Bölüm 5 (Kapıları Açmak)

8.6K 900 293
                                    

*medya: Barış Hoca (Hakan'a hâlâ birisini bulamadım.)

Hakan

''Annene söylemediğim için pişman olmam umarım.'' O kapının kilidini açarken arkasından onu izliyordum. Arkadan toplamasına rağmen ensesine dökülen saçlarının ve ürperen tüylerinin görüntüsü bana inanılmaz bir zevk veriyordu. Belki de az da olsa hala üstümde olan alkolun etkisiyle denli küçük detaylardan zevk alıyordum.

''Sizi pişman edecek bir şey yapmam.'' dedim onun evine adımlarken. Kapı açılır açılmaz yüzüme varan nane kokusu ile dudaklarıma engel olamadığım bir gülümseme yayılmıştı. Daha önce evini nasıl döşediğini düşünmüş, en önemlisi kokusunu tahmin etmeye çalışmıştım. Bu kulağa biraz sapıkça gelse bile sanırım benim sevme tarzım tam olarak buydu.

"Zaten annene 'Anne ben bir erkeğin evinin önünde serenat yaptım ve hatta bu kişi öğretmenim. Bu yüzden polisler geldi.' diyemezdin sanırım." Üstündeki ceketi çıkarıp büyük bir düzen içerisinde askılığa astığında ben de ayakkabılarımı çıkarmış içeriye geçmiştim.

"Sanırım derdim, biliyorsunuz." dediğimde kapının diğer tarafındaki konsolun üzerini süsleyen çerçevelere bakmaya başlamıştım. "Kesin derdin." diye karşılık verdiğinde sesindeki bariz alay hissediliyordu. Buna cevap vermek için ağzımı açsam bile hemen vazgeçmiştim. Ne dersem diyeyim ya da ne yaparsam yapayım o beni cesur bir ergen olarak görecekti.

"Rahatına bak." derken üstündeki sweatshirtü çıkarmış ve yatak odası olarak tahmin ettiğim, salondan açılan dar koridorun diğer ucundaki odaya doğru ilerlemeye başlamıştı. O içeriye girerken bense koltukların yanındaki kitaplığa doğru yürümeye başlamıştım. Elimi kitaplara doğru götürsem de geri çektim. Onun en mahremi okudukları ve çizdikleriydi. Bunu ona yapamazdım.

Koltukların ortasında duran masanın üstünde duran kitaba döndüm bu kez. Ayracı hafif dışarıda duran kitap henüz yarılanmıştı. Elime almadan, yukarıdan okudum adını.

Gazap Üzümleri, John Steinbeck

İlgiyle kapağına bakarken, ismini ve yazarını aklıma kazımaya çalışıyordum. Barış Hoca'nın bana kattığı en iyi değerin bu olduğunu düşünüyordum. Onu severken her şeye karşı daha açıktım. Daha kolay öğreniyor, daha kolay benimsiyor, daha kolay ona evriliyordum. Bir başkası için değişmekti bu.

Umutlarının öyle fazla coşmasına izin vermezsen, hayal kırıklığına uğramazsın.” diye bir ses duyduğumda hafifçe irkildim. Anlamamış bir biçimde arkama döndüğümde, duvara yaslanmış bana baktığını gördüm.  "En sevdiğim alıntısı bu." dedi göz ucuyla kitabı işaret ederken.

"Fazla anlamlı." dedim yanımdaki koltuğa oturmak için harekete geçtiğimde. Hâlâ arkamda olduğu için mi bilmem izlenme hissiyle rahatsızca kıpırdanmıştım. "Özellikle senin buna kulak vermeni isterim." Arkamdan ayrılıp karşımdaki koltuğa otururken her hareketini takip ediyordum.

"Sürekli laf sokmayı keser misin?" dedim sakin ortama tezat bir biçimde. "Çok çirkin bir terim." dedi kaşlarını çatarken. "Seninle kibarlık oyunları oynamayacağım." dedim gözlerimi gözlerine dikip. Oturduğu koltukta sırıtarak geriye doğru yaslanırken, elleriyle saçlarını karıştırıp, düzeltmişti.

"Benimle kibarlık oyunları oynamıyorsun ama bana dönüşmeye başlamışsın bile. Nerede benim tanıdığım o halı sahadaki Hakan, nerede kapımda şiir okuyan Hakan?" dedi meydan okurmuşçasına bir tavırla. Tam olarak ne yapmaya çalıştığını anlamasam da her ne yapıyorsa izin vermeyecektim.

"Peki neden buradayım?" dedim kaşlarımı kaldırırken. "Neden tüm bunlardan rahatsız oluyorsanız günün sonunda yanımdasınız? Neden karakola gelip, tüm gece benimle kalıp, anneme yalan uydurmama yardım ettiniz. Ya da neden beni şikayet etmiyorsunuz bu öğrencim beni rahatsız ediyor diye?"

"Çünkü ben bir yetişkinim. İşte seninle aramızdaki en bariz fark bu." dedi cebinden telefonunu çıkarıp ona odaklanmaya çalışırken. Kaçmaya çalıştığının farkındaydım. Bu onun verebileceği tarzda bir cevap değildi.

"Sanırım gitsem iyi olacak." dedim göz ucuyla onu keserken. Hâlâ bir tepki vermezken ayaklanmıştım. "Peki nereye gidiyorsun?" Omuz silkerken bunu daha düşünmediğimi belirtmek istemiştim. Aslında onun da sahiden umrunda olduğunu sanmıyordum. Yani bu bir nevi "Umrunuzda mı?" da demekti ayrıca.

"Nereye gittiğini umursamayacak kadar göz ardı edemem." dediğinde sesli düşünüp düşünmediğimi yokladım. "Seni çözemiyorum!" İnleyerek serzenişte bulunduğumda ağzından bir kıkırtı kaçırmasına rağmen hızla toparlanıp ciddileşmişti. Bundan nefret ediyordum işte. Karşısındakini ciddiye almayan tavırlarından. Önce size kendinizi bir hiçmiş gibi hissettirmesini iyi bilirdi. Ve daha sonra bir tanrıymışçasına üstünlük kurardı etrafınızda. Onun kişisel alanına girdiğimden beridir fark ettiğim en bariz şey buydu.

"Sen değil siz." dediğinde kafamı sallayıp ondan uzaklaştım ve dev kitaplığın yanındaki, dün gece muhtemelen beni izlediği cama doğru yürüdüm ve güneşin sıcağını bir nebze olsun tenimde hissettim.

"Evet tek sorunumuz bu çünkü."

"Evet tam olarak bu. Bunu kavrayabilirsen bir sıkıntı kalmayacak zaten."

"Sana bazı şeyleri anlatmaktan çok sıkıldım. Mesela..." dediğimde durdum. Ellerimle oynarken, kalçamı camın mermerine dayadım. "Mesela?" dedi elindeki telefonu yan tarafına bırakırken. "Mesela sana karşı olan hislerim. Sürekli alt etmeye çalışıyorsun ama olmaz. Kabullenmeye çalışsan?" dedim beklentiyle.

"Bu tarz bir zorlama ile kimseyi kendine aşık edemezsin." dedi rahat bir tavırla. "Ya edebilirsem?" dedim kendimden emin çıkarmaya çalıştığım sesimle. Uzun süredir üstümde olan gözlerini benden kaçırdığında, yaşına rağmen içinde bulunduğu istikrarsız duygu akışını hissedebiliyordum. "Çok küçüksün.. Yanlış düşünüyorsun." dedi büyük bir ısrarla.

"18 yaşıma girdim. Size dert olmam." Odada oluşan derin sessizliğe iç çekişlerim eşlik ediyordu. Uzun süre ses çıkmayınca omuzlarım düşmüştü. Artık beklentilerimin koca birer çöpe dönüştüğünün en keskin kanıtı sessiz kalmasıydı. Camdan ayrıldığımda kapıya doğru yöneldim. Birkaç kez kelimeleri toparlamaya çalışıp, gittiğimi bildirmek istesem de yapamadım. Elimi kapı koluna attım.

"Tamam." diye tereddütlü bir ses işittim arkamdan. "Ne?" diyebildim tezat bir şekilde heyecanla arkamı dönerken. "Kabul ediyorum. Kendini bana ispatlarsan bir şekilde önüne set çekmediğim, bana 'sen' ve hatta 'Barış' diyebileceğin bir hafta sağlayacağım sana."

stendhal sendromu ➻ b×bWhere stories live. Discover now