer yanınını elinden aldığı gibi şimdi sıra çocukluk aşkına mı gelmişti?
Belki o adam da oyunun bir parçasıdır. Aras değildir. 'Ben Aras, çocukluk aşkın' diyerek karşısına çıkan anlaşmalı biridir.
Ama hayır bu imkansız. Bir insanın yüzü sesi huyu değişebilir ama bakışı...
Yine aşkla bakıyordu, yine derin derin ve huzur vererek bakıyordu. O Arastı. Ama onun telefonu o kızda ne geziyordu?

Kafayı yemek üzereydi kadın. Bir hızla hazırlanıp evden çıkmıştı. Hava soğumaya yüz tutmuş, kadın yürüdükçe hafiften esen rüzgar içini ürpertiyordu. Düşünmekten kendini alamıyordu. O kadar dolmuştu ki artık ne hissettiğini bile bilmiyordu. Adalet miydi bu? Neden mutlu olamıyordu? Mutlu olmayı bırak neden hiç sorunsuz tek bir günü bile geçmiyordu? Zamanında yaptığı bir hata vardı da onun cezasını mı çekiyordu yoksa? Bu nasıl bir hayattı? Sahi yaşadığı gerçekten bir hayat mıydı?

Çalan telefonunun sesiyle arındı tüm düşüncelerinden. Arayan Nisa'ydı.

"Efendim Nisa?"

"Hocam kusura bakmayın rahatsız ettim ama Selim'e ulaşamıyorum bir türlü. Evde mi acaba bugün için gitmemiz gereken bazı yerler vardı."

"Ben evde değilim. Ben çıkarken de Selim evde yoktu. Nerde olduğu hakkında hiçbir fikrim yok."

"Peki, teşekkür ederim."

"Görüşmek üzere."

Bu kızın sesini duymaya tahammül edemez olmuştu. Ablasını aldatıyordu çünkü. En yakınının arkasından oyun oynuyordu resmen. Bu durum kendisini ne kadar rahatsız etse de geri dönüşü de yoktu. Ne olursa olacaktı artık. Bunu göze almıştı bir kere.

Babasının yanına gidip hesap soracaktı. Bugün onu hayatından tamamen silecekti. Onu affettiği güne lanet ederek yürüyordu uzunca olan yolu. Biraz ilerde yaşlı bir amcanın kalktığı banka doğru ilerledi ve oturdu ne yaptığını bilmeden.
Nerde olduğunu düşündü, hangi konumda oldugunu.
Yaşadıkları ağır geliyordu. Ama alışmıştı. Acının ne demek olduğunu en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti. Gözleri uzaklara daldı bir süre. Bedeni esen rüzgar sayesinde uyuştu. Düşünceleri de aynı şekilde. Hissizleşti biraz da. Ölümü düşündü sonra. Bitsin her şey dedi. Son bulsun istedi. Ama olmadı. Etrafına göz gezdirdi biraz, her şey devam ediyordu. Yaşamak zorundaydı bu hayatı. İyi ya da kötü yaptığı tek şey buydu zaten.

Babasının yanına gitmeden önce Aras'ı aradı. Dün geceki olanları sorması gerekiyordu. O kızın orda ne işi vardı? Arasla ne işi vardı?

"Aras?"

"Efendim canım?"

"Nerdesin?"

"Biraz işlerim var ne oldu?"

"Hemen buraya gelmen gerekiyor."

"Hemen mi? İyi misin sen, neyin var?"

"Aras gelsen iyi olur. Sahildeyim."

"Peki tamam, geliyorum."

"Hızlı ol."

Aras'ı beklerken karşı tarafta köpeğiyle oturan yaşlı adam dikkatini çekti. Arkası dönük bir şekilde oturuyordu. Yerinden kalkıp yanına gitmek istedi çünkü hayvanları çok seviyordu ve kendisinden yaşça büyük insanlarla konuşmak ona iyi geliyordu.

'Merhaba' diyerek yaklaştı yaşlı adama. Bir yandan da buruk bir tebessüm vardı dudaklarında. Yaşlı adam sesin geldiği yere doğru başını çevirerek gülümsedi. Adamın bir yanında köpek diğer yanındaysa bir değnek vardı. Görme engellilerinin kullandığı değnek.
Kadın bunu görünce afalladı önce. Şaşırmıştı, oysa olağan bir şeydi bu.

EN GÜZEL GÜNAHWhere stories live. Discover now