0.4: "Söz"

3K 406 206
                                    


3.GÖZ

Bade, diğerlerine çay doldurmak için bardak çıkaran Savaş'ın yanına gitti kararsız adımlarla. Birkaç kez yutkunmuştu çünkü ne diyeceğini bilmiyordu bile. Onun evlenmesini öyle garip karşılamıştı ki, ses tonunu normal tutarak nasıl sorabilir diye düşünüyordu. Yeşiller kendisine döndüğünde tam ağzını açmıştı ki, cümlesi havada asılı kaldı.

-Bir şey mi var Bade?" Direkt olarak sorduğu soru üzerine ne diyeceğini bilemezken başını sağa sola salladı. Saçını kulağının arkasına sıkıştırırken hala ne diyeceğini bulamamıştı.

Ve o koyu yeşillerin kendisine bakması da pek yardımcı olmuyordu doğrusu! Tuhaf gelecekti belki kulağa ama Savaş ne zaman ona uzun baksa, kendini onun gözlerinde soyulmuş, çırılçıplak hissediyordu Bade. Sanki her ne saklıyorsa, neyi varsa o görecekmiş gibi. Ondan yayılan "ağır testosteron" da cabasıydı!

-Dur ben koyayım." Diyerek çaydanlığın sapını Savaş'a birlikte tuttu bir şeyler yapma ihtiyacıyla. En azından burada garip garip öylece durmazdı.

-Yakarsın kendini, bana bırak." Savaş, kulbu kendine doğru çevirmeye çalışırken, kız bir anlık birleşen ellerine garipseyerek dalınca hala bırakmadığından biraz daha güçlü çekmek zorunda kaldı. "Laf dinle kızım." Aslında bu çaydanlığı bırakır onu tezgahla kendisi arasına çekerek o defalarca kararsız kalıp aralanan dudaklarını öperdi ya...

Böyle durmak ve ona temas etmemeye çalışmak, terör üssüne sızmaktan daha heyecanlı, ne yazık ki daha harap ediciydi.

-Gerçekten evlenecek misin?" Çayı bardaklara doldurduğunda duyduğu soru, tek kaşını kaldırmasına neden oldu. Bade, bunu açıkça sormaktan başka bir yol görememişti çünkü. Bir şey söylemek yerine, başını aşağı yukarı salladı ve annesinin getirdiği atıştırmalıkları poşetten çıkarmak için eğildi.

Bade, poşeti ondan önce kapıp tezgaha koyduğunda da, yeşillerini ondan ayırmamıştı. Bir şeyler söylemek istiyordu sanki ama çok kararsızdı.

Çenesinin altındaki işaret parmağıyla poşeti açan uzun parmakları duraksadı.

Kafasını yavaşça soluna, Savaş'a, doğru çevirirken, elini onun çenesinden çekti adam.

-Dökül." Hem öyle nazik hem de öyle emrivaki bir tondu ki... Kızın konuşmasını beklerken onu incelemeden de edemedi, saçları aylar öncesinde bıraktığından 4 santim kadar daha kısaydı, önceden dümdüz kestirse de şimdi kat verilmişti, yuvarlak şekilde manikür yaptırdığı tırnakları şimdi kare şeklindeydi ve bu da ona çok yakışmıştı. Badem şeklindeki çekik yeşil gözleri hala ışıl ışıldı, biraz zayıflamış görünüyordu. Belki üç kilo kadar, çünkü kilo verdiği zaman bacaklarından gittiğini anlayacak kadar tanımıştı onu Savaş.

-Tuhaf geldi sadece. Senin...Evlenmen yani." Saçmaladığını, onun gözlerini kısmasından anlarken, dudaklarını yalayarak elini havada salladı. "Aman, saçmalıyorum. Boşver. Kapattım konuyu." Savaş, ona doğru bir adım atarak, aralarındaki küçük mesafeyi tamamen kapattı. Elini kızın koluna değdirdiğinde, istemsizce kabı poşetten çıkaran eli yavaşlamıştı sarışının.

Ne kadar garip bir adamdı böyle. Onun yanında kendini hem aşırı güvende hissediyordu hem de "onun yanında" olduğu için aşırı tehlikede.

Çağan gibi adamlar, anlaşması kolay, sevgi dolu ve karmaşık olmayan tiplerdi. Eğlenmesini bilirdi, yanındaki insana her zaman saygı ve sevgi gösterirdi, yumuşak başlıydı. Yani tam da "vanilya" diye adlandırılacak türden.

Başka Bir DünyadaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin