6.Bölüm

348 36 8
                                    

Perdelerin arasından süzülen ayışığı Elvis Presley posterimi aydınlatıyordu. Ne yapmıştım ben? Liam'ı kendi ellerimle ölüme itmiştim. Üvey babası onu kesin öldürecekti bu sefer. Durmadan akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Kalbimdeki bu acı sancı beni boğuyordu. Ya şu an Liam acı içinde kıvranıyorsa? Ya onu kurtarmamı bekliyorsa? Ayağa kalkıp odada volta atmaya başladım. Beni seviyordu. Ölmeden önce son kez beni görmesi ona yapabileceğim son iyilikti. Buhara dönüşüp aralık olan pencereden dışarı süzüldüm. Hava buz gibiydi. Buhar olunca biraz da olsa havayı hissedebiliyordum. Ormanı geçip ara sokaklara yöneldiğimde sarhoş iki erkek gördüm. Şarkı söyleyerek ilerliyorlardı. Sağda iki sevgili bir bankta oturuyordu. Kız, erkeğin omzuna başını yaslamıştı. Hızımı artırdım. Liam'ı ilk kez gördüğüm sokakta durdum. Bana peri kızı demişti. Bense ona sen bir aptalsın dedim. Hemen kandın bana. Tam ilerleyecekken arkamdan bir hıçkırık sesi geldi. O tarafa döndüm. Ses çok yakından geliyordu. Soldaki ara sokağa girince onu gördüm. Liam incecik montuyla sokak lambasının altına çökmüş ağlıyordu. Eve gidememişti herhalde. Soğuktan titrediğini görebiliyordum. Yanına yaklaştım. Sıcak bir buhar oldum. Hiç değilse biraz ısınırdı. Ağlamayı kesip ıslak gözlerle etrafına bakındı.
"Ellie... Rüzgar yine kokunu getirdi bana. Nerdesin?"
Ağlamamam gerekiyordu. Havada yağmur yokken ağlarsam gözyaşlarım minik yağmur damlaları gibi yere düşerdi ve bu saçma olurdu. Elimle Liam'ın ıslak yanağına dokundum. Gözlerini kapattı. Bu haliyle sevgiye muhtaç küçük bir erkek çocuğu gibiydi. Ağlayacağımı anlayınca elimi geri çektim. Son hızımla ondan uzaklaşıp normal halimi aldım. Etrafına bakınıyordu. Ona doğru yürüdüm. Siyah pelerinimin çıkardığı sürtünme sesi ıssız sokağı dolduruyordu. Tam önünde durdum. Bakışlarını yerden kaldırıp bana baktı. Yüzünde morluklar vardı ama bana göre o şu anda dünyadaki en yakışıklı erkekti. Gülümsemeye çalıştı ama beceremedi. Ben ağlıyordum. Onun gibi yere oturdum. Gözlerimiz birbirine kenetlendi.
"Bu bir rüya mı?" Dedi hayranlıkla. Konuşursam hıçkıracağım için başımı olumlu anlamda salladım. Rüya olduğunu sanmalıydı. Gülümsemesi bütün yüzüne yayıldı. Pelerinimi çıkartıp üzerine sardım. Bana sarılıp başını omzuma yasladı. Kokumu iyice içine çekti. Gözyaşlarım saçlarına akarken mırıldandığını duydum.
"O zaman hiç uyanmak istemiyorum."

Bir ara Liam'ı duvara yaslayıp kalın bir battaniye aldım. Rüzgarın sert esmesinden havanın iyice soğuduğu belliydi. Üşütüp hasta olmasından korkuyordum. Battaniyeyi üstüne örtünce yüzüne renk geldi sanki. Kolları bana sarılmak için uzandığında ona sımsıkı sarıldım. İradem inanılmaz derecede zayıflamıştı. Onu bırakmak istemiyordum. Artık o benim için vazgeçemeyeceğim biri haline geliyordu. Bunu bütün hücrelerimde hissediyordum. Bu yanlıştı ama. Onu benim gibi iğrenç bir hayatı yaşamaya zorlayamazdım. Benim nasıl kan içtiğimi göremezdi ya da birini öldürürken dişlerimin çıkardığı sesi duyamazdı. Bunları görürse dayanamazdım. Benden tiksinirdi. Huzurla uyuyan yüzüne baktım. Ne olurdu sanki vampir olsaydı? Ya da ben insan olsaydım? İkimiz de aynı türden olsak kesin karşılaşmazdık. Benim berbat kaderim böyleydi işte.

Şafak sökünce sokak hareketlenmeye başladı. Uyananlar pencerelerini açıyorlardı. Kadınlar kahvaltılık almak için alışverişe gidiyorlardı. Ceplerimi yokladım. Liam için biraz param vardı. Alt yoldan konuşma sesi gelince hemen oraya döndüm. Liam'ın üvey babası telefonla biriyle konuşuyordu. Hemen buhar oldum. Beni fark etmemişti. Sendeleye sendeleye yanıma yaklaştı. Akşamdan kalmaydı. Liam'ı fark edince telefonunu montunun cebine koydu.
"Seni küçük domuz. Demek hâlâ buralarda dolaşıyorsun."
Yerden büyük bir kaldırım taşı aldı. Havaya kaldırıp atak yaptığı anda kolunu tuttum. Donup kaldı. Gözlerini açıp kapattı. Etrafına baktı.
"Hayal gördüm herhalde," diyip tekrar atak yapınca elindeki taşı alıp ileriye fırlattım. Bu kez korkudan sık nefes almaya başladı.
"Kim o? Ortaya çık."
Etrafında fır dönüyordu. Bir süre bu komik halini izledim. Daha sonra boğazına yapışıp son hızımla ormana ulaştım. Yanımda birini götürmek benim için çocuk oyuncağıydı. Onu ağaca sertçe yasladığımda normal halimi almıştım. Gözlerini kısıp beni hatırlamaya çalıştı.
"Sen... Bizim eve gelen o kızsın."
Ona nefretle baktım.
"Liam'la derdin ne senin? Neden onu öldürmek istiyorsun? Cevap ver!"
Sesim ormanda yankılanınca iki kuş bağırarak üzerimizden geçti. Adamın alnı terden parlıyordu.
"Onu sevmiyorum. Bence bu yeterli bir neden," dedi küstahça. Üstüne bir de gülünce bütün irademi kaybettim. Boynu kırılmadan önce muhtemelen duyduğu son ses benim sesimdi.
"Seni öldürmem için yaşaman yeterli bir neden."

Karanlık DüşlerWhere stories live. Discover now