Bölüm 1 (Ulaşılmaz ve Yasak Olan)

18.2K 1.2K 507
                                    

*medya: Barış Hoca

HAKAN

pazartesi, 14.30

Kollarını göğsünde kavuşturmuş tabloyu incelerken yalnızca onu izledim sanat odasının girişinden. İçerideki hiçbir eser ondan daha fazla dikkatimi çekmiyordu. Güzelliği karşısında, instagram hesabından sabah akşam paylaştığı o Boticelli'nin bile diz çökeceğinden, çizdiği tüm o kadın resimlerinin yanına bir erkeği portlemekten sakınca duymayacağından adım kadar emindim. Arsızca onu süzüyor, omuzlarına dökülen sarı saçlarının üstündeki gömlek ile uyumuna seslice iç çekişime karşın yanına kadar gidip yakından inceleyemiyordum onu. Yakalanma korkusu her aklıma düştüğünde onu geriye doğru itiyordum. Bu ânı bir beş saniye daha soluksuz izlemek paha biçilemezdi. 

"Ne zamandır rönesans eserleri ilgini çekiyor?" Yalnızca birkaç tablo ve iki minyatür heykel ile doldurulmuş, iç karartıcı derecede siyah olan odanın duvarlarına çarpan ses ile irkildim. Ne ara terlediğini fark etmediğim ellerimi pantolonuma kurularken, sesimi bulmaya çalışıyordum.

"İlgimi çekmiyor hocam." dedim kısık ve incelmiş bir ses ile. Onun karşısında gösterebileceğim en iyi performans bu kadardı işte. Kekelemeden ama yine de kusurlu bir biçimde kendimi ifade edebilmek. Bir karaçalı gibi hissediyordum kendimi onunlayken, değersiz. Yüzü hâlâ bana dönük değilken duruşumu düzeltmiş ve odayı ortalayacak kadar ilerlemeyi ihmal etmemiştim.

"Proserpine" dedi garip bir aksan ile. "Odadaki tek 19. yüzyıl eseri bu. Bir yanlışlık olmuş sanırım. Bunu da asmışlar. Ama kaldırmaya kıyamadım." dedi tabloya ağır bir hüzün ile bakarken. Kaşlarını çatmasıyla yüzündeki çözemediğim ifade yerini daha da düşünceli bir ifadeye bırakmıştı.

(Proserpine - Rossetti)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Proserpine - Rossetti)

"Rivayete göre Persephone bitki örtüsü ve verimlilik tanrıçasıdır. Bir gün ölüler diyarının tanrısı olan Hades tarafından kaçırılır ve tutsak edilir. Persephone'un annesi Demeter, kızını kurtarması için Zeus'a yalvarır. Yüce tanrı Zeus bunu kabul eder ama bir şartı vardır; Persephone'un yer altından hiçbir meyve yememiş olması. Oysa Persephone altı nar tanesini çoktan yemiştir. Böylelikle Zeus bir karara varır, Persephone yılın altı ayını yer altında Hades'in eşi ve daimi aşkı olarak geçirecek, diğer altı ayını ise yeryüzünde annesi ile geçirecektir. Söylenene göre bu sebeple doğa altı ay boyunca verimliliğini kaybederken, altı ay sonra verimliliğini kazanır."

"Eee bunun tablo ile ilgisi ne peki?" dedim artık ilgimi çeken tablodaki kadında göz gezdirirken. Bir anlam çıkarmaya çalışsam da yakalayabildiğim tek şey nar olabilmişti. Nar ve bir kadın. Bu söylediğimden sonra hafifçe gülümsemiş, o küçük kıkırtı kulağıma iliştiğinde tabloya bakarak nasıl bir hadsizlik yaptığımın farkına varmıştım. Biçimli ve erkeksi yüz hatlarını ezberlemeye ant içmiş gibi derinden incelerken, sesini de hafızama kazımaya çalışıyordum.

"Rossetti yani ressam, aşık bir adam. Hem de dostunun eşine aşık. Bu hikayeyi kendi hayatı ile birleştiriyor. Tabloda gördüğün kadın Jane, aşık olduğu kadın. Onun için Persephone, yani güzel kadın Jane demek. Jane yasak olanı yani meyveyi yemiş ve kocasıyla evlenmek zorunda kalmıştır tabloya göre. Eserde bir kısmı yenmiş nar, Jane'in çektiği cezayı yani mutsuz evliliğini temsil ederken, yer ile gök arasındaki sıkışmışlık ise kocası ile sevgilisi arasında kalmışlığı temsil eder. Yani ahlaki olan ile ahlaki olmayanı, doğruyu ve yanlışı."

Tabloya doğru yaklaşırken ona doğru ilgiyle eğildim. "Jane güzel bir kadın." dedim omuzlarımı silkerken. "Rossetti için o en az tanrı kadar kusursuz." Eliyle tablodaki kadını işaret ederken mırıldandı.

"Ama günahkâr değil mi?" dedim bir çırpıda. Anlattıklarından etkilenmekle kalmamış, her konuştuğumuzda olduğu gibi, medusa etkisi altına almıştı beni. Dudaklarından dökülecek her kelimeyi heyecanla bekliyordum. Bunu nasıl yaptığını ise göğsümden taşan bu duygusal yoğunluktan farklı bir şeye bağlayamıyordum.

"Onun aşkı bir günahı kusur sayamayacak kadar büyüktü Hakan." Ne ara nefesimi tuttuğumu bilmiyordum ama aldığım bu etkileyici cevap ile geri bıraktım ve yaptığım tek şey gülümsemek olmuştu. Bu kez sonunda beni muhatap almış ve vücudunu bana döndürmüştü.

"Sen neden gelmiştin bu arada?" dedi gömleğinin kollarını aşağı doğru çekiştirirken.

"Hocam, nasıl desem." dedim mahçupça bir yüz ifadesiyle kendimi desteklerken. Ona bunu sunmak bile beni utandırıyordu. "Ben sizi halı sahaya çağıracaktım?"

***

Umarım birileri okur. Ve okuyan olursa diye diyorum, ben kafamda Barış hocamızı 28 yaşında, Hakan'ı ise 18 yaşında hayal ediyorum. Ayrıca karakterleri de koyacağım medyaya. Ama isteyen istediği gibi hayal eder tabii. 

stendhal sendromu ➻ b×bHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin