13.Bölüm

187 28 9
                                    

Liam'ın Vivian ile gittiğini gördüğümden beri iyi değildim. Vivian onun aklını karıştırmış olabilirdi ama bu sadece bir ihtimaldi. Belki de Liam ona aşık olmuştu. Erkekler hakkında hiç bilgim yoktu çünkü Liam benim ilk sevgilimdi. Başka birini hiç sevmemiştim. Seviyorum diyip kandırabilirler miydi onu bile bilmiyordum. Annemi babam kandırmıştı mesela.
"Ellie? Çok kötü oldun."
Annem koluma dokununca gözüm kararır gibi oldu. Vampir hayatım boyunca ilk kez hasta gibi hissediyordum.
"Ben... Bilmiyorum. İnsan gibi hissediyorum. Gözlerim karardı sanki," dedim zayıf bir sesle. Bana ne oluyordu? Dengemi kaybedince anneme tutundum. Annem beni kucağına aldı ve koşmaya başladı. Ormanlık bir yere gelince durduk. Biraz kapattığım gözlerimin arasından hatırlayamadığım bir hayvanı avladığını gördüm. Çantasından çıkardığı plastik bir bardağa kan doldurdu. Bana içirmeye başladı.
"Susuzluktan olabilir Ellie," dedi ben içerken. Bir yandan da saçlarımı okşuyordu.
"Sen karnımdayken adını Elizabeth koymak istiyordum. Karnımı severken tatlı Ellie'm derdim."
Sesi özlem doluydu. Gülümsemeye çalıştım.
"Rüyalarımda senin sesini duydum. Ellie diyordun. O yüzden bu ismi seçtim."
Gözyaşlarıyla karışık gülümsediğimde bana sarıldı. Yeni bir bardak içerken eski sağlığımın yerine geldiğini hissediyordum. Üzüntü ve susuzluk bir araya geldiğinde böyle hissetmem normal olabilirdi. Bardağım bitince ağzımı siyah üstlüğümün koluyla sildim.
"Volturiler nerede yaşıyor?" Dedim anneme bakıp. Sertçe yutkundu. Adlarını duyunca yüzü buz kesmişti.
"Düşündüğüm şeyi yapacak olamazsın," dediğinde dudağım yukarı kıvrıldı.
"Tam da düşündüğün şeyi yapacağım."

Gece hızla ilerliyordu ama annemden tek kelime bile alamamıştım. İnternetten araştırdığımda ise birden fazla ve muhtemelen yanlış sonuçlarla karşılaştım. Bazı sitelerde hemen hemen herkesin bildiği gibi İtalya'da yaşıyorlar yazıyordu. İngiltere, Amerika, hatta Yunanistan yazdığını bile görmüştüm. Kesin bir adres ise yoktu. John'un gelmesini beklemek zorundaydım. Odamda volta atarken kapının açıldığını duydum. John gelmiştir diye koştum ama gelen Lisa'ydı.
"Geri döndüm," derken annemi gördü. Gülümsedim.
"Annemi buldum. Ne tesadüf ki onu bulduğum gün Liam'ı kaybettim. Neden bütün sevdiklerimi bir arada göremiyorum?"
Bunlar gözyaşlarına boğulmadan önce söyleyebildiğim son sözlerdi.

Annem ve Lisa beni iki yanımdan sarmışlardı. Yine de çok yalnız hissediyordum. John henüz gelmemişti ve bu beni deli ediyordu. Nerede olabileceğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Günlerce gelmediği bile oluyordu. Eğer yine günlerce gelmezse ne yapacaktım?
"Gidip onları son gördüğün yere gideceğim anne. İzlerini sürebilirim. Belki görenler olmuştur. Vivian'ın kokusunu takip edebilirim."
Ayağa kalktım. İkisi de ayağa kalktılar.
"Tek başına gideceğim," dedim kesin bir ses tonuyla.

Liam'ın evinin arka sokağında durdum. Annemin gösterdiği görüntü buraya aitti. Yeteneği John kadar gelişmiş değildi. Bu yüzden sadece görebildiği kadarını gösterebiliyordu. Bu da haliyle işime yaramıyordu. Sokağa baktım. İki yanına arabalar dizilmişti. Rengarenk evler süslüyordu sokağı. Odaklanmaya çalışıp vampir kokusu almayı bekledim. O kadar az koku geliyordu ki neredeyse hiç alamıyordum. Vivian bunu da düşünüp kokusunu gizlemiş olabilirdi. Buhar olup asfalta değdim. Bu kez daha başarılıydım. Kokusunun zerrecikleri asfalta bulaşmıştı. Yavaşça takip etmeye başladım. Yol boyunca devam ediyordu. Yolun sonunda orman başlıyordu. Ormana girdim. Koku her yere yayılmıştı. Bu hızla gittiği anlamına geliyordu. Liam varken bu kadar hızlı gitmiş olamazdı. Aklıma gelen düşünceyle normal halime döndüm.
"Onu bayıltmış olabilir," diye fısıldadım. Ya da öldürmüş. Öldürmüş olamazdı. Ona hayran gibiydi ama sırf ben üzüleyim diye yapmış ta olabilirdi. Tekrar buhar olup zerrecikleri takip etmeye başladım. Ormanın sonunda bütün zerrecikler yok oldu. Normal halime dönüp olasılıkları düşünmeye başladım. Ormanın sonunda doğru düzgün bir yol yoktu. Arabayla gitmiş olamazlardı. Uçak ve tren mümkün değildi. Tek yol vardı. O da ışınlanmaktı. Belki de Volturiler gelip onları götürmüştü. Bu kadar basit bir konu için de gelirler miydi ki? Ayak sesi duyunca arkama döndüm. Yaşlıca bir adam bana bakıyordu.
"Dolaşıyordum," diye yalan söyledim. Adam başını salladı. Yanından geçip gitmek üzereyken konuşmaya başladı.
"Yok olan insanlar gördüm. Tam buradaydılar. Onları mı arıyordun?"
Durup önüne geçtim.
"Biri kızıl saçlı bir kız mıydı? Kaç kişiydiler?"
Beyazlamaya başlayan kaşlarını çatıp düşündü bir süre.
"Evet, birinin saçları kızıldı. Uzun boylu bir genci kucağında taşıyordu. Sonra yanlarına katil tipli bir adam geldi. Birden belirdi daha doğrusu. Sonra üçü yok oldular. Gidip onları aradım ama bulamadım."
Sırrımızı ortaya sermişlerdi. Adama açıklama yapmalıydım. Boğazımı temizledim.
"O kızı tanıyorum. Sihirbaz. Bu numara onun en bilinen numarası."
Adam cevap veremeden hızla yanından geçtim.

Angel, bana bakarken ağlamamak o kadar zordu ki. Gözlerim sürekli buğuluydu ve ağlamamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum. Angel, büyük bir tutam sarı saçımı omzumdan arkaya attı.
"Liam abi gelmeyecek mi? Onu çok özledim. Bu gece benimle uyumaya söz vermişti. Hep o kırmızı saçlı kız yüzünden değil mi?"
Yutkundum.
"Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum canım. Bence Liam abin geri dönecek."
Çocuklara gerçeği tam olarak söylememek daha iyiydi. Angel inanacak bir çocuk gibi durmuyordu ama.
"Seni bırakıp giden insanlar geri dönmez Ellie abla. Benim ailem geri dönmedi bak. Dönmeyecekler de. En iyisi kabullenmek."
Boğazıma kocaman bir yumruk oturdu. Bu küçük yaşında bu lafları edebilecek kadar ağır şeyler yaşamış olması çok üzücüydü. Benim için daha üzücü olan şeyse dediklerinin kalbimi acıtmasıydı. Gidenler geri dönmez dediğinde Liam'ın ölmüş olabileceği aklıma gelmişti. Hafızası silinip beni unutmuş ta olabilirdi. Her şekilde kötüydü. Saat on ikiyi geçtiğinde bile Angel uyumadı. Yanında yatıyordum. Uyumayı çok özlemiştim. İnsan olsam şu an uyurdum ve belki bana iyi gelirdi. Eskiden uyuduğumda güzel rüyalar görürdüm ve yalnız olduğumu bir anlığına bile olsa unuturdum.
"Senin gibi iyi biri terk edilmeyi hak etmiyor."
Başımı sola çevirip bana göz yaşıyla ıslanmış bir yüzle bakan Angel'a baktım. Ah güzel kızım, ben iyi biri değilim ki demek isterdim. Şu an bir katilin yanında yatıyorsun; gözünü kırpmadan insanlar öldürmüş, acımasızlığıyla ün yapmış bir vampire dokunuyor kolun. Yine hiçbirini diyemedim. Diyemezdim.
"Biliyor musun aslında çok sevdiklerimizi asla terk etmeyiz. Sadece araya mesafeler girer. Her kalp atışımızda, onları her düşündüğümüzde yanımızdadırlar. Onların ruhu dokunur anılarımızla aydınlanmış gülüşlerimize. Ölseler bile bizi bırakmazlar. Kalbimiz attıkça onların kalbi de bizimle birlikte atmaya devam eder."
Bunun üzerine Angel bana sımsıkı sarıldı.
"Sen beni hiç bırakmayacaksın o zaman. Seni çok seviyorum çünkü."
Nefesi düzene girip uyuduğu zaman onu hiç bırakmamayı diledim.

İki gün olmuştu. Angel'ı bırakmayı hiç istemesem de John geldi mi diye bakmak için gitmek zorundaydım. Eve varınca annemin beni beklediğini gördüm.
"John geldi mi?" Dedim merakla. Annem onu tanımıyordu ki. Omuzlarını silkince hatırladım. John'un odasına girdim. Boştu. Gözüm pencereye takıldığında birinin geldiğini gördüm. Gözlerimi kıstığımda gelenin John olduğunu fark ettim. Sonunda Liam'ın nerede olduğunu öğrenebilecektim. Kapıya koşup her şeyi tek nefeste anlattım.
"Yok oldukları zamana kadar her şeyi gösterebilirim ama ondan sonrası benim kontrolümde değil."
Moralim bozulmuştu.
"En azından Liam beni isteyerek mi bırakıp gitti öğrenmiş olurum," dedim kayıtsızca. John omuz silkti. Göstermeye başladığı görüntülere tam olarak odaklanabilirdim aslında. Büyük bir gürültüyle kırılan kapının sesi her yeri kaplamasaydı.

Karanlık DüşlerWhere stories live. Discover now