Bölüm 3 (Hüzün Konuşmaları)

9.2K 978 411
                                    


"Sizden tek isteğim gördüğünüzü çizmeniz. Unutmayın fazlasını değil, gördüğünüzü istiyorum." Uzun parmaklarıyla oynarken tedirgin olduğunun farkındaydım. Burada, onun dersinde olmamın bile onu ne kadar gerdiğinin farkındaydım. Ondan farklı değildim. Hatta daha beterdim. Ne düşünüyor bilmiyordum. Bu belirsizlik beni boğuyordu.

"Ya seni şikayet ederse?" Arda'nın koluma vurması ile gözlerimi ondan ayırırken boğazımdaki kuruluk ile masanın üstündeki şişeye yöneldim. "Söylemez." dedim bu sırada omuz silkerken. Arda onu bir süre süzdükten sonra emin olmayarak bana döndü. "Baban öğrenir diye çok korkuyorum amınakoyayım."

"Söylemez. Söylerse de yapacak hiçbir şey yok." dedim artık işin işten geçtiğinin farkında olarak. İçimdeki aşkı sırtıma prangalarken ne tür bir belanın içinde olduğumun gayet farkındaydım. Ama bazen bir korkuyu yenmenin tek yolu çok basitti, korkudan daha kuvvetli bir his ile başa çıkmaya çalışmak. Yani aşkı iliklerinde hissetmek.

Elime aldığım kalemi sıraya vurmaya başlarken gözümü olabildiğince ondan uzak tutmaya çalışıyordum. Rahatsız olsun istemiyordum. Sıraya bakarken tekrar koluma vurulması ile hafif bir uykudan uyanmış gibi olduğum yerde sıçrarken Arda'ya bakarak kaşlarımı çattım. Kaşları ile karşıyı işaret ederken sınıfta olan biteni henüz fark etmiştim.

"Bırak çizelim işte hoca!" Gözlerimi kısıp Tolga ile arasındaki diyaloğa odaklanırken olayı anlamaya çalışıyordum. "Bu tarz bir teknikle mi?" Elinde tuttuğu kağıda bakarken beğenmemiş gibi bir hali vardı. "Baştan çizmeni rica edeceğim." dedi ardından. Tolga onun elinden kağıdı çekerek alırken mırıldanarak yerine oturmuştu.

"Çok boş konuşuyorsun!" Duyduğum boğaz temizleme sesiyle onun asla sessiz kalmayacağını fark etmiştim.

"Sınırını bilmeni istiyorum senden." Düşük ama uyarıcı bir sesle ona bakarak konuştuğunda kanımın çekildiğini hissettim. Onu pek çok farklı ruh halinde görsem de, ilk kez kızgın ve hatta agresif görüyordum. "Asıl sen sınırlarını bil. Babamın verdiği paralar sayesinde-" Tolga'nın cümlesinin ne denli iğrenç bir yere gittiğini fark ettiğimde oturduğum sıradan doğrulmuş, ayağa kalkarken bağırdım. "Kapa çeneni!" Yüzümü Tolga'dan başka bir yere çevirmiyordum.

"Sen karışma Hakan." Burnundan solurken bana bakan çocuk ile ne ara kolumu tuttuğunu fark etmediğim Arda'yı geri iterken ona doğru yürüdüm ve yüz yüze gelip kaşlarımı çatmak ile yetindim. "Sınırını bil yoksa-"

"Yoksa ne olur?"

"Kesin sesinizi!" Arkamdan yükselen ses ile kafamı önüme eğip derin bir soluk aldığımda Tolga'dan biraz uzaklaştım. "Hakan yerine geç!" diye bir uyarı aldığımda onu ikiletmek istemediğim için geri çekilip sırama doğru ilerlediğim sırada arkamdan gelen mırıltı ile olduğum yerde kalmıştım. "Aferim kedicik, böyle uslu ol."

"Senin çenen niye boş durmuyor lan it." diye arkamı dönüp üstüne doğru atıldığım sırada belimden tutan bir çift elin beni geriye doğru çektiğini fark etmem uzun sürmemişti. Ellerden kurtulmaya çalışırken geriye doğru çekildiğimi ve sınıftan çıkarıldığımın da farkına varmıştım.

"Bırak." diye söylendiğimde Barış Hoca'nın benden ayrılıp üstünü başını düzelttiğine şahit olmuştum. Onu izlerken bir nebze sakinleştiğimi hissetsem de içimdeki sinirin dinmediğini biliyordum. Ağzını bir iki kez açıp kapattığında benimle herhangi bir münasebet içine girmeye henüz hazır olmadığını fark etmiştim. Bunun onu rahatsız ettiğini fark etmem ile yanından geçip gidecekken kolumu sarmalayan eli ile beni çekiştirmesine izin verdim. Koridorun diğer ucundaki koltuklara ilerlediğimizi fark ettiğimde yüzündeki o gereksiz ciddiyet beni de germişti.

"Ne demek oluyor bu Hakan?" Kolumu bırakıp koltuğa otururken aramıza mesafe bırakıp ben de oturmuştum. Sesi biraz öfkeli ve biraz da bıkkın çıkmıştı. "Sinir bozucu herifin teki." diye söylendim ellerimi dizlerimin üstünde birleştirirken.

"Bu şekilde mi sinirlerini atıyorsun?" dediğinde hayretle yüzüne baktım. "Sana nasıl davrandı, görmedin-" Cümlemi devam ettirmeme izin vermeden konuşmaya tekrar girmişti. "Sen değil, siz." dedi. "Ayrıca senin beni korumana ihtiyacım yok."

"Sana- peki pardon, size karşı çok kabaydı ve sesinizi çıkarmıyordunuz." Cevabıma karşın güldüğünde benimle dalga geçip geçmediğini anlamaya çalışıyordum.

"Vasfın nedir burada?" diye sorduğunda dalga konusu olduğumu düşünmeye başlamıştım. "Sadece... Ben.." diyebildim cümlenin devamını getirmeye çalışırken. Sorgulayıcı bir biçimde yüzümü izlerken gülüşü solmuş ve ciddiyetle beni incelemeye başlamıştı.

"Olmaması gereken şeyler düşünüyorsun." dediğinde kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. "Yanlış değil yani, olmaması gereken..." dediğimde boğazını temizleyip yüzüme baktı.

"Nefret beslemiyorum hislerine." dediğinde ilk kez net bir biçimde içinde bulunduğum durumu tanımlamıştı. "Yani homofobik değilsiniz?"

"Elbette değilim."

"O halde neden karşımda duruyorsunuz. İzin verin. Sizden bir şey beklemiyorum."

"Mesele bu değil." İç çekip elini havaya kaldırdığında ikimizi işaret ederek gözlerime baktı. "Sen ve ben farklı iki kişiyiz. Öğrencimsin. Bir kere ben böyle bir his içerisinde bile değilim." dediğinde ona biraz yaklaştım koltukta.

"Bunlar sizin sözleriniz değil." dediğimde son derece ciddiydim. Bana başkalarının sözleri ile konuşuyordu. Tıpkı, tıpkı her daim bir aşkın ne denli zor olduğundan bahseden güya keşişler gibiydi. "Sadece anlayış bekliyorum senden."

"Ben bir ergenim." dedim iddia ile yüzüne bakarken. "Size aşık bir ergen." Gözleri irileşirken bakışlarını benden kaçırmıştı. Bu sırada damlarımdaki kan akışını hisseder hale gelmiştim. Çok duyarlıydım o an da. "Yeter bu kadar." deyip ayağa kalktığında etrafta göz gezdirip kimsenin olmadığını anladığımda bende ayağa kalktım ve ona seslendim. "Bu kadar basit değil."

"Bu kadar basit. Bir öğretmenine takıksın. Saplantı bile olabilir."

"Hayır değil. Biliyorsunuz." dediğimde dönüp bana baktı. "Bilmiyorum." dedi inatlaşma ile.

"Bilmeseniz beni çoktan şikayet etmiştiniz."

"Aptalsın. Aptallıktan gelen bir cesurluğun var çocuk." Bu kez beni takmayarak ilerlemeye başladığında sadece onu izledim ve onun duyabileceği bir biçimde söylendim.

"Aptallıktan değildir o, aşktandır."

stendhal sendromu ➻ b×bWhere stories live. Discover now