Bölüm 56

1.9K 175 64
                                    

 ————-——————

Bunun burada ne işi vardı? Nasıl bulabilmişti beni? Ve en önemli soru ise hangi yüzle buraya kadar gelmişti? Yüzündeki yer edinmiş olan bin bir türlü duygu endişe, rahatlama, korkma, utanç her türlü duyguyu görebiliyordum. Hızla bana yönelip yanıma yaklaştığında sol tarafım da bulunan kurt "yaklaşma" manasına gelen hırlamasına başladı. Tabii yaklaşma dediğini sadece ben duydum. Birkaç metre kala durdu.
"Yine tek değilsin bakıyorum. Kendine yoldaşlık yapacak bir arkadaş bulmuşsun tekrar" dediğinde nefretle yüzüne baktım. Utanmadan bir de bana yoldaşlıktan bahsediyor. Ama sonra ona nefret dahil hiçbir duygu hissetmediğimi anladım. Aslında hissetmekten utandığım tek duyguyu da en derinlere gömmüştüm. O da az önce dediğini anlayınca dudaklarını utançla birbirine bastırdı. Elimi kurda sakin ol der gibisinden kaldırdım. Kurt da bana bakıp emin olmak istiyordu. Gözlerimi kapatıp açtım az önceki kararımı destekler biçimde. O da önüne dönüp yere uzandı ama bakışları hala O'ndaydı. O ise bana kilitlemişti bakışlarını. Ona bakmadan geçip yerime oturdum. Ve ateşe bakmaya başladım. Sağ elimi kaldırıp gökyüzüne doğru uzanan ateşe daldırdım yavaşça. Panikle yerinden sıçrayıp "Melike ne yapıyorsun? Delirdin mi?" deyip bileğimden tutarak elimi çekti ateşten. Her tarafından alevler yükselen elimi suya soktu hemen. Bense hiçbir şey yapmıyordum. Kendimi boşa bırakmıştım resmen. "Beni böyle mi cezalandıracaksın?" diye sorunca hiçbir şey demeden önüme döndüm. Tekrar elimi ateşe soktum. Yine bıkkınlıkla elimi ateşten çekip suya soktu. Ben elimi kurtardığım gibi tekrar ateşe soktum. O da elini tekrar uzatınca sol elimle elini iteledim. Daha sonra onun şaşkın bakışları arasında elimi ateşten çıkardım. O hala benim tepkisizliğime şaşırıyordu anlaşılan. Yani elini ateşe sokan birinin bas bas bağırması gerekiyordu ama ben tam tersi alevlerin sardığı ve gök yüzüne doğru yönelen elimi havaya kaldırıp sağa sola çevirerek inceliyordum.
"Elin yanmıyor mu? Hissetmiyor musun?" diye şaşkınca sordu kurt. Başını da kaldırıp bana bakıyordu. Ona dönüp baktım. Bu "hayır acımıyor" demekti. Bu sefer diğeri konuşmaya başladı "Melike ne yaptığını sanıyorsun? Bak biliyorum yaptığımın geri dönü-" dediğinde bir anda sinirlenince elimdeki ateş aniden harlandı ve neredeyse boyumun iki katına ulaşmasıyla sustu. Anlamıştı bunun ona uyarı olduğunu. "Tamam susuyorum ama sen konuşuncaya kadar hiçbir yere gitmeyeceğim. Ve burada seni bekleyeceğim"
"Galiba meseleyi anladım gibi. Bunun yüzünden bu haldesin sen?" diye sorarak konuşunca ona dönüp "hayır" anlamında başımı sağa sola çevirdim. "Hadi ya yanlış tahmin o zaman. Ee bu niye buraya kadar gelmiş ve pişmanım falan diyor?" dediğinde önüme döndüm. Dönerken onun meraklı bakışlarının ikimizin arasında gidip geldiğini gördüm. Ayağa kalktığımda onlarda kalkmıştı. Kurdun başını okşayıp eve girdim. Ve ardıma bakmadan kapıyı kapatıp kilitledim.
"Melike beni dışarda bırakmayacaksın değil mi?" deyip cevap bekledi. "Beni bu soğuk hava da dışarda tutmayacaksın seni iyi tanıyorum. Sen bu kadar vicdansız değilsin. Vicdanını bu kadar kaybettiğini düşünmüyorum" birkaç dakika daha bekledim. "Demek benim yüzümden vicdanını ve merhametini de kaybettin? Allah beni kahretsin!" diye bağırarak ahşap duvara vurmaya başladı.

Kapıyı açtığımda bana sırıtarak bakmaya başladı "biliyordum" der gibi. Bense ona ilerideki ağacı işaret ettim ve elimle ahşap duvarın sağlamlığını kontrol ettim. Ne yaptığımı anlayınca dehşetle gözleri açıldı. "Sen bana, kafanı gidip ağaca vur, evin duvarı yıkılabilir mi demek istiyorsun?" dediğinde arkamı dönüp içeri girdim. "Ah Melike ah! Senin en önemli şeyini vicdanını elinden aldım ya bu bana cezaların en büyüğü oldu zaten." Dışarısı fazla soğuk değildi. Kalınırdı dışarda gece. Bir şey olur muydu acaba? Uflayıp içeriden örtü gibi bir şey alıp kapının önüne çıktım. Ve ona bakmadan kapının önüne bırakıp geri döndüm içeri. Hayır bir şey falan olacak bir de bunun vicdan azabını çekmeyeyim şimdi zaten var olan yetmezmiş gibi. Yatağa yattığımda aklımda acaba rahat eder mi? Üşür mü soruları vardı. Uff niye uyuyamıyorum lan ben. "Ben iyiyim merak etme. Sen şimdi uyuyamazsın bunu bilmeden" diye bağırınca rahatladım ve uyumaya başladım. Sabah namazı için uyandım. Kalkıp gölde abdest almaya çıktığımda kapının yan tarafında uyuyan adamı görünce kaşlarım çatıldı ama sonra dünü hatırlayınca düzeldi ve eski haline döndü. Onu burda böyle uyurken görünce içim acımıştı. Ama vicdanım ve iki arkadaşım daha ağır basmıştı. Önüme dönüp göle doğru gittim. Yürürken arada arkama dönüp bakıyordum, uyanmış mı diye. Gölün başına geldiğimde kollarımı katlayıp abdestimi almaya başladım. Havluyla kurulanıp arkamı döndüğümde eve yaslanıp beni izlediğini fark ettim. Yine de hiçbir şey yapmadan yürümeye başladım. "Sabah namazı için mi? Neyse ben de abdest alayım, kalkmışken kılayım bari" dediğinde suratına bakmaya başladım. "Ne şaşırıyorsun? sana Müslüman olduğumu söylemiştim" dediğinde alaylı bir gülüş gönderdim ona. "Biliyorum şimdi aklından "bana ihanet eden adam rabbime de ihanet etmiştir" diye geçiriyorsun ama -" cümlesini tamamlamasına izin vermeden içeri girip kapıyı kapattım. Kıldıktan sonra evden çıkıp göl kenarındaki yerime geçtim. Bana doğru geldiğini görünce yaklaşık beş metre çapında bir çember oluşturdum ateşle. Ve geçmesi de imkansızdı. "Beni kendinden böyle uzak tutamazsın Melike!" diye bağırdığında ateş söndürdüm. Bana sırıtarak bakarken aniden sol elimi kaldırıp sert ve şiddetli bir rüzgarla onu göle fırlattım. Bunu beklemediği için şaşkınlıkla önce rüzgâra sonra bana baktı ardından göle uçtu. Gölden sırılsıklam çıkmış haline eskiden olsa saatlerce gülebilirdim ama şimdi tek duygu kıpırtısı bile olmuyordu. "Tamam intikamını böyle alıyorsun anladım ama yine de ne yaparsan yap beni kendinden uzak tutamazsın. Bu arada yeteneklerini bayağı geliştirmişsin" deyip yaklaşmaya başladı. Baktım bana karada rahat yok ayağa kalktım ve gölün içine yürümeye başladım. Su seviyesi gittikçe artıyordu. Tam boğazıma geldiği anda "Melike, geri dön" diye bağırıp peşimden koşmaya başladı. Ona doğru dönüp tam gözlerine baktım ve kendimi geri sırt üstü suya bıraktım. Onun bilmediği şey ben suda boğulmazdım, ateşte yanmazdım. Nedenini bilmiyorum. Ama bir tahminim vardı. Güç Kontrolleri kitabını okuduğumda orada "ateşi kontrol edenler ateşten, suyu kontrol edenler sudan, toprağı kontrol edebilenler de topraktan zarar görmezler" yazıyordu. Gerçi topraktan nasıl zarar görmem onu anlamamıştım ama neyse. Bunu ilk göle düştüğüm zaman fark etmiştim. Hızla yüzerek kıyıya çıkmaya çalışırken bir terslik olduğunu anlamıştım ve durdum suyun içinde. Nefes alışverişimi serbest bıraktığımda normalin aksine su içmek yerine rahatça sanki karadaymışım gibi soluk alıp veriyordum. Ateşi ise zaten kalede öğrenmiştim. Ben suyun bayağı dibine inmiştim. Çok derin bir göl olduğunu biliyordum zaten ilk dalışım da değildi. Gözlerimi açıp suyun derinliklerinde etrafımı inceleyerek yüzmeye başladım. Beni merak edip, telaşlanması umurumda değil. Bana bu hayattaki en büyük zararı o vermemiş miydi zaten? Etrafımda yüzen yüzlerce çeşit balıklara ve diğer canlılara baka baka her halde birkaç saat rahat yüzmüşümdür. En sonunda artık sıkılıp yüzeye doğru yüzmeye başladım.

ORBİS-YENİ DÜNYA(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now