Bölüm-112

675 91 57
                                    

"Anka Kuşunu bulman gerekiyor" deyince öylece yaşlı kadına bakakaldım. Ne yani benden bi efsanenin var olduğu bile belli olmayan kahramanını bulmamı mı bekliyorlardı? "Anka Kuşu bi efsane ama. Nasıl bir efsaneyi bulmamı bekliyorsunuz?" deyince kadında "çoğu insan için sen de öylesin Varis" deyince kaşlarımı çatıp "benim Varis olduğumu nerden çıkardınız?" diye sorunca kadın adama baktı cevap vermesi için. Mesajı alan yaşlı adam da "Vücudundaki yaraların onda birini normal bi insan alsa kurtulamazdı ölümden. Ama sadece o da değil Şahmeran'ın seninle hususi olarak ilgilenmesi yeterli bi sebeptir diye düşünüyorum" deyince başımı tatmin olmuş şekilde salladım. "Normal insanlar Anka'nın efsane olduğunu söylüyor ama sen Anka'nın yaşadığını veya efsaneyse şayet onun efsane olduğunu kendin tecrübe etmelisin" deyince "peki neden var olup olmadığını bile bilmediğim bi canlıyı aramak zorundayım?" diye sordum. "Çünkü Anka'nın yaktığı ateşte yanıp ölmen gerekiyor" deyince kaşlarım şaşkınlıkla yukarı doğru havalandı "ve ardından da yeniden doğman gerekiyor" deyince "ölen bi insan nasıl tekrar dirilebilir ki? Bunu Allah'tan başkası yapamaz?" Dedim. "Tabii ki Allah'tan başkası yapamaz. Ancak lafın gelişi ölüp dirilmek. Anka'yı hayata bağlayan o ateş bildiğimiz kadarıyla normal yakıcı olan ateş değil. Hem öyle yakıcı ateş bile olsa bile Sen İgnis Hanedanı üyesisin ateş seni yakamaz. O ateşe girdiğin zaman senin vücudundaki tüm o ölü ve yaralı hücreler yenilenecek ve eskiden kullanamadığın hücreler bile yenilenecek. Ancak bu şekilde Şahmeran'ı yenebilirsin" deyince birşey demeden öylece durdum. "Yani önünde iki seçenek var; ya iyileşince gider Şahmeran'ın karşısına çıkar tekrar ölürsün ki bu defa Şahmeran'ın işini şansa bırakacağını sanmıyorum öldüğünden emin olacaktır ya da ne yapıp ne edip o ateşi bulursun ve bambaşka bi Melike olarak geri döner tüm Orbis'i adına layık şekilde kurtarılsın" deyince hiçbir şey söylemeden yavaşça ayağa kalktım ve ileride gördüğüm elma ağacına doğru yürümeye başladım. Binbir zorlukla ağacın altına oturdum tüm vücudumun ağrılarla isyan etmesine rağmen. Başımı ağacın kalın gövdesine yasladım. Ve gözlerimi kapatıp dinlenmeye başladım. Gözlerimi açıp kalkmaya çalıştım. Ancak her denememde yaşadığım o acılarla geri yerime oturdum. "Kendini kandırma Melike. Sen de biliyorsun haklı olduklarını. O kadar güçle Şahmeran'ı yenemedin sen. Şimdi bu halinle ya da iyileşmiş halinle bile onu yenemezsin. Şahmeran'ı yenemedikten sonra hiçkimseye yardım edemezsin. O yüzden bu yolculuğa çıkıp kendini keşfetmelisin. Bu yolculuğa çıkmak içinde yeniden ayağa kalkacak kadar güçlenmelisin" dedim kendime ve sopaya tutunarak ayağa kalkıp yaşlı çiftin yanına vardım. İkisi de başlarını kaldırıp merakla bana bakmaya başladılar. "Bir an önce eski gücüme kavuşup Anka Kuşunu aramaya çıkacam. Siz bana bu yolda yardım edecek misiniz?" deyince adam anlam veremediğim bir şekilde memnun ve gururlu bakışlarla kadına baktı. Bu yaşlı çiftte anlamadığım bi yakınlık vardı sanki aramızda. Kadın bana dönüp ayağa kalktı ve omuzlarımdan tutup "sen merak etme. Bulduğum tüm şifalı otlarla sana yardım edecem. Ve biran önce ayağa kalkman için elimden geleni yapacağım" dedi.
Yeni bir güne daha enerjik ve daha da toparlanmış olarak başlamıştım. Ya da bi amacım ve aileme yardım etme fırsatım olduğu içinde olabilirdi bu enerjik halim. Yatakta doğrulduktan sonra biraz dinlendim ve ayağa kalktım sopa yardımıyla. Dışarı çıktığımda hafiften gülümseyerek "sizi ne zaman görsem kahvaltı yapıyorsunuz? Bu kadar yemenize rağmen iyi yaşamışsınız bence" deyince ikisi de gülerek bana döndüler. "Eh işte yaşadık biraz haklısın" deyince gidip kadının yanına oturdum. "Ee nasılsın bugün kızım?" diye sorunca "daha iyi ve herşeye sıfırdan başlamak için hazır hissediyorum kendimi" deyince kadın elini masada duran elimin üstüne koyup "senin bu hırsın ve mücadele azmin herkese ders olmalı" deyince gülümseyerek "beni hayata bağlayan şeyler var; Çocuklarım ve eşim gibi ailem gibi kardeşlerim gibi kurtarılmayı bekleyen halkım gibi. O yüzden ben pes edemem. Durmadan çalışıp Orbis'in üzerine kara bulutlar gibi çöken Şahmeran ve ordusunu yok etmek zorundayım" deyince yaşlı adam bana bakıp "o zaman bugün başlıyorsun?" Diye sorunca başımla onaylayıp "evet bugün startı veriyorum" deyince ikisi de anlamaz gözlerle birbirlerine bakınca "yani bugün başlamak için ilk adımı atacam" deyince "o zaman ilk olarak yürümeni geliştirmemiz gerekiyor. Ağrıların artık azaldı zaten öyle değil mi?" deyince "evet artık daha rahat hareket ediyorum. O yüzden yürüme egzersizlerinde çok zorlanacağımı düşünmüyorum. Ve sadece yürüme odaklı bi antrenman bana kısa vadede fazla bi fayda sağlamaz. Daha karışık ve gittikçe ağırlaşan bi program düşünüyorum" deyince "Emin misin ağır program konusunda? Kendine zarar verebilirsin bu programla?" deyince adama bakıp gülerek "belki üzerinden biraz zaman geçti ama ben Türk Silahlı Kuvvetlerinde yani ordudayken bu tarz programları fizik tedavi programındaki askerler için çok hazırladım. Yani ne yaptığımı biliyorum. Ben emek verdikçe Allah'ın yardımıyla da bu işi en kısa sürede bitirecez" deyince "sen öyle diyorsan öyledir kızım. Kahvaltını yap öyle başla" deyince kahvaltıya başladım. Aklıma gelen şeyle adama bakıp "Hiç haber aldınız mı? Yani nerde olduğumuzu bilmiyorum gelen geçen oluyor mu burdan bilmiyorum ama belli ki senin kulağına birşeyler fısıldıyorlar" deyince bilmiş bilmiş sırıtarak "kulağım iyi duyar benim. Nerde olduğumuza gelince adı sanı pek bilinmeyen bi ovadayız. Etrafında gördüğün gibi dört bi tarafı yüksek dağlarla çevrili olduğu için pek kimse uğramaz buraya. Ve maalesef aldığım haberler hiç iyi değil. Şahmeran harekete geçmiş." deyince sıkıntıyla derin bi nefes verdim. Şahmeran harekete geçtiğine göre Orbis'i işgale başladı demektir. "İlk olarak hedefinde neresi var?" diye sordum. "İlk olarak hedefinde büyük yerlerden Aqua Krallığı var" deyince Eflah'ın ailesini düşündüm. Kral Wayter ve eşi Su teyzeyi düşündüm. "Peki Şahmeran'ın ordusu ne kadar güçlü? Sonuçta Aqua Krallığı çok güçlü bi krallık. Gerek surları olsun gerekte ordusu olsun işgal etmesi çok zor bi krallık" deyince "Şahmeran bu savaşa çok iyi hazırlanmış Melike. Ordusunda çok gelişmiş kuşatma araçları var. Ve ordusu daha önce hiç kimsenin görmediği kadar güçlü, acımasız ve vahşi askerlerle dolu. Yani sen olmadan Orbis'te bu orduya karşı koyabilecek bi ordu veya kumandan yok. Abinde, Alpaslan da bunlara dahil" deyince bildiğim birşey olduğu için şaşırmamıştım. "Anladım. Ben yavaştan çalışmalara başlıyorum" deyip ayağa kalktım. "Allah'ım sen bana başarmayı nasip eyle. Biliyorum sen ol deyince olduransın. Ailem, arkadaşlarım ve halkım için bana güç ver kuvvet ver. Bismillah" deyip yavaş yavaş yürümeye başlayarak toparlanma sürecine ilk adımı attım. Normal tempoda yürürken hızımı alamayıp hızlanmaya başladım acıya rağmen. Acıdan dolayı yerimde durdum ardından gözlerimi sımsıkı kapattım ve ağrılarımdan dolayı akan gözyaşlarımı silmeden öylece beklemeye başladım. Ama sonra derin bi nefes aldım ve yavaş yavaş sesimi yükselterek kendi kendime konuşmaya başladım "Vazgeçmek yok, vazgeçmek yok Melike Zazaoğlu. Vazgeçmek yok Üsteğmen Melike Zazaoğlu" diye bağırarak parkuru tamamladım. Ve akşam yatağa kendimi bıraktığım da acıdan dolayı uyuyamadım bile. İnlemelerimi saklamak için başımı yastığa gömüyordum. Odanın kapısı açılınca başımı kaldırıp girişte duran kadına baktım. Elindeki ufak paketi gösterip "iyi gelir diye düşündüm" deyince sadece başımı sallayabildim çünkü cevap veremezdim. Kadın yanıma geldi ve yavaş yavaş acıtmamaya dikkat ederek kremi yaralarıma sürmeye başladı. Uzun bi zaman sonra krem sürmeyi bitirip "Evet merhemi sürdük. Etki etmesi biraz sürer. Sen dayanabilecek misin bu acıya?" diye sorunca başımla onayladım onu. Kremi yandaki masaya bırakıp yanıma geldi ve başucuma oturup başımı dizine koydu ve yavaşça saçlarımı okşamaya başladı. Ben de dayanılmaz seviyeye gelen ağrılarımla sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Merhemin etki etmeye başlamasıyla yavaş yavaş azaldı ağrılar ve ben de yorgunlukla olduğum yerde uyumaya başladım. Sabah gözlerimi yaşlı kadının dizlerinde açtım tekrar. Kadın uyanmamıştı henüz. Ne yani burda mı uyumuştu bu kadın? Vicdan azabıyla yavaşça yerimden kalktım. Benim kalkmamla kadın da uyandı. "Uyandın mı kızım? Var mı ağrın falan?" diye sorunca "ağrım fazla yok merhem iyi geldi. Teşekkür ederim. Sen de benim yüzümden burda uyumuşsun tüm gece?" deyince "merak etme benim yerim gayet iyiydi. İstersen bugün dinlen yarın devam et" deyince "Bugün fazla zorlamayacam kendimi. Sadece hafif bi ısınma çalışması yapacam" deyince tamam der gibi salladı.
Gözlerimi küçük bi kulübenin bahçesinde açtım. Masmavi gökyüzüne bakıp tam ne kadar güzel bi gün diyecekken duyduğum çığlık ve ağlama sesleriyle etrafıma bakınmaya başladım. Kulübenin arkasına doğru koşunca gördüğüm sahneyle yerimde kalakaldım öylece. Şahmeran koca cüssesiyle bi adamın sırtına oturmuştu. Adam dizlerinin ve ellerinin üstünde duruyordu ve tam kalbinin altında bi kılıç vardı. Eğer adam sırtındaki Şahmeran'a ın ağırlığına dayanamayıp bir santim bile eğilirse o kılıç adamın kalbine girecekti. Adamın yanı başında ise aynı metotla kalbine giren kılıçla hayatını kaybetmiş bi kadın vardı. Demek ki zavallı kadın dayanamamıştı. Gelen ağlama sesiyle biraz daha yürüyünce 6-7 yaşlarında bir çocuğun annesinin cansız bedenine bakıp ağladığını gördüm. Şahmeran adama yukardan bakıp "Ee daha ne kadar dayanabilirsin acaba?" diye sordu eğlenerek. "Biliyorsun benim zamanım çok yok. Sonuçta tüm Orbis'i işgal edecem de herkesi kılıçtan geçirecem de yoruyor beni tüm bunlar" deyince adam zorlanarak da olsa "birgün tüm bu zalimliklerinin cezasını ödeyeceksin" deyince "peki kimin beni, Şahmeran'ı cezalandırabileceğini düşünüyorsun? Benden başka kimde var bu kudret bu güç?" diye kibirli kibirli sorup "Geberip giden elimde can veren Varis'iniz mi? Yoksa size yardım etmekten de aciz olan tanrılarınız mı?" deyince adam da "elbet biri çıkar merak etme" deyince Şahmeran sinirle kendini daha da adama bastırınca kılıç yavaş yavaş ona doğru gelen adamın göğsüne girmeye başladı. Ve birkaç saniye içinde adam cansız şekilde durmaya başladı. Şahmeran ayağa kalkıp çocuğa baktı ve "gördün mü bak baban da dayanmadı. Halbuki bu aralar hafiflemiştim de. Ee ne yapacaz? Seni kurtarmaya gelecek kimse var mı?" diye sorunca çocuk ağlamasını durdurup ondan bir çocuktan beklenmeyecek bi duruşla "Türkler gelecek" deyince Şahmeran biraz eğilip "ne dedin sen?" deyince "Türkler gelecek dedim. Bizi kurtarmaya Türkler gelecek birgün. Ben gidince seni Allah'a şikayet edecem" deyince Şahmeran küçük çocuğun konuşmasına bile dayanamadı ve kılıcını çekti. Kılıcını çektiği anda böyle bir sahneyi izleyemeyeceğimi bildiğim için bende gözlerimi kapatıp başımı çevirdim.
   Günler geçtikçe hızla toparlanmaya başlamıştım bile. İlk haftanın sonunda yürürken bana refakat eden sopadan kurtuldum ve desteksiz şekilde yavaş yavaş yürümeye başladım. İkinci haftanın sonlarında  rahat bir şekilde yürüyordum artık. Ve vücudumun geri kalanını da daha rahat ve daha az acılı şekilde hareket ettiriyordum. Eğitimlerin yanında yaşlı kadının bana verdiği otlar ve o otlarla hazırlanan basit çaylarla,merhemler toparlanmama çok yardımcı oluyordu bu süreçte. Üçüncü haftadan çıkıp dördüncü haftaya girerken artık çok daha rahat ve seri şekilde kılıç kullanabiliyordum. Ve artık kılıçla talimlere başlamıştım.
"Artık büyük yolculuğa hazırsın Melike" deyince talimi bitirip elimdeki kılıcı kınına koyduktan sonra yaşlı kadına baktım. İki ay bitmişti sayabildiğim kadarıyla. "Evet hazırım. Gerçi nasıl bi yolculuğa çıkacağımı bilmiyorum ama kendimi hazır hissediyorum artık" dedim. "Evet evet keskinlikle hazırsın" deyince "peki nasıl olacak bu yolculuk? Nerden başlamam gerekiyor Anka Kuşunu aramaya?" diye sordum. "Anka Kuşunun bulunduğu yerin bi haritası var aslında" deyince meraklı bakışlarım ona döndü. "Anka'nın nerde olduğuna dair bi harita mı var? Ee harita varsa niye kimse onu aramaya çıkmıyor?" diye sorup araya girince adam yaşlı kadına bakıp "bu kız çok sabırsız. Bi bu huyunu düzeltemedik" deyince ben de utanarak "kusura bakmayın aceleci davrandım. Ama sizde beni anlamaya çalışın lütfen" deyince adam anlayışla başını salladı. "Ama bu harita iki parça halinde. Ve iki haritanın yerini de iki ayrı kişi biliyor. İlk olarak gidip o iki kişiyi bulmak zorundasın. Haritaların yerini sadece onlarla beraber bulabilirsin" deyince "İki kişiyi nerde bulacam? Görsem bile nasıl tanıyabilirim ki onları?" diye sordum. "Bulman gereken iki kişiden biri Aqua Krallığında diğeri de Terra Krallığında yaşıyor. Krallıklara vardığın zaman iki krallıkta da "göldeki kırmızı balığı gördünüz mü?" diye sorup araştırman gerekiyor. Onlar zaten seni bulacaklar" deyince "göldeki kırmızı balık mı? Bu nasıl bi parola böyle? Ne yani "kırmızı balık gölde kıvrıla kıvrıla yüzüyor balıkçı Hasan geliyor oltasını atıyor" diye çocuk şarkısı söyleyerekte krallıkları mı dolaşacam ben?" deyince adam "bu kız ne saçmalıyor?" der gibi kadına baktı. "Daha alışamadın mı bu kızın tuhaflıklarına?" diye sordu ve bana bakıp "herkesin kolay kolay tahmin edemeyeceği bi şifre kullanıyoruz aramızda" deyince "siz bu iki kişiyi tanıyor musunuz?" diye sorunca başını olumlu anlamda sallayıp "evet çok iyi tanıyoruz. Çünkü ikisi de bizim çocuklarımız. Biri kızımız diğeri de oğlumuz" deyince kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Çocuklarınız mı? Peki niye sizin yanınızda değiller?" diye sordum. "İkisi de farklı yaşamlar tercih ettiler. Biz de onları bu dağ başıyla sınırlandırmak istemedik. Ama sürekli gelip giderler" deyince anladım manasında başımla onayladım. Ama bir taraftan da bu ihtiyarların kafalarının biraz gidik olduğunu düşünmüyor değildim. Ama aylardır onların yanında yatıp kalkıyorum, beni iyileştirmek için ellerinden gelenin fazlasını yaptılar. Ve bugüne kadar da hiç kötü veya mantıksız bi davranışlarını da görmedim. "Peki ne zaman yola çıkacam? Bence biran önce yola çıkmalıyım" deyince yaşlı adam başını sallayıp "yarın gündoğumuyla yola çıkacaz" deyince "çıkacaz derken? Sen de mi geliyorsun?" diye sorunca kadın gülerek "Melike kızım sence Aqua yada Terra hangi tarafta kalıyor? Hiç fikrin var mı?" diye sorunca etrafıma bakınmaya başladım. Ama her tarafım dağ olduğu için dört yanımda aynı görünüyordu. Bilmiyorum der gibi omuz silkince "o yüzden ben seninle belli bi yere kadar gelecem. Ordan sonrasını sen gidersin zaten. Çünkü buraya ulaşmak tahmin ettiğinden bile zor" deyince ne kadar zor olabilir ki diye düşündüm. Galiba ne düşündüğümü anlamıştı ki sen görürsün yakında der gibi gülümseyerek önüne döndü. "Melike Aqua ve Terra'da bizim ufaklıkları bulduğun zaman onlarla gidip bi kılıç ve yay da bulmalısınız. O kılıç ve yay olmadan Anka kuşuna ulaşamazsınız" deyince merakla "Hey ya Rabbim, haritanın yerini bilen iki kişiyi ve haritaları bulduk. Bu sefer de kılıç çıktı başımızı. Kılıç ve yay mı? Ne özelliği var bunları diğerler kılıç ve yaylardan ayıran?" diye sorunca "o kılıç ve yay Edam'ın elinde nadir olarak bulunan kara çelikle insanların teması geçtim yakınlarında bile bulunamayacakları derece de çok kızgın ateşlerde dövüldü. Orbis'te var olan hiçbir kılıç veya mızrak bu kılıca zarar veremezler. Şahmeran'ın kılıcı bile zarar veremez" deyince iyice meraklandım ve "peki bu kılıçla ayı yani görünce nasıl tanıyacam ben?" deyince ufaktan bi bıyık altından gülüp "merak etme görünce tanıyacağından adım gibi eminim" deyince iyice meraklandım ama adam hiçbirşey söylemeden yerinden kalktı ve uzaklaştı masadan. Kadına döndüm belki ağzından bir şeyler alabilirim diye ama kadın omuz silkince birşey söylemeyeceğini anlayınca ters ters ona baktım. Kadınsa bu bakışlarıma sadece gülerek karşılık verdi. Sonra tamamen bana dönüp yüzümü şefkatle okşadı ve "güzel kızım benim. Bu genç yaşta omuzlarına hiçkimsenin kaldıramayacağı yükler bindirildi bilirim. Ve senin bu yüklerin altından kalkabileceğini de biliyorum. Ama senin de bu yüklerin altında çok yorulduğunu da görüyorum. Biliyorum zor zamanlar geçirdin hatta çok zor zamanlar geçirdin ve geçirmeye devam edeceksin. Ama bu andan itibaren pes edemezsin. Pes etmeyi geçtim daha çok çalışmalısın. Anka'yı bulduğun zaman o ateşe girip sağ çıkman için mücadele etmen gerekiyor" deyince bu kadının da birşeyler yaşamış olduğunu anladım. "Çok şey yaşamış gibi konuşuyorsun belli" deyince başını çevirip bakışlarını dağın zirvesine dikti. Uzun bi süre düşünüp "her insanın yaşadığı şeyler ona çok ağır gelir. Annesini kaybeden bir çocuğun acısını evladını kaybeden bir annenin acısıyla karşılaştıramayız. Çünkü biliriz ki ikisinin de yaşadığı şeyler onlar için çok ağırdır. Kaybettiğim evlatlarımdan sonra yaşamak bana çok zor geldi. Bir daha hiçbir zaman nefes alamayacam gibi hissettim. Ama birgün aldığım nefesin bana yetmediğini anladım ve dolaşmaya çıktım. Yürümek iyi gelmişti ve ben de yürüdükçe yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Kaç gece kaç gündüz yürüdüm bilmiyorum ama bir eve gelince durdum ve gelen ağlama sesleriyle evin önüne doğru yürüdüm. Kadın kucağına aldığı çocuğa sımsıkı sarılıp feryatlar ederek ederek ağlıyordu. Kadına yaklaşıp derdini sorduğumda bana eşkiyaların kadının evini basıp iki çocuğundan birini onlara vermeye zorladıklarını söyledi. Ya birini seçip ötekini eşkiyalara vereceğini yada ikisinin de ölümüne sebep olacaktı. Kadında bari biri kurtulsun diye küçük kızının yanında kalmasını seçmiş. Oğlan her türlü başının çaresine bakabilirdi diye düşünmüştü. Ben o an anladım her acının üstünde bir acı olduğunu. Düşünsene iki evladından birini ölüme yolluyorsun kendi ellerinle. O gün karar verdim ve acımı unutmadan ama o acının da beni yavaş yavaş öldürmesine izin vermeden yaşayacaktım" deyince gülümseyerek elini tuttum. Aklıma gelen şeyle "peki o kadına noldu? Oğlu eşkiyaların arasında öldü mü acaba?" diye sordum. Kadın gülümseyerek "oğlu çok zeki bi çocukmuş gece eşkiyalar uyurken aralarından kaçmış ve sabah olunca eşkiyalar karşılarında muhafızları görmüşler" deyince ben de sırıtmaya başladım. "Helal olsun çocuğa" dedim. Kadın ile mutfak gibi olan odaya girdim. "Ee ne yemek yapıyoruz akşama?" diye sorunca kadın etrafına bakınıp "sen şu domates ile biberi al gidip derede yıka ondan sonrada ateşte közleriz onları" deyince benim aklıma daha güzel bi fikir geldi. Kadına bakıp "yumurta var mı evde?" diye sordum. Kadında "kümeste olacaktı yumurta. Neden sordun?" deyince "size daha önce yemediğiniz bi yemek yapacam. Bugün yemekler benden" deyince kadın da gülümseyerek "tamam o zaman. Sen zaten malzemelerin yerini biliyorsun. Ama bana da öğret beğenirsek sürekli yaparız" deyince "merak etme çok beğeneceksiniz eminim" deyip domates ve biberi alıp dışarı çıktım ve kümese yöneldim. 3 tane tavuğun olduğu kümese girip yumurtladıkları 3 tane yumurtayı da alıp "bugün bana lazım sizin yumurtalar. Aman ha helal edin bunları" deyip gülümseyerek çıktım kümesten. Daha sonra evin ilerisinden geçen küçük derede sebzeleri ve yumurtayı yıkayıp tekrar mutfağa geçtim ve yemeği yapmaya başladık. Son olarak da yumurtayı kırdım. "Ve bitti işte. Yemek hazır" deyip kalın ve yamuk tava gibi şeyi bahçeye çıkarıp masaya koydum. Ekmekler de gelince "ohh mis gibi koktu yemek. Adı ne bunun?" diye sorunca yaşlı adama bakıp "aman ha yavaş ye ihtiyar. Yanarsın sonra benden söylemesi. Biz buna menemen diyoruz. Umarım beğenirsiniz. Haydi afiyet olsun" deyip yemeğe başladık.
——
Teona_cansuyum  doğum günün kutlu olsun. Nice hayırlı ve huzurlu yıllara inşallah.
Hikayemizde ortaya çıkan yeni olayları nasıl buldunuz? Ve nasıl ilerleyecek sizce?
Yorum yapmayı unutmayın.
Oy vermeyi unutmayın lütfen.

ORBİS-YENİ DÜNYA(TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now