Altıncı Bölüm

1.1K 37 1
                                    

Necib bu sefer bir hafta aralıksız Pazarbaşı'nda kaldı. Sabahları Süreyya'nın bıktırıcı ısrarına dayanamayarak kotrada ona eşlik ediyordu. Süreyya'nın kotra hevesi kendisine her şeyi önemsiz gibi görme derecesine getirmişti. Haziran meltemleri pek çok eğlendiriyordu. Her gece havaya bakıp güya yarınki rüzgâra dair keşiflerde bulunmaya çalıştıkça Necib'le Suad birbirilerine bakarak gülüşüyorlardı. Havanın durgun olması onu korkutuyor, artık akşama kadar rüzgâr için çeşitli yönler kollayarak sıkılıyordu. İki kez öğle vakitlerinde havanın bozulması sebebiyle yarı yolda kalmışlar bu yüzden de yemeklerini ancak saat yedide yemişlerdi. Süreyya buna özür bulmak için "Ne yapalım, her keyfin bir zahmeti vardır!" diyerek yalnızca omuz silkiyordu. Bir defasında Suad da eşlik etti; fakat öbür günler sandal pek erken çıktığı için işini bırakamayarak gelemedi. Necib bir saat daha beklenirse onun da işini bitirip onlara katılabileceğini görüyor, fakat Süreyya'nın bunu yapmayışına şaşırıyordu. Geldikleri zaman Suad'ı dikişiyle uğraşır, yemeği hazır bulurlar; yemekten sonra tekrar balkona çıkıldığında Süreyya ancak yarım saat sabredebilir sonra dayanamayarak yine sandalcıya işaret verir, Suad'la Necib kendisini alıkoymak isterler; fakat başaramazlardı... Bir defa bin zorlamayla evde alıkoydular; fakat o gün hep kotra ahıyla ofuyla geçtiğinden onlar da acı duydular. "Ben sizin piyanonuza karışıyor muyum, siz de beni bırakın..." diyordu.

Süreyya çıktıkça Suad'la Necib ya karşıda yüzen sandala bakıp konuşuyorlar, yahut piyano ile oyalanıyorlardı. Bu haziran öğleden sonraları sandal konusundan girilerek havadan sudan sohbetler sırasında Suad'ın ağırbaşlılığı ve güzelliğine hayranlığı, tabiatındaki yumuşaklık ve sakinliğine tutkunluğu yineleniyordu. Sonra piyano onlar için büyük bir eğlence idi. Suad, Necib'in getirdiği notaları sabahları yalnız kalınca çalmak için uğraşıyor, öğrenirse akşamları ona çalıyordu. Bazen öğrendim zannettiklerini onun yanında beceremeyince kızıyor "Ben işte iki sabahtır sizin için uğraşmıştım..." diye hırçınlaşıyordu. Maskeli Balo'da bir potpuri vardı ki, bazı parçalarındaki güzellik ve tatlılığa Necib doyamıyor. "Bunu bir sene durmadan dinlerim..." diye gülüyordu. Bazı havalar oluyordu ki, ilk denemede beğenmemiş oluyorlardı, fakat sonra bunu öyle bir beğeniyorlardı ki adeta bu derin zevkten sarhoş oluyorlardı. Traviata'dan "Melek Kadar Saf" Aida'dan "Ah Benim Kederim, Sana Merhamet Versin", Faust'tan "Artık Geç Oldu, Adiyo!" parçaları böyle olmuştu. Onları en çok Manon Lescaut büyülüyordu. Üçüncü perdenin finali olan "Yok, Ben Çıldırmışım; Bak, Nasıl Ağlıyorum?.." parçası defalarca tekrarlanıyordu. "Ah Manon!" diye Necib mırıldanıyor, piyano ağır ağır inleyerek onlara her şeyi unutturuyordu. Sonra şen havalar geliyordu. Traviata'nın girişi, Carmen'in marşı, dördüncü perdenin girişi Necib'i mest ediyordu. "Ah Cavaleria Rusticana..." diye yalvarıyordu. Fakat Suad bunun ancak şarap şarkısıyla Lola'nın şarkısını kolayca çalabiliyordu. Asıl büyük parçaları Sicilyanasıyla intermezzosunu, girişiyle dua parçasını denemek istedikçe birbirine karıştırıyor, "Bir ay çalışma gerekli." diyerek erteliyordu. Buna karşılık kolay parçalar peş peşe geliyordu. Verdi, ikisinin de en çok tercih ettikleri tek bestekârdı. Onun için eserlerini zevk alarak dinliyorlardı. Şimdi Puccini'yi de beğeniyorlardı. Suad, bir senedir Manon Lascaud'ya el sürmediğini söyleyerek gülüyor "Hiçbir şey ummadımdı." diyordu. O zaman bu müzik merakının kaynağını anlatmaya başlıyordu. Nasıl olup da babasının kırkından sonra bir Avrupa seferi sonrasında viyolonsele merak saldığını, sonra kızını nasıl uddan, kanundan alıkoyup piyanoya çalıştırdığını anlatıyordu.

Dışarıda köpüren rüzgârla perdeler uyanırken güneşin sunduğu o ılık gizlilik içinde, nasıl da rahat ve bu müzik sarhoşluğu içinde nasıl da mutluydu, kendini, dünyayı, her şeyi unutuyordu. Süreyya'nın geri dönüşü onlar için bir işaret gibiydi. Hemen hazırlanırlar, gezmeye çıkarlardı. Suad gülerek "Dadı, sen de gel..." der, fakat Behice Dadı yalıda beklemeyi tercih ederek "Siz gidiniz kızım... Haydi, Allah keyfinizi artırsın, efendilerim" diye çekilirdi.

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin