On Beşinci Bölüm

626 25 0
                                    

O zaman, hatta son haftanın mutluluğunu bile önemsiz gösterecek kadar büyüleyici bir hayat devresi başladı.

Bu büyük aşk, Necib'e sürekli artan ve genişleyen, ferahlamaya yönelten bir hayat veriyordu. En son heyecan derecesine ulaştım zannettikten sonra şimdi öyleleri oluyordu ki, hep öncekilere üstün geliyor, hiçbir zaman bu kadar müddet ve bu kadar şiddetle mutlu olmadığını itirafa mecbur oluyordu. Şimdiye kadar hiçbir zaman bu kadar bağlılığı olmamıştı ki bu kadar devam edip de kinle, ilgisizlikle, yahut iğrençlikle yaralanmamış olsun. Suad'ın aşkı onu her zaman yeni bir hayata, hayran olduğu, bilinmeyenin verdiği heyecanın tutkunluğuna, temiz ve saf olduğu için, şüphe edemediği için başkalarına benzemeyen bir bağlılığa yöneltiyordu.

Böylece ekim ayı, kendisi için hayatında bilmediği, tanımadığı bir mutluluk devresi oldu. Bu ay, sabahları sisler, sisleri yırtan canavar iniltileriyle vapurlar, baharı andırır gibi iken birden bütün mevsimlerin renkleriyle can çekişip sonunda siyah bir kış akşamıyla bunalan günler ile kendisi için ömür boyu hatırasında işlenmiş olarak kalacak bir sonbahar ayı oldu.

Önceden şiirini artırmakla beraber şüphe ve ümitsizliğe de sürükleyen son günlerin kapalı hiçleri bugün artık güven ve gerçek bir kavuşma sözü ve sevinci veriyordu. "Benim, benim için!" derken gelip sevinçlerini ezen "Ne belli?" şüphesi, en sevinçli zamanında onu öldüren: "Ne olacak?" endişesi artık silinmiş, hepsinin yerine birbirini son dereceye kadar seven, bunu anlatan ve sağlamlaştıran iki kalbin saygısı ve ilişkisiyle bunun eserleri olan bağlanmalar, bakışlar, tebessümler yerleşmişti. Artık birbirlerinden gizli, ayrı hiçbir şeyleri olmuyordu. O kadar ki Süreyya ile Suad'ın böyle olmadığını gören Necib'e çılgınca bir mutluluk veriyordu. Hatta öyle şeyler vardı ki sadece ikisinin arasındaydı, Süreyya'nın hiçbir şeyden haberi yoktu, bu onlara sanki aşklarının kuvvet ve şiddetini gösteriyor, hatta artırıyor ve onları adeta sarhoş ediyordu. En ufak şeylerden bile mutluluklar yakalayarak yaşarken bir gün bu mutlu hayatlarının biteceği düşüncesi onları hüzünlendiriyordu. Bu hüznün ikisini de fazlasıyla hırpaladığı oluyordu. Fakat Suad'ın gözlerinde o kadar sonsuz bir gökyüzü maviliği vardı ki ona baktıkça: "Ama sen biliyor musun, sana fedayım, sana fedayım..." diye haykırmak isteğiyle boğuluyordu.

Tesadüflerde, vedalarda öyle bakışları oluyordu ki, şükran ve tutkunlukla titriyorlardı. Ancak kendileri, birbirlerini mutlu edeceklerini, ettiklerini bilmekten doğan bir ihtiyaçla, beraberken ve ayrıyken hep birbirini düşünüp mutlu olduklarını anlatan bir güvenle, vedaları bile bir mutluluk oluyordu. Onlar birbirlerinden ayrı bulunmakla ayrılmış olmuyorlardı. Ayrılığın bir hüzün damlasıyla ve hasretle sarhoş ettiği ateşli bir aşkla daha da bağlanıyorlar, senden başka emeli, senden başka düşüncesi, senden başka beklediği olmayan bir varlığı gidip mutlu ederek mutlu olmak heyecanıyla geçen bu saniyelerde oraya koşmak, tekrar o bakışlarda sarhoş olmak arzusuyla yaşıyorlardı. O zaman ayrılmak, tekrar görüşmek heyecanlı bir titreyişle birleşmek hâlini alıyordu.

Başkalarının yanında birbirini daha çok seviyorlar ve bu, aşklarını daha da yüceltiyordu. Çünkü yalnız kaldıkça hâlâ o masum heyecan onları perişan ediyordu. Hâlbuki alıştılar, birbirine ilk anlarını itiraf ettikleri, küçük küçük bir şeyler paylaştıkları anlar oldu. Necib, ona nasıl bağlandığını, onu niçin sevdiğini anlatırken, yavaş, ancak işitilecek kadar tek tük sözlerle hikâye ederken, o dikişinin üstünde dinlemiyor gibi meşgul, dalar kalırdı. Bu öyle bir dereceye geldi ki, hayatlarının bu iki devresini birbirine karıştırmaktan korkmaya başladılar. Başkalarının yanında kendilerini unutup bir tedbirsizlik etmekten korkarak titriyorlardı. Meselâ önceden sofrada "Niçin almadınız, Necib Bey?" derken şimdi buna sade rica ve ısrar eder bir bakış gayriihtiyarî bir manaya geliyordu ki, bir gece Süreyya'nın da bakışı araya girdiği için ikisi de birden sararıp donmuşlardı. Öyle zamanlarda Necib, heyecanını gizlemek, doğal görünmek için gereksiz sözler bulmakla uğraşarak, kendinden ve onlardan memnun olmayarak, kötü bir an geçirirdi.

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin