1 "Haber"

74.1K 4.1K 626
                                    



Genç kadın ıslak saçlarını taradı. Akşam yemeği için salona gitmek istemiyordu, çünkü biliyordu... Ağabeyinin hevesle konuşacağı konunun ne olduğunu biliyordu. İçini sıkan, yüreğini dağlayan bir matem vardı içinde... Kendi kendine konuşup durmuştu, yemeğe inmemek için planlar yapsa da gerçeklerden kaçamayacağını biliyordu.

Kalçasına kadar uzanan kahverengi saçları ışıl ışıl parlıyordu. Gözlerinin yeşili sönük bakıyordu. O kadar ruhsuzdu ki... Oysaki birkaç yıl öncesine kadar hayat dolu bir kızdı. Ne ara bu hâle gelmişti? Ne ara baharın geldiğini anımsatan gözleri hüsranla dolmuştu?

Acıyla titrek bir nefes aldı kız... Onun kaderi doğarken belli olmuştu.

Kardelen...

Boynu bükük, acılı çiçek... O çiçeği kendisine benzetiyordu. İsimleri aynı olduğu gibi, kaderleri de aynıydı.

Kışın ortasında, bembeyaz karların içinde bile açardı bu çiçek...

Âşık olduğu menekşesini çok kıskanırmış. Onu diğer çiçeklerle görmek istemez, baş başa kalmak için can atarmış. Tam da bu yüzden, hiçbir çiçeğin açmayacağını bildiği için kışın ortasında açıp sevdiğini beklemiş... Sözünde durmayan menekşe, gelmemiş... Kardelen, büyük bir cesaretle kışın ortasında açmış, bir umut sevdiğini beklemeye devam etmiş... Sevdiği sözünü tutmayıp açmadığında, kardelen hayal kırıklığıyla karların üstünde gözlerini yummuş...

Kardelen çok sevmiş. Beklemiş, beklemiş, beklemiş... Karların ortasında, o soğukta dayanmış lakin menekşe açmamış...

Gözleri dolan kadın ağlamamak için kendini sıktı. Bu hikâyeyi babaannesinden duymuştu. İşte o zaman anlamıştı bu çiçeğin bir yarası olduğunu... Zaten, boynu büküktü... Diğer çiçeklerden farklıydı, belki de bu yüzden kendini ona benzetiyordu.

Babası öldüğünden beri onun da boynu bükük kalmıştı. Canının cananı gitmiş, yüreğini kor ateşler sarmıştı. Her Perşembe mezarına gider, onunla dertleşirdi. Şu hayatta onu anlayan başka hiç kimse kalmamıştı. Bağıra bağıra, acıyla haykıra haykıra babasını toprağa vermişti...

Kardelen gözünden akan bir damla yaşı aceleyle sildi. Şimdi değildi, biri gelebilirdi... Babasıyla yalnız kaldığında ağlardı. Ona içini döker, dertlerini anlatırdı. Şimdi ağlamamalıydı, dayanmalı ve güçlü durmalıydı.

Hem, belki de ağabeyi ona tahmin ettiği gibi bir şey söylemeyecekti. Neydi ondaki bu hüzün? Acilen silkelenip kendine gelmeliydi.

"Rabbim, sen bana yardım et... Dualarımı duyduğunu, benim iyi niyetimi gördüğünü biliyorum. Hayatım boyunca hiç kimseye bir kötülük etmedim. Aksine herkese yardım etmeye, sana layık bir kul olmaya çalıştım... Duy dualarımı Ya Rab, ne olur bana kıymasınlar..."

İçinden bildiği tüm duaları okurken, penceresinin yanına geldi. Perdeyi çekti ve pencereyi açtı. Urfa'nın kavuran sıcaklığı anında odasının içini sardı. Güneş, genç kızın yüzüne acımasızca vurdu.

Kardelen, ellerini açtı. Gözlerini kapatırken, çoktan birkaç damla yaş gözlerinden yanağına doğru süzülmüştü... "Allah'ım, bana yardım et. Ne olur, ne olur tahmin ettiğim şey olmasın! Bana yol göster, yalvarırım bana yol göster..."

Fısıltıdan çıkan farksız sesiyle birlikte gözlerini açtı. Bakışları semayı bulduğunda titrek bir nefes çekti içine... Aceleyle gözyaşlarını sildi ve burnunu çekti. Güneş, hiç olmadığı kadar parlıyordu.

Genç kadının yüreğindeki kor bütün bedenine yayılırken bir ezan sesi duyuldu... Bedeni saran huzurla birlikte yeniden gözlerini kapattı.

KARDELENWhere stories live. Discover now