Başka Boyuttan Gelen Yampirik Prenses

11.3K 939 1.3K
                                    



"Ah Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen?"

Romeo ve Juliet, William Shakespeare.


Dokuz.


Kucağımdaki saksıyı dikkatle sabitleyip taksinin camını indirdim.

"Efes Bender."

"Bir saniye lütfen" dedi, ev değil de sınır kapısı gibi görünen gereksiz büyük ve gösterişli yapının yanındaki güvenlik.

Bıkkın bir yüzle gözlerimi, beyaz olmasına alışsam da burada metalik ve modern bir kulübe olarak tasarlanmış güvenlik kısmına diktim. Alt tarafı bir evdi yani, daha binaya yaklaşamadan kontrolden geçmeye başlamıştık. Marin'in paranoyasının genetik olup olmadığını merak ediyordum. Tamam insan her ihtimale karşı yuvasını korurdu da, ziynet eşyalarını bankaya yatırırlarsa ve koltukların falan öyle çantaya atılarak çalınamayacağını kendilerine hatırlarsa bu kadar panik üstünde yaşamalarına gerek kalmazdı bence.

Ki, insana en çok da en yakını ihanet ederdi. Bunu birazcık kitap okumuş herkes bilirdi. Güvenlik elemanlarından aşçıya kadar hiçbir çalışana asla güvenmemek gerekiyordu. Hele ki bahçıvanlar ve uşaklar... Katil hep onlardan çıkıyordu. Bu evin başına bir iş gelirse suçlunun içeriden destek alması şarttı ve bence ihanet, soyulmaktan daha öldürücü bir darbe olurdu. Ben bu kadar, yani yaklaşık Sultan Süleyman kadar zengin olsam bile; evimi kaleye çevirmez, Cihan ve Berna'dan başka kimseye de güvenmezdim.

Babam ülkenin en kaliteli ve köklü yayınevlerinden birinin sahibi olduğu için tanınmış kişilerdendi. Onun bu bölgesel popülaritesinin esintisi benim etek uçlarımı da kıyısından köşesinden uçuşturuyordu ama karakterimin gölgesever yapısı sayesinde hayatımı ve sıradanlığımı korumayı başarmıştım. Annemin adı çok daha sansasyoneldi ama o öyle bağımsızdı ki, beni ya da mesleği dışındaki başka bir şeyi onunla anmak insanın aklına bile gelmiyordu. Gizem de koruyucuydu yani. Bunu bir ara Marin'e iletmeliydim. Öyle bangır bangır müzikle gezip helikopterden atlarlarsa, uzay üssü arabalarla gezerlerse tabii dikkat çekerlerdi.

Ayrıca direnişi sonlandırıp ben de kendime bir araba alsam fena olmayacaktı. Yaşam alanım, geçici bir süre için de olsa son günlerde şehrin uç noktalarına sıçramaya başlamıştı. Marin dünyamı genişletiyordu, her anlamda.

Taksinin kapısı aniden açılıp üstüme koca bir gölge düşünce düşüncelerimden sıyrıldım.

"Efes Hanım" dedi, devasa gölgenin devasa sahibi. Üç numara saçları, genişliği evimin koridorundan bile büyükmüş gibi duran omuzları, hayatını spor salonunda geçiriyormuş da şimdi acil bir iş için bir gömlek giyip gelivermiş gibi duran lüzumsuz kaslı gövdesiyle; taksiden inmemi bekliyor gibiydi. "Ben Bulut. Size eşlik etmeme izin verin lütfen."

Tedirginlikle yutkundum. Kasırga Bulutu öyle ciddi bakıyordu ki teklifini kabul etmezsem ben taksiden tüp çikolatayı sıkar gibi çıkarıp arabanın posasını buruşturarak çöpe atabilirmiş gibiydi. Eşlikten kastı beni minik bir fiskeyle eve fırlatmak olamazdı, değil mi?

Belki biraz yumuşar diye ona hızla kucağımdaki zambak saksısını uzatıp sırıttım. "Çok güzel değiller mi? İnsana neşe saçıyorlar. Bakın!"

Zambağa alerjisi mi vardı acaba? Gülümsemeyi geçtim, elindekinin çiçek olduğunu fark etmemiş bile olabilirdi.

"Buyurun lütfen" dedi Kasırga Bulutu havayı uğuldatan sesiyle ve beni simsiyah bir minibüse yönlendirdi.

DemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin