ON YEDİNCİ BÖLÜM

32.7K 2.7K 3.9K
                                    


AHALİ (2. SEZON) - ON YEDİNCİ BÖLÜM


# Christina Perri - A Thousand Years



''İyi şanslar!'' dedi samimiyetle. ''Müstakbel enişteme de selamlar!''

Bu kelimelerin ardından kapıyı açıp odadan çıktım ve merdivene yürüyerek aşağı indim. Binadan ayrıldığımda havanın soğukluğundan tüylerim diken diken olmuştu. 

Kayıp düşmemek için temkinli bir şekilde bahçede ilerledim. Yolu yarılayınca Hakan görüşüme girdi, ben de onunkine. Park ettiği arabasına yaslanmıştı. Saçı normalden daha düzenliydi, arkaya yatırılmıştı. Boğazı kazağı, ceketi, pantolonu ve botları siyah renkken paltosu griydi. Böyle resmi giyindiğinde daha karizmatik ve olgun görünüyordu, bu da ona farklı bir yakışıklılık vermişti.

Beğeniyle iç çekip gülümsedim, ardından Hakan'ın dudaklarının da benimkilere katıldığını gördüm. Dış kapıya yürürken hemen Hakan'ın yanına varmak için hızlı adımlar atmak istiyor fakat ayağım kaymasın diye dikkatli davranıyordum. 

Kapıdan çıktığımda aramızda birkaç adımlık bir mesafe kalmıştı ki Hakan bunu çabucak kapattı. Beni yakından inceledi, başımdan ayaklarıma, oradan tekrar kafama kadar gezinen gözlerinde ahlaksızca hiçbir şey yoktu ancak güzel bulduğunu gizlememişti. 

''Elbiseyi gördüğümde sana çok yakışacağını tahmin etmiştim ama bu... Tahminimden de öte.''

''İltifat için de, hediyelerin için de teşekkür ederim,'' dedim utançla. Arkası sıra çekingen bir şekilde devam ettim. ''Senin de takım elbisen çok yakışmış. Çok yakışıklı görünüyorsun.''

Son üç kelime ağzımdan alçak bir sesle ve bir çırpıda çıkmıştı, o yüzden Hakan duymamış ya da anlamamışsa şaşırmazdım. 

''Tekrar eder misin? Doğru mu duydum emin değilim.''

O 3'lüyü yine söyleyecek cesareti bulamadım. ''Takım elbisen çok yakışmış, dedim.''

Ağzının bir kenarı yukarı kıvrıldı. ''Bu kadar mıydı? Sanki daha uzundu.''

Buz gibi havaya rağmen yüzümde bir sıcaklık hissediyordum. ''Sana öyle gelmiş.''

Bu kez dudağının diğer kenarı da yukarı büküldü, sırıtmak istiyor fakat beni daha fazla utandırmamak için kendini tutuyor gibi bir hali vardı. ''Öyle diyorsan öyledir,'' deyip bana elini uzattı. ''Hadi elimi tut da seni arabaya götüreyim.''

''Endişelenme. Buraya gelene kadar düşmediysem şuradan şuraya giderken de düşmem... Elimi tutmana gerek yok yani.''

Arabaya bir iki metrelik bir uzaklıkta olmasam böyle kendine güvenen bir biçimde konuşamazdım. Elini tutmayı arzu etsem de ondan daha çok istediğim şey Hakan'a karşı aciz gözükmemekti.

''O zaman ben düşersem diye tutsan olmaz mı? Elimi tut da nedeni önemli değil,'' dedi dürüstçe.

Sözleri suratımdaki ateşi körüklerken eline uzandım. Eli benimkine göre sıcaktı.

''Elin üşümüş,'' diyerek öbür elimi de tuttu, ikisini de avuçlarının içine aldı ve parmaklarıyla ovalayarak ısıtmaya çalıştı. ''Isındı mı biraz?''

AHALİ (2. SEZON)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin