Bölüm 6 (Ona Minik Jestler Yapın)

8.3K 956 307
                                    

Hakan

İri yüzüklerle süslenmiş parmakları ile önündeki defterin sayfalarını karıştırırken önüne düşen saçları ara sıra düzeltmeye çalışıyor ancak tam anlamıyla toplamıyordu. Bu basit huylarının bile üzerimdeki etkisi inanılmaz büyüktü. Kalbim bir türlü ritmini bulamıyordu. Ama bu gözlerimi üstünden çekmem için bir neden değildi. Düzenli nefesleri sayesinde hafifçe inip kalkan omuzlarını izlemeye devam ederken bana geçen gece söylediği şeyler aklımda dönüyordu.

"Kabul ediyorum. Kendini bana ispatlarsan bir şekilde önüne set çekmediğim, bana 'sen' ve hatta 'Barış' diyebileceğin bir hafta sağlayacağım sana."

Tapınabileceğim bu ses beynimi kutsamaya devam ederken sanat odasını izlemeyi sürdürüyordum. Eski tabloları kaldırırken, yenilerini yerleştiriyorlardı. Yanına gitmek istesem de etrafı kalabalıktı ve pot kırmaktan; onu zor bir duruma sokmaktan ölesiye korkuyordum.

Ne zamandır yüzüme kondurduğumu bilmediğim aptal sırıtışı fark ederken elimi cebime atıp telefonumu avuçladım. İnternetimi açarken arama motoruna girdim ve telefonumun en utanç dolu kısmına giriş yaptım yani tarama geçmişine. Hayır, hayır orada PornHub ya da Brazzers yoktu. On sekiz yaşını bitirmek üzere olan biri için bunlar pek de utanç verici unsurlar değildi bence zaten . Yüzümü ekşiterek son girilen sayfaya girdim.

"Bir erkeğin sizden hoşlanması için neler yapmalısınız?"

Evet, dün yaklaşık iki saat boyunca bu tarz sayfalarda gezmiş, tüm çıkarımlarımın sonunda henüz flört etmeyi bile bilmezken yetişkin bir erkeği kendime nasıl bağlayacağım konusunda dövünmüştüm. Yapabileceğim en utanç verici şeyi yapmış ve diğer tüm yıkıklar gibi buradaki maddeleri uygulamaya sokmuştum.

"Madde bir: Ona minik jestler yapın."

Dünden beri kaçıncıya okuduğumu bilmediğim satırı tekrar okurken "Hakan aga!" diye bir ses duyduğumda yaslandığım koridor kolonundan ayrıldım ve arkama baktım. "N'oldu?" diye seslendiğimde elindeki paketi fark ettim. "Buldum ve getirdim." diyerek nefes nefese yanıma vardığında sabırsızca ben de ona doğru yürüdüm.

"Sen var ya öz kardeşim olsan bu kadar kıyak yapmazdın he!" Elimi omzuna atıp patpatlarken minnetimi belli etmeye çalışıyordum. Şık pakete bakarken, "Teşekkür ederim ya" diye mırıldandım. Kısa bir vedanın ardından yanından ayrılıp sanat odasına yönelirken bir şeyler söylendiğini duyabiliyordum.

Son beş dakikadır pek göz gezdirmediğim odaya ilerlerken içeride pek kimsenin kalmadığını ancak ne ara oraya girdiğini bilmediğim İpek Hoca ile konuştuğunu fark ettim. İpek Hoca... Her ne kadar söylemese veya bir hamlede bulunmasa bile Barış Hoca'dan hoşlandığına tüm okul yemin edebilirdi. Elimdeki pakete iki elimi sarmışken odanın kapısında durup arkası bana dönük ikiliyi izledim bir süre.

''Küçüksün, yakışıklı değilsin ve asla onaylanmayacaksın.'' dedim kendi kendime. Bir şeylere gülüyorlar, ara ara da mutluluk ile derin bir sohbete giriyorlardı. Birlikte ne hoş bir çift olabileceklerini ve asla bir zorlukla mücadele etmek zorunda kalmayacaklarını düşündüm. Gerçeklik yüzüme pervasızca çarparken bir iki adım geriledim. Bunu ona yapmak istiyor muydum emin değildim. Gerilerken ayağımı kapıya çarpmam ile olduğum yerde durdum. Ses gereğinden fazla yankılanınca yüzümü buruşturdum ve bakışlarımı onlardan çektim. 

''Hakan?'' diye ince bir kadın sesi duyduğumda kafamı kaldırdım. Artık eskisi kadar yakın olmasalar da hala yan yanaydılar. ''Hocam.'' dedim başımla selam verirken. ''Bir problem mi var?'' diye yinelediğinde kafamı sallarken ''Yok.'' dediğimde sorar gibi bakmaya devam etmişlerdi. Sessizce beklerken ''Ah.'' dedim bakışlarımı onlardan uzakta tutup yürürken önlerine doğru. 

Henüz Barış Hoca'ya bakmaya cesaret bile edememiştim. ''Bunu getirmiştim size.'' dedim Barış Hoca'ya direkt olarak bakmadan gözlerimi kaçırırken. Biraz utanıyordum ve az önceki farkındalığın ağırlığı çökmüştü üzerime. Arka cebine soktuğu elini çıkartırken, bol gömleğini hemen düzeltip uzattığım paketi eline aldı. ''Bu ne?'' dedi kısık sesle. ''Sadece bir hediye.'' dedim ellerimi birleştirirken önümde. 

''Teşekkür ederim?'' dedi sesindeki şaşkınlık ile. Gülümseyip kafa sallarken sözel olarak ifade etme gereği duymadım. ''Hadi açsana.'' İpek Hoca gereğinden fazla samimiyet ile söylenirken gözlerimi ona çevirdim. Tabii böyle bir şeyi istemiyordum. Hediyem özeldi. Ama ses çıkaramadım. Barış Hoca açmaya yeltenmişken aniden durdu. ''Aslında bunu tekken açsam iyi olur. Hediyeler özeldir bilirsin.'' dediğinde yüzüme yayılan gülümseme ile minnetle ona baktım. 

İpek Hoca'nın yüzü düşerken gelen zil sesi ile bozulduğunu belli etmemeye çalışarak ''Ben derse gideyim.'' diyerek yanımızdan ayrılmak ile yetinmişti. Önüme eğdiğim kafamı kaldırırken Barış Hoca'nın - o izin verene kadar ona adıyla hitap etmeyecektim.- da bana gülümseyerek baktığını gördüm. ''Ne aldın, bir tablo mu?'' dediğinde kafamı salladım. ''Açabilir miyim peki?'' 

''Aç lütfen.'' derken elimle işaret ettim. Uzun parmaklarını paket üzerinde gezdirip açmaya çalışırken ''İnanmıyorum.'' dedi. Bunun iyi bir şey olup olmadığını çözmeye çalışırken tabloyu tamamen çıkarıp önde tutmaya başlamıştı.

 Bunun iyi bir şey olup olmadığını çözmeye çalışırken tabloyu tamamen çıkarıp önde tutmaya başlamıştı

Йой! Нажаль, це зображення не відповідає нашим правилам. Щоб продовжити публікацію, будь ласка, видаліть його або завантажте інше.

(Time Defeated by Hope, Beauty and Love - Vouet)

"Umut, Güzellik ve Aşk Tarafından Mağlup Edilen Zaman." dedim konuşmasına izin vermeden. Kafasını sallarken "Almayı düşünüyordum." dedi bana dönerek.

"Peki bunun beni kazanma sürecin ile ilgisi nedir?" dediğinde yanaklarımı şişirip gözlerimi kaçırdım ve "Belki biraz." dedim muziplik ile.

"Temsil ettiği şeyi biliyor musun peki?" dediğinde biraz daha ona yaklaşıp tabloyu seyrettim. "Geleneksel anlayışa göre aslında zamanın güzelliği, umudu ve aşkı yenmesi beklenir. Çünkü zaman hepsinin ötesinde bir güce sahiptir ve her birini eskitir, yıpratır, azaltır. Oysa Vouet bu anlayışa karşı çıkıp güzelliğin, umudun ve aşkın zamana karşı üstün geldiğini gösteriyor." dedim elimle figürleri gösterirken.

"Benim yüzümden mi tüm bunları öğreniyorsun?" dediğinde hızla "Hayır!" dedim. "Senin 'sayende' öğreniyorum." dediğimde "Bunu böyle mi görüyorsun cidden?" diyerek yukarıdan beni izlemeye başladı.

"Sen olmasan benim aşkımın zamana yenilemeyeceğini, güzelliğinin asla yıpranmayacağını ve umutlarımın asla körelmeyeceğini anlatacağım daha iyi bir araç bulamazdım muhtemelen."

****

Hakan'ın sözleri size 19 yaşında biri için çok "büyük" gelebilir ama unutmayın ki o kelimenin tam karşılığı ile "delikanlı" yani her şeyi uçlarda yaşıyor ve olgun. Ayrıca etkilemek istediği bir sanat abidesi var. Kafamızdaki eşcinsel ve pasif rolünün yıkılması dileği ile!


stendhal sendromu ➻ b×bWhere stories live. Discover now