o an

1.1K 81 96
                                    

Sirius Black, telefon külubesinde tuşlara hızlıca bastı. Bakanlık'a neden geldiğini soran sese cevap verdikten sonra verilen rozeti yok sayarak aralanan kapıdan geçti ve Sihir Bakanlığı'na adımını attı. Bakanlık beklediğinin aksine boştu. Bu Sirius'a garip gelmesine rağmen yürümeye devam etti. Snape'in söylediklerini düşünerek Harry'in kendisini Esrar Dairesi' nde aradığını tahmin ediyordu. Hızlı adımlarla bir zamanlar işe geldiğinde kullandığı asansöre ulaştı. Esrar Dairesi'nin olduğu kata gitmek için hareketlenen asansörün içindeyken, bu binaya en son geldiği gün zihnine düştü.

O gecenin, o her şeyin tepetaklak olduğu Cadılar Bayramı'nı takip eden gecenin ilerleyen saatlerinde Bakanlık' a getirilmişti. Nasıl veya kimin tarafından getirildiğini hatırlamıyordu. En son aklında kalan şey anlamsız bir şekilde ona bağırdıktan sonra parmağını kesen Peter Pettigrew'di. İki bileğini birbirine kenetlemiş olan büyülü kelepçeyi fark ettiğinde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Etrafındaki hiçbir büyücü veya cadı ona cevap vermiyor,ona korkulu ya da iğrenen gözlerle bakıyorlardı. Sirius, o gece Bakanlık'taki telaşlı havayı anımsıyordu. Karmaşık zihniyle bunun sebebinin Voldemort olduğunu düşünmüştü. Ama bu telaşın asıl nedeni o gece öldürülen Lily ve James Potter'ın yanında on iki muggle ve Peter Pettigrew'di. Sirius'un bunu öğrenmesi için bir büyücünün gelip onu kolundan tutarak sürüklemesi gerekmişti.

Sirius kolunu sertçe tutan büyücüye "Neler oluyor?" diye sertçe sormuştu. Cevap alamayınca kolunu ondan kurtararak sorusunu tekrarlamıştı. "Neler oluyor?" Büyücünün asasını çekerek tehditkar bir biçimde Sirius'a uzatması o gecenin verdiği şaşkınlıklardan sadece biriydi. Büyücü onu tekrar ele geçirirken "Gidiyorsun." dedi tok bir sesle.

Sirius istemsizce adım atarken anlama yeteneğini kaybetmiş gibi büyücüye bakmıştı. "Nereye?"

Büyücü sert bir nefes vermiş ve "Azkaban'a, hak ettiğin yere." demişti. Sirius'un gri gözleri irileşirken aklı iyice bulanmıştı. Bakanlık'ın kapısına geldiklerinde Sirius "Neden, ne yaptım ki?" diye sormuştu ve Sirius bu soruyla birlikte Kılkuyruk'un üzerine yıktığı suçu öğrenmişti. Nefesi kesilirken düşünmeye çalışmıştı. On iki muggle. Peter hakkında daha ne kadar yanılabilirdi bilmiyordu ve daha fazlasını öğrenme düşüncesi onu korkutuyordu. Aklına ona bizzat Bakanlık'ın kendisi tarafından öğretilen bilgiler geldiğinde ona yüklenen suçu inkar etme fikrini hiç düşünmeyerek "Mahkeme olmadan beni götüremezsin ki." dedi zayıf bir sesle.

"Yetkiler değişti Black. Crouch senin gibi biri için mahkeme gerek görmedi. Azkaban'da çürümeni engelleyecek bir şey yok." dedi büyücü tükürcesine ve Sirius bu sözlerle gelecekteki hayatı boyunca insanların gözünde nasıl biri olarak gözükeceğini gördü. Bir hain. Bir ölüm yiyen. Bir cani. Sirius'un canı sanki mümkünmüş gibi daha çok yanmıştı. Sonrasında nasıl olduğunu kavrayamadan tam on iki yıl boyunca yaşayacağı ve acılar çekeceği Azkaban hücresine getirilmişti.

Sirius asansörün daha hızlı gitmesini dilerken hem kendi hem de sevdiklerinin ellerinden alınan hayat için bir kez daha üzgün hissetti. Yanlış kişiye güvenmek, yıllarını geçirdiği insanın, dostunun ihanetini anlamamak onun ömrü boyunca yaptığı en büyük hataydı. Geri alamayacağı ve canını inanılmaz acıtan bir hataydı. Sirius Orion Black bunu kabul etmek istemese de hatasının bedelini ödemişti. James ile, dostuyla geçirdiği zamandan çok daha fazlasını Azkaban'ın soğuk hücrelerinde geçirmiş, yıllarca ona dostlarından kalan tek şey olan ve canından çok sevdiği Harry'den ayrı kalmıştı. Dünyada yaşayan tek dostu, Remus Lupin onu katil ve hain sanmıştı senelerce. Aşık olduğu cadının, Today'in hayatta olup olmadığını bilmeyerek, en kötü ihtimalden korkarak nefes almıştı. Bunlar masum bir adamın yaşamaması gereken ağır ve korkunç şeylerdi. Ama Sirius Black hepsini yaşamıştı.

BLACK POISON //Sirius Black// AUWhere stories live. Discover now