özgürken

2.6K 185 85
                                    

Cornelius Fudge, Azkaban'ı teftiş etmeye geldiği için pek mutlu değildi. Yanındaki seherbaz Kingsley Shacklebolt ise ondan çok daha rahattı. Mahkumlar hücrelerinin bir köşesinde sessizce oturuyorlar, bazılarıysa anlamsızca mırıldanıyordu. Fudge elindeki gazeteyi sıkıca tutarak ilerlemeye devam etti, Kingsley de emin adımlarla Sihir Bakanı'nın arkasından ilerliyordu. En iyi korunan hücrelerden birine ulaştıklarında, içerideki mahkum kafasını duvara yaslamış sakince oturuyordu. Yıllar önce Bakanlık'ta çalışan ve çok gözde bir seherbaz olan Sirius Orion Black onu izleyen misafirlerini fark ederek başını çevirdi. Bir zamanlar aynı yerde çalıştığı insanlar paslı parmaklıkların dışından ona bakıyordu. Sirius acı bir biçimde gülümsedi ve oturuşunu toparlayarak Sihir Bakanı'na baktı. Parlaklığını çoktan yitirmiş gri gözleri Gelecek Postası' na gelince donuklaştı. "Okumayı bitirdiysen onu alabilir miyim?" diye sordu içinde kalan kibarlığın son kırıntılarıyla. "Bulmaca çözmeyeli çok oldu." Çoğu şeyi yapmayalı çok olmuştu aslında, bulmaca en küçüğü bile değildi.

Fudge şaşkın ve ürkmüş bir ifadeye bürünmüştü. Kingsley ise Sirius zayıf yüzünü inceliyordu. Fudge bir şey demeden gazeteyi parmaklıkların arasında Sirius'a uzattı. Sirius'un ince parmakları kağıt tomarını aldı. "Teşekkürler."

Fudge son şaşkın bir bakış attıktan sonra Azkaban'dan çıkmak için geldiği yöne döndü. Çıkışa doğru geldiklerinde yanındaki seherbaza sordu aklından geçeni. "Nasıl oldu da bu adam delirmedi?"

Kingsley tok sesiyle yanıtladı. "Deliliğin farklı türleri vardır, Bakanım."

İkisi hapishaneden çıkıp, cisimlenirken Sirius on iki yıl sonra ilk defa gördüğü gazeteyi karıştırmaya başlamıştı. Bulmaca sayfasını diğerlerinden ayırıp, özenle katladı ve Gelecek Postası'nı okumaya başladı. Büyücülük dünyasının o gittiğinden beri ne kadar değiştiğini anlamak pek mümkün değildi. Bakanlık' taki gelişmeler ve Rita Skeeter'ın yazılarıyla doluydu gazete.

Sirius bir kısmını okuduktan sonra gazeteyi kapattı ve ön sayfaya bakmaya başladı. Arthur Weasley'in kazandığı kazandığı bir ödülden bahsediyordu. Weasley ailesini tabi ki tanıyordu, neredeyse hiç sohbeti olmamış olsa da her safkan aileyle olduğu gibi Black'lerin, Weasley'lerle bağlantısı vardı. Ama kanıbozuk sayıldıkları için Sirius onların adını hiçbir zaman nefret ettiği goblende görmemişti. Weasley ailesinin Mısır'da el salladıkları fotoğrafı incelemeye başladı. Gözleri ikizlerden, ailenin en küçük oğluna geçince irileşti. Daha iyi bakmak için gazeteyi kendisine yaklaştırdı.

Çocuğun omzunda bir fare vardı. Sirius'un defalarca gördüğü bir fare. Ön patisindeki bir parmağı olmayan bir fare. Gelecek Postası'nın sayfasından Sirius'a bakan bu fare Peter Pettigrew' den başkası değildi.

Sirius iki gecedir uyumuyordu. Gelecek Postası'ndan kopardığı parça elinde, hücresinde volta atıp duruyordu. Kılkuyruk büyücü dünyasının bildiğinin aksine hayattaydı ve Hogwarts' ta Harry'nin, vaftiz oğlunun yanındaydı. Harry'nin onun varlığını bilip bilmediği hakkında en ufak fikri yoktu. Eğer tercih edecek olsaydı bilmesini istemezdi. Büyücü dünyasının kalanı Sirius'u katil olarak görebilirlerdi ama vaftiz oğlu, James'in oğlu Sirius'u olduğu gibi bilmeliydi. Ama ne yazık ki hain fare yüzünden bu pek mümkün durmuyordu. Bu düşünce Sirius'un kafasında ruh emicilerin söndüremediği bir ateş yakmıştı. Sirius yıllardır rüyalarına giren intikamla birlikte uzun zamandır hissetmediği bir şey hissediyordu. Harry için hissettiği endişe tüm ruhunu sarmıştı, o rezil fareden önce harekete geçmeliydi. Bu sefer onu yakalamalıydı.

On iki sene önce, o gece Peter'ın peşine düşmüştü. Ama Peter onu alt etmeyi başarmış ve kaçmıştı. Sirius onun çoktan bir kediye yem olduğunu umuyordu. Fakat Peter hayattaydı. Hain Pettigrew fare kılığında nefes alıyordu.

BLACK POISON //Sirius Black// AUDonde viven las historias. Descúbrelo ahora