On Sekizinci Bölüm

514 24 0
                                    

Hacer pencerede birden "Ooo!" etti.

Suad "ne var" der gibi baktı. Öteki başını çevirmeyip cama yapıştırarak cevap verdi: "Necib'le Süreyya!" Ve birden kalp çarpıntısı ile sararan Suad'a anlamlı bir bakışla bir saniye bakıp sonra cama yapışarak:

"Artık elbette gelir... Siz burada mısınız, değil misiniz?.. Bütün yaz iki kere gelmedi." Sonra bu kelimelerde hiçbir gizli anlam yokmuş gibi gayet doğal olarak başını çevirip gözleriyle çağırdı:

"Aman gel bak Suad, ne güzel bir adam... Yanlarındaki zabit... Koş bak..."

O zaman Suad, bunun süvari subayı olduğunu gördü. Bu adam Süreyya ile konuşuyor, Necib az açıkta onları dinlemeyerek eşlik ediyordu. Sonra subay ayrılmak için selam verdi ve pencerenin altından geçerken yine bir kere yukarı baktı. Hacer'in omuzlarında bir gülme fıkırdadı. "Aaa" dedi. "Sanki o da ne? Niçin bakıyor öyle?" Ve sonra, beyler oraya geldikleri zaman Suad, daha gideli üç gün olmadığı hâlde Necib'in gelmesiyle endişeli, "Ben gelme dedim, yine niçin geldi?" diye kızgın bununla beraber yine perişan, yine bitkin kalmışken, Hacer'in Süreyya'ya ve subayın kim olduğunu tam bir rahatlık ve memnuniyetle sorduğunu görerek şaşırdı. Hacer, o kadar doğal ve serbest davranıyor, bu kötülüğü öyle tereddütsüz, âdeta haz ve tutkunlukla yürütüyordu ki, Suad, kendisinin nasıl safdil olduğuna şaşıyordu. O ne kadar korkmuştu. Hâlâ ne kadar korkuyor, endişe ediyordu. Hâlbuki herkes, işte bütün bir mahallenin en itibarlı hanımları, iri yarı güzel bir köylü için ölüyorlardı.

Korkmaktan başka onu şimdi bir de kızgınlık rahatsız ediyordu. "Niçin geliyor? Niçin?" diye kendini yiyordu. Anlamamış mıydı? Giderken başını çevirmişken bunun "Hayır gelme!" demek olduğunu anlamamış mıydı? Hiddetle haksızlık etmek "Öyleyse Hacer gel dediği için geliyor." demek istiyordu. Demek kendisi için gelmiyordu. Ve mademki kendisi için gelmiyordu... Suad, gözlerini buğulatan bir hiddet bulutu içinde bir rahatsızlık bahane ederek kaçmak, görünmemek, yemeğe bile inmemek arzusuna düşüyordu.

Necib herkese söz söylerken Hacer'le konuştuğunu, garip bir gülümsemeyle ona cevap verirken hızlıca söylediği sözlerin etkisini merak ediyormuş gibi kendini de süzdüğünü görerek dinlemiyormuş gibi davrandı. Ama hiç olmazsa anlasa da sakınsaydı. Ve onu tam tersine fazla bir neşeyle, söylenerek Hacer'i güldürür gördükçe önceki düşüncesi kuvvet bulur gibi oluyor, "Hayır, iftira etmemişim... Galiba onun için geliyor." demek istiyordu. İçinde buna inanmamak ister gibi var olan hisse karşı yalnız Necib'i aşağılamak arzusunu yenerek kendisini tutuyordu. Çünkü ona yüz yüze bir söz söylemek mümkün olsaydı ilk kelimesinin bir hakaret kelimesi olacağını zannediyordu.

Ve onun mümkün oldukça acı, şikâyetçi bir bakışla baktığını gördükçe manasız görünmekte bir intikam zevki bulmakla beraber hepsinden usanıp, yorulup bir ağlamak arzusunun hücumunu da duyuyordu. Bu acıya mahkûm olmak için ne suçu olduğunu düşünüp artık dayanamayacağını, kendinin her taraftan gelen bu hücumlara karşı aciz, kimsesiz ve mutsuz kaldığını görerek boynunu büküyordu. O zaman Necib'e: "Hayır, sana gelme diyorum. Ne kadar mutsuz ve sefil olduğumu görmüyor musun?" diye şikâyet etmek ihtiyacı ile eziliyordu. "Hiç olmazsa bu kadar sık gelme... Çünkü artık her şey bitti." demek istiyordu. Gerçekten her şeyi bitmiş miydi? Hiç olmazsa büsbütün bitirmemek için tedbir lazımdı. Hâlbuki Necib o kadar ilgisiz davranıyordu ki, bu mümkün değildi. Ve bu gece Süreyya ve Hacer'le beraber onların dört kişi kaldıkları bu odada, Necib'in böylesine Hacer'in oyuncağı olduğunu görerek acıma ve kızgınlık arasında, yatma vakti geldiği zaman bir işkenceden kurtuluyormuş zannedecek kadar acı hissetti.

Hâlbuki bu gün yarın yine gelecekti. Bu Suad'da bir ateş ve telâş olacak kadar merak ve önem kazanıyordu. Onun anlamayan, böyle soğukluk görmek için ne yaptığını soran acı bakışları önünde merhamet duyuyordu. Özellikle Hacer'den ayrılıp birden kendine yönelen bu bakış, o gizli ilişki bu merhameti o kadar ateşlendiriyordu ki: "Ah, seni mutlu görmekten başka bir hayalim yok... Yemin ederim ki başka bir şey istemiyorum... Fakat ah, mümkün olsa da şu işkenceden kurtulsak!.." diyordu.

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin