Sempatik Sinir Sistemi

11.8K 853 878
                                    



"Meraklı bir kitap gibi, tekrar tekrar okuyorsun beni  

Ama bende senin anlamadığın çok şey var."

Troilus ve Cressida, William Shakespeare.


On bir.


Nisanın son güneşi kirpiklerimin arasından sızıp kalbimdeki kelebek kanatlarını ısıtırken, durduk yere gülümsedim.

Bahçemin ortasına attığım kareli örtünün üzerinde, bileklerimde ve bacaklarımda ve kollarımda oynaşan baharın tadını çıkarıyordum. Saçlarım örtüden taşmış, çimlere sarılmışlardı. Kışın uyku mahmurluğunu atan kır çiçekleri taç yapraklarını özlem dolu bir azimle göğe uzatırken ben tüm kır çiçeklerinin aksine sere serpe uzanmış, görünmeyen yıldızları bile bulabilecekmişim gibi göğü seyrediyordum. Neden Güneş güne hakimiyetini ilan ettiğinde diğer yıldızları göremiyorduk? Sarışın biraz kibirliydi, kabul ediyorum ama birkaç minik parıltıdan zarar gelmezdi bence. Eminim ki yıldızlar sadece koyu bir zeminde kalmakla yetinmeseler, açık mavi gökyüzüne de yakışırlardı.

Neyse, yıldızlara izin vermiyordu ama en azından yağmuru yakalarsa kırılıp bükülüp bize gökkuşağı veriyordu malum sarışın. Kendisini hemen affedebilirdim. Zaten o gün çok güzel bir gündü, bahardı bir kere, tüm çiçeklerim ve ruhum coşmuştu, içim kıpırdıyordu, gök bile mutluydu o gün. Beyaz bulutlar süs niyetine gelmiş gibi seyrekti. Güneş pek bir neşeliydi. Kuşlar dans provalarına başlamışlardı, sanırım göçten dönen arkadaşlarını karşılayacaklardı.

Dünya ne güzel bir yerdi!

Başımı yan çevirip gözlerimi benden bıkmış sardunyalarıma diktim. "Bana Alice'i çizmiş!"

Bunu onlara bin kere daha söylemiştim, şimdi bin bir olmuştu, belki iki bin bir de olabilirdi çünkü bana Alice'i çizmişti. O sabah o gittikten sonra geyikli kupamın rafında bulmuştum beyaz kağıdı.

"Artemis'i de çizmişti hani? Şimdi de Alice'i çizmiş. Yanında bir portakal ağacıyla." Kendimi tutamayıp yeniden güldüm.

Son günlerde en sık yaptığım eylem buydu. Durduk yere gülmek.

Durduk yere değil, dedi sardunyalarım, haklılardı. M harfinin parmak uçları zihninde gezindikçe gülümsüyordum.

"Ama ne yapayım" diye mızmızlandım sardunyalara. "Çok güzel..."

Sardunyanın bir eli olsa eminim şu an onu yüzüne çarpardı.

Kıkırdadım.

Marin'le Alice okuyup kütüphanemde sarmaş dolaş uyuduğumuz; daha doğrusu benim sürekli uyanıp bunun bir rüya olmadığını sürekli teyit ettiğim ve hazır uyanmışken Marin'in uyku huzurunu içime çeke çeke izlediğim, varlığının güzelliği yüzünden neredeyse ağlayacağım o geceden beri böyleydim.

Etrafı topluyor, toplarken Marin'in ses tonunu düşünüp dalıp gidiyor, bir noktadan sonra kendimi koridorun ortasında elimde çalışma masama koymak için aldığım bir çerçeveye sarılmış gülümserken buluyordum. Metroya biniyor, yolcuları Marin'le karşılaştırıyor, hem herkeste ondan bir parça görüyor hem de kimsecikleri biraz bile ona benzetemiyor, hem yersiz ve haksız özlemim hem de biricikliğine duyduğum hayranlık kirpiklerimi ıslatırken kendimi son durakta buluveriyordum. Kurabiye yapıyor, damla çikolatalıyı mı yoksa üzümlüyü mü daha çok sever diye düşünürken çayımın kokusunu beğendiğini hatırlıyor, heyecandan tepsiyi eldivensiz tutmaya kalkışıyordum.

DemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin