Bölüm 4 (Serenat)

8.5K 895 412
                                    


"Bir tane daha istiyorum."

"Emin misin genç adam?"

"Ne? Bakma bana öyle. Reşitim ben." Sarhoş olmadığımın farkındaydım ama üstüme çöken bu uyuşukluğa da bir türlü karşı koyamıyordum. Oturduğum taburede daha da yayılırken dirseklerimi bar tezgahına dayayıp, başımı ellerimin arasına almıştım.

Bir süre sonra, belki henüz bir şarkı bile değişmemişken önüme konan bira ile kafamı kaldırıp duvardaki saatte göz gezdirdim.

03.25

Sahi ne zaman gelmiştim ki buraya? En son uyku tutmadığı için yataktan ayrılıp ceketimi üstüme aldığımı hatırlıyordum. Artık uyku tutmuyordu. Beni büyük dramların ortasına itip, sahnede yalnız kalmamı sağlayan tüm düşünceler beni öyle bir hale getirmişti ki, bir süre sonra geceleri uyuyamayan sabahları uyanamayan biri haline gelmiştim.

Önümdeki bardağa kısa bir bakış attım, hiçbir zaman içmeye dayanıklı biri olmadığım için midem alt üst olsa da bir-iki yudum aldım ve ayağa kalktım. Yüksek ses, kör edici ışık ve fazlasıyla kötü kokan bu ortamdan artık çıkmak istediğimi fark ettim. Yavaş yavaş etraftaki sarmaş dolaş bedenlere sürtünerek çıkış kapısına doğru ilerlerken kusmamak için kollarımı karnıma sarıp, baskı uygulamaya çalışmıştım. Kısa bir süre sonra büyük mekandan kendimi dışarı attığımda yüzüme çarpan serin hava ile derince iç çektim.

Sokak ortasında öylece dikilirken ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Eve gidersem annemden ne tür azarlar işiteceğimi çok iyi biliyordum ve oraya gitmek yapacağım en son şey bile olmamalıydı. Elim cebimdeki telefonuma gittiğinde aklımda arayabileceğim kişileri listeliyordum ama çıkan tek sonuç Arda'ydı. Yalnızlığım yüzüme en az o izbe sokak kadar kötü çarparken yine de gülümsedim.

Telefon çalmaya başlarken olduğum yerden biraz kenarıya çekilmiş ve elimi kollarıma sürtmeye başlamıştım. Soğuk git gide içime nüfuz ederken, Arda'nın normalde asla elinden düşmeyen telefonunu açmamasına karşın içimdeki sinir alevleniyordu. Birkaç deneme sonra yine de açılmayınca çaresizce telefonu tekrar cebime atmıştım ki, aklıma gelen fikirle kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım

Cidden bunu yapacak mıydım?

Evet, evet yapacaktım. Çünkü ben tam o an içimdeki tüm deliliğin bir bahanesini kanımda taşıyordum, sarhoştum.

****

"Pişt, hoca!" Elimdeki minik taşı karşımdaki apartmanın camına atarken ne tür bir romantik komedi filmini taklit ettiğimi sorguluyordum. Beyoğlu'nun hatrı sayılır bir mahallesinde, lüks bir semtte yaptığım hareket cidden gülünecek cinstendi.

"Evladım ne yapıyorsun sen orada?" Arka evin camında beliren teyzenin yüzünü görmeye çalışırken yüzüme vuran ve görüşümü engelleyen sokak lambasına kısık sesle küfür ettim.

"Küçük bir gönül davası teyze, anlatsam ağlarsın.*"

"Saat sabahın dördü be evladım." Omuz silkerek önüme döndüğümde elimdeki diğer bir taşı karşımdaki dört katlı apartmanın üçüncü katının camına isabet alıp atarken camın aniden açılması ile gözlerimi yummuştum. Karşıdan aldığım hafif inleme ile yüzümü buruştururken "hay sikeyim." diye mırıldandım.

"Özür dilerim hoca ya!" diye bağırırken bir eli alnını ovalarken, diğeri beni susturmak istermişçesine hareketler yapıyordu.

"Sus lütfen Hakan!"

"Eee ama susarsam yapamam ki!" Ellerimi iki yana açıp ona bakarken, kaşlarını çatmış beni izliyordu. "Sarhoş musun sen?"

"Fazlasıyla." diye bağırdım.

"Bağırma aptal herif, polis çağıracaklar."

"Tamam ben şunu yapayım sonra çağırsınlar olur mu?"

"Kocaman bir ergensin Hakan. Ne halt yapacaksan şu an değil. İnsanlar rahatsız olacak."  Nasıl yani ona ne yapacağımı bile merak etmiyor muydu? Bir insana yüklediğim anlamın tam olarak altında kalmıştım o an. Ama her zaman yaptığım şeyi yapmakta kararlıydım, aşkımı haykıracaktım. Bir başkasının benliği altında ezilirsem kalkabilirdim. Ama ya kendi benliğim altında ezilseydim, kendi cüssemi kaldırabilir miydim?

"Size serenat yapmaya geldim."

"Bu saatte imkansız."

"Ama serenat dediğiniz gece yapılır." Gecenin bu karanlığında, yüzümüze yalnızca sokak lambasının loş ışığı vururken gözlerini arıyordu gözlerim. O iki yuvarlaktaki hisleri görmek istiyor ve ona göre hareket etmek istiyordum. Bu sırada "belki de" dedi kalbim, "belki de bu kez bencil olmalısın."

"ibrahim
içimdeki putları devir 
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim"

Ezberimde bulunan mısraları tekrarlarken yüzünde gördüğüm hafif sırıtışın gerçek olup olmadığını, bunun bir halis olma ihtimalini sorguluyordum. "En sevdiğim şiir." dedi kısık sesle. Bana duyurmak istiyor muydu emin değildim, ama kulaklarım duyduğu şey ile alacağı mutluluk komutunu çoktan almıştı.

"güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrahim
güneşi evime sokan kim"

Biraz ritmik ve vurgulu okurken serenatıma katkısı olması için el ve yüz mimiklerimi de devreye sokmuştum.

"ibrahim
gönlümü put sanıp kıran kim”

"İbrahim" derken özellikle gözlerine odaklanmaya çalışmıştım. Bu şiiri her ne kadar onun çok sevdiğini bildiğim için seçsem de asıl amacım altında yatan bariz imaydı.

"Şimdi ne değişti?" dedi kollarını göğsünde çaprazlarken. "Senin için şiir ezberledim." Omuz silkerken hafifçe sendeledim.

"Eksik ezberlemişsin." dedi benim duyabileceğim kadar küçük sesler ile. Onun bu oyununa katılmış ve bende kısık sesle konuşmaya başlamıştım. Üstümdeki etkisi inanılmazdı.

"Hayır eksik ezberlemedim." dedim gözlerini bulurken tekrar. "Dört mısrası eksik." dedi elini saçlarından geçirirken.

"Buhtunnasır'ı kıskandım sadece.** O yüzden çıkardım." Tam olarak seçemesem de yüzünün kasıldığından emindim.

"Neden?" dedi sadece.

"Benden başka kimse aşık olamazdı bu şiirde. O yüzden onu çıkardım." derken onun gülüşünün boş sokakta yankılanışına şahit oldum. O hâlâ gülerken sokağın aniden mavi ve kırmızı ışıklar ile aydınlanması ile gözümü ondan çektiğimde polis aracının biraz ilerimde durması ile omuzlarımı düşürdüm. Olsun, değişmişti.

------

* Emir Can İğrek'in bir şarkısının sözü.

** "asma bahçelerinde dolaşan güzelleri 
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı"

Hakan'ın okuduğu şiirde atladığı kısım bu. Burada geçen Buhtunnasır, eski Babil hükümdarı. Eşine olan aşkından, o memleketini özlüyor diye, meşhur Babil'in Asma Bahçeleri'ni yaptırdığı rivayet edilir.

stendhal sendromu ➻ b×bWhere stories live. Discover now