3.Bölüm

490 49 12
                                    

Kapının önüne vardığımızda kulak kesilip içerisini dinledim. Ses yoktu. Vampir kokusu da almıyordum. Bizimkiler avlanıyordu herhalde. Bu iyiydi. Kapıyı açıp Liam'ın geçmesi için yol açtım. Tedirgin adımlarla ilerledi. Peşinden içeri girdim. O da neydi? Yerde kan birikintisi vardı. Boğazımı temizledim.
"Lisa düşüp yaralandı herhalde," diye geçiştirip Liam'ı odama yönlendirdim. Kapıyı kapattığımda duvarlardaki posterlere bakmaya başladı.
"Demek Elvis Presley," dedi gülümseyerek. En sevdiğim şarkıcıydı.
"Severim," dedim ben de. Severdim demek yanlış olurdu. Pot kırmamam gerekiyordu. Liam bu kez mor komodinimin üzerine bakmaya başladı. Bayan Melanie'nin evinden aldığım kibrit kutusu duruyordu. İnsan halimden kalan tek anım oydu. Çiçekli koltuğuma oturdum. Liam da karşımdaki koltuğa oturdu. Bir vampire göre fazla renkli bir odaydı ama Liam bilmediğine göre sorun yoktu. Fazla sessizlik olunca kalkıp Elvis açtım.
"Ne yakışıklı adammış değil mi?" Dedi. Anılarımın etkisiyle gülümsedim. Elvis'i en önden izlemiştim bir konserinde. Bunu anlatabilmeyi çok isterdim.
"Öyleymiş."
Sen de fena değilsin demek istedim. Keşke hafıza silme gücüm olsaydı. Bunu söyler hafızasını silerdim. Kapı kapanınca gerildim. Gelen kişi pot kırabilirdi. Neyse ki müzik çalıyordu. Benim duyma yeteneğim çok gelişmiş olduğu için kapıyı duymuştum. Saate göz attım. On buçuktu. Liam kaçta uyuyordu acaba? Şarkı bitince konuşmaya başladım.
"Erken mi yatarsın?"
Gülümsedi.
"Pek sayılmaz. Film izleyelim mi?" Dedi hevesle. Yutkundum. Bu gece uzun olacağa benziyordu.

Filmin ortalarında kapım açıldı ve Fernando bize şaşkın gözlerle baktı. Liam filmi izlediği için görmemişti. Çıkmam gerek diye geveleyip kapıyı arkamdan kapattım. Fernando soru soran gözlerle bana bakıyordu.
"Yeni vampir arkadaşın mı?" Dedi alayla. Ne desem? Vampir desem olmaz. İnsan desem hiç olmaz. Vampir desem yanımıza gelip muhabbet açabilir.
"Arkadaşım. İnsan."
Fernando güldü.
"Ne cesaretle onu buraya getirdin? Dört vampirin arasında ölebilir."
Nefesimi dışarı bıraktım.
"Biliyorum ama sokakta yatmasına izin veremezdim. Onu korurum ben."
Başını sallayarak gitti. Ben de Liam'ın yanına gittim. Halinden memnun görünüyordu. Film bitince derin bir nefes aldım. Saat bire geliyordu. Dudağımı ıslattım. Liam esnedi. Bu iyiydi işte.
"Uykum geldi Ellie. Uyuyalım mı?" Dedi uykulu ses tonuyla. Bu hali kalbimi ısıtmıştı.
"Olur. İyi geceler."
Kapıdan çıkmak üzereyken kolumu tuttu. Gözlerine baktım.
"Ben uyuyana kadar yanımda dursan olur mu?"
Yutkundum. Zaten sabah olana kadar başında duracaktım. Başımı salladım. Liam yatağa uzandı. Ben de ona dönük koltuklardan birine oturdum. Bir süre sessizce beni izledi. Ben de mahcup olur belki diye Elvis'in posterine bakıyormuş gibi yaptım. Sonra gözlerini kapattı. Uykusunda konuşan tiplerden biriydi anlaşılan. Birkaç kelimeyi seçebildim.
"Çok güzelsin peri kızı."

Saat üç civarı Lisa eve geldi. O içeri girer girmez keskin kan kokusunu aldım. Liam'ın kokusunu aldığında içeri girip ona saldırabilirdi. Saldırı pozisyonu aldım. Kapı açıldığında elim havaya kalkmıştı.
"Bu da kim?" Diyen Lisa bakışlarını bana çevirdiğinde elimle saçımı düzeltiyormuş gibi yaptım.
"Arkadaşım. Dışarda kaldı da."
Başını salladı. Çok kan içmiş gibiydi. Kapıyı kapatıp gittiğinde rahatladım. Saat beşe kadar kitap okudum. Liam kıpırdanınca kitabın üzerinden gözlerimi kısıp onu izledim. Mırıldanıyordu yine.
"Ben yapmadım. Yemin ederim. Vurma. Lütfen. Ah.."
Kitabı sinirle kapattım. Şu üvey babasını görüyor olmalıydı. Ayağa kalkıp odada volta atmaya başladım. O pislik herif aslında iyi bir dersi hak ediyordu. Onun da icabına bakardım bir ara. Pencerenin pervazına oturup dışarı bakmaya başladım. Daha gün ağarmamıştı. Liam bu yeni günün gecesinde nerede kalacaktı? Burada devamlı kalamazdı. Elbet sorun çıkardı. İdare edemezdik çok fazla. Liam da vampir olsaydı keşke. O zaman hep kalabilirdi burada. Ne güzel olurdu. Birden kendime kızdım. Liam sadece arkadaşımdı. Bu saçma düşüncelerin ne yeriydi ne de zamanı. O benimle ilgileniyor gibi görünüyordu ama ben kötü biriydim. Onun için sürekli bir tehlikeydim. Gerçeği öğrendiğinde korkup benden kaçacaktı. Uykusunda gülümseyen Liam'a baktım. Belki de şimdi söylemeliydim. Yanına oturdum. Çok huzurlu görünüyordu. Eski anılarımdan biri aklıma geldi.

İnsanken bir kez rüyamda evlendiğimi görmüştüm. Kucağımdaki minik bebeğim huzurlu bir şekilde uyuyordu. Nefes alıp verişleri içimi ısıtıyordu adeta. Benim canımdan bir parçaydı o. Benimdi. Ninni söylediğimde uykusunda gülümsemişti. O sabah uyandığımda bir bebeğim olsa nasıl olurdu diye düşünmüştüm. Çok mutlu olurdum herhalde. Yanağımdan Liam'ın eline bir damla gözyaşı düştü. Hiç çocuğum olmayacaktı. İmkansızdı artık.
"Ben vampirim Liam. Kötüyüm. Sakın bana kapılma. Gerçeği öğrenince üzüleceksin çünkü."
Hıçkırığımı elimle kapattım. Ağlamayalı ne kadar olmuştu sahi? Bir yıl mı? On mu yoksa? Bilmiyordum. O kadar acımasızlaşmıştım ki şimdi bu gözyaşları çok yabancı geliyordu bana. Dakikalarca ağladım. Nefesim kesilene kadar ağladım. Liam hiçbirini duymuyordu. Duyması lazımdı. Öğrenmeliydi.
"Seni seviyorum. Ellie'm."
Gözlerimi sildim. Seviyormuş işte. Ne yapacaktım? En iyisi duymamış gibi davranmaktı. Saat sekiz olunca yeni kalkmışım gibi düzgün saçlarımı dağıttım. Makyaj masama oturdum. Bir yandan da uyuyan Liam'ı gözetliyordum. Pudra sürerken uyandı. Direkt bana baktı. Gülümsedim.
"Günaydın. Ben de neredeyse yeni uyandım. İyi uyudun mu?" Dedim sıcak bir ses tonuyla. Kalkıp oturdu.
"Uzun zamandır böyle uyuyamamıştım. Çok rahattı. Üvey baba korkum yoktu. Burnuma rutubet kokusu gelmiyordu."
İçimde bir yer acıdı sanki. Benim insan hayatıma benziyordu. Sefillik içinde geçen yirmi yıl. Düşüncelerimden uzaklaşıp ona döndüm.
"Bugün gezelim mi?"
Kaşlarını çattı.
"Dersim var bugün. Akşamüzerine kadar. Öğlen arasında görüşürüz. Senin dersin yok mu?"
Yutkundum.
"Bugün yok. Dışarda takılırım ben," diye geçiştirdim. Başını salladı. Kapıya yöneldiğinde ayağa kalktım. Nereye gidiyordu? Benim geldiğimi görünce güldü.
"Kaybolmam. Merak etme."
Kaybolmak başına gelebileceklerin yanında fazla basit kalırdı. Gülümsemeye çalıştığımda dışarı çıkmıştı bile. Takip etmekten başka çarem yoktu. Banyoyu hemen buldu ama kapı kilitliydi. Kapıya vurdu.
"Hadi ama bu saatlerde benim burada olduğumu bilmiyor musunuz?"
Fernando'nun sesiydi. Bu saatlerde banyoda dergi okurdu. Liam özür dileyip beklemeye başladı. Aklıma kahvaltı geldi birden. Liam için kahvaltı hazırlayamazdım;çünkü buzdolabında kandan başka bir şey yoktu. Nasıl bir bahane bulsam acaba diye düşünürken cam kırılma sesi geldi. Fırlayıp Liam'ın yanına gittim. Kapısı açık olan odanın camından içeri John giriyordu. Liam bana şaşkınca baktı. Sırıttım.
"Kapıyı unuttun mu yine John?" Diye takıldım. John güldü.
"Canım pencereden girmek istedi."
Güldüm. Liam kafası karışmış bir halde bakıyordu. Fernando banyodan çıkınca Liam'ı o tarafa çevirdim. Banyoya girip kapıyı kapattı. Rahat bir nefes aldım. John büyük bir pot kırmıştı. Pencereyi indirmişti ama hiç yaralanmamıştı. Liam uykulu olduğu için bu detaya dikkat etmemişti bu kez ama bu başlangıçtı. Bir an evvel dışarı çıkmalıydık. Liam banyodan çıkınca ona döndüm.
"Gidelim mi? Evde hiç kahvaltılık kalmamış. Fernando gece hepsini yemiş."
Güldü.
"Olur."

Uzun kaldırımda yürürken topuklu ayakkabılarım ahenkle ses çıkartıyordu. Kırmızı şalımı boynuma sardım. Hiç üşümezken dikkat çekmemek için böyle giyinmekten nefret ediyordum. Uzun bir süre yürüdükten sonra Liam'ın okuluna geldik.
"On ikide görüşürüz," dedi. Gülümsedim.
"Görüşürüz."

Avlanmam gerekiyordu. Ormana gidip ağaçlardan birinin dibine oturdum. Etrafı dinlemem gerekiyordu. Üç metre kadar ileride bir böcek toprağı eşeliyordu. Bir karınca yemek taşıyordu yuvasına. Önümden geçen kelebeğe baktım. İşte ileride bir ceylan vardı. Kendimi hazırladım. Saldırdığımda kaçmaya fırsatı olmamıştı. Ağzımdaki kanı silip ormanda yürüyüşe gelen çifte baktım. Hava kapalıydı yine. Buhar oldum. Yanımdan geçtiler. Erkeğin kolu kızın omzundaydı. Ormandan çıkıp sahile gittim. Rüzgar sert esiyordu. Balık tutan insanların arasında dolaştım. Küçük bir çocuk gökyüzüne bakıp güldü. Liam'ın evinin önünde normal halimi kazandım. Üvey babası camın önünde içiyordu. Başka ne yapabilirdi ki? Sinirle iç geçirip son hızla evime gittim. Kimse yok gibiydi. Odama girip Elvis şarkısı açtım.

On iki olduğunda Liam'ı kapının önünde beklemeye başladım. Beni görüp el salladı. Birlikte restoranta giden ara yola girdik. Issız görünüyordu. Liam yaptığım bir şakaya gülerken karşımızda üç adam belirdi. Hepsi uzun boylu, yapılı adamlardı. Liam'a baktığımda renginin attığını gördüm.
"Üvey babamın arkadaşları," diye fısıldarken başımı dikleştirdim. Bu üçlü benim için fazla kolay lokmaydı.

Karanlık DüşlerWhere stories live. Discover now