Kağıt Gemi (Final)

14.6K 879 1.5K
                                    


*yazan kişinin minik(!) notu*

Merhaba! Nasılsınız? 

Ben biraz uzun konuşacak gibiyim.

İyi hikayelerin yazılmayı talep ettiklerine inanırım. Dem böyle bir hikaye olmadı. Onu yazmaya başladığım dönemde, benim ona olan ihtiyacım, onun bana olan ihtiyacından daha fazlaydı. Umberto Eco bir kitabının arkasına da iliştirilmiş bir yazısında, kendine sorduğu "Bugün bana birileri yarın kozmik bir felaketin evreni yok edeceğini söylese, yani bugün yazdığımı yarın okuyacak hiç kimse kalmazsa, yine de yazar mıyım?" sorusundan sonra, "Kıyamet'in eşiğindeyken bile yazmanın hâlâ bir anlamı var." diyor ya hani; Dem benim bu sözü anlamaya en çok yaklaştığım nokta (U. Eco: Lütfen beni rahat bırak.).  

Efes mi benim dizime yattı, ben mi onun dizine yattım bilmiyorum ama ardımda kendim için çakıl taşlarından izler bırakmak isterken, ortaya Dem çıktı. Kalan boşlukların bir kısmı elbette ki ancak bu kadarını becerebilmemden, bir kısmı ise o kapıyı aralamak istemememden. Sivri köşelere yumuşak yastıklar koyma arzum yüzünden hikayenin ayakları yere bir türlü sağlam basamadı ama ne yapalım, bu da böyle bir hikayeymiş :)

Okunmasını beklemeden, yalnızca bir parça sorumluluğun motivasyon yaratacağını umarak paylaştım aslında bölümleri ama yorumlarınız, kattığınız yeni bakış açıları benim için eşsizdi. Bu yolda hikayeye eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Nezaketiniz için, kusurları anlayışla örtüp rastladığınız en ufak güzellik tohumunu bile koca bir çiçekmiş gibi okuduğunuz için teşekkür ederim.

Aslolan Efes'in Marin'i yazma serüveni olduğundan, bu yalnızca kısa bir kapanış. Aklınıza bir şey takılırsa lütfen buraya bırakın.

O zaman... Bakalım kahramanlarımızın başına neler gelecek? :)

Öptüm!

*yazan kişinin minik(!) notu*


----



"Zeus alay edermiş, derler, sözünü tutamayan aşıklarla."

Romeo ve Juliet, William Shakespeare.



Yirmi beş.


(hem uzun hem kısa bir zaman sonrası, şimdi)

Gözlerimi kapattım ve gerçekliğe dönmeye çalıştım.

Kütüphanemin camı açık. Yani içerisi havasız değil. İp askılı geceliğimin yakası derin bir V şeklinde. Yaka boğazımı zorluyor olamaz. Ellerim kucağımda durduğuna göre, kendi kendimi de boğuyor olamam. Kucağımdaki altın heykelcik pek ağır sayılmaz, üstelik göğsüme baskı da uygulamıyor.

Yani nefes alamıyor oluşumun fiziksel bir nedeni yok.

Dudaklarımı birbirine bastırıp havayı yavaşça içime çekmeyi denedim. Ciğerlerim, ancak patlamış kırmızı bir balon kadar şişti ve sonra yeniden boşaldı. Bazen, oksijeni kaldırıp taşımak bile bir yük gibi geliyor. Odayı doldurup odadan taşan kitapların yapraklarına bile sızan gece az sonra örtüsünü katlayıp gidecek ve sarışın yıldız gökte mecburiyetten salınırken benim bu enerjiye ihtiyacım olacak.

DemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin