Bölüm 3

53 7 0
                                    


Galata Kulesi'ne inen yollardan birine yeniden çıktığımda buraya gelirken aklımda ne olduğunu bile düşünemiyordum. Ablam ve ailemle olanlar çok geride kalmıştı. Dikkatimi çeken tek şey bana yaslanarak yürüyen, yürümeye çalışan adama yardım etmekti. Ona yardım etme konusunda sebebini bilmediğim bir isteğe boyun eğerken düşüncelerimden, en önemlisi kendi düşünce çöplüğümden, ailemle ilgili gerçeklerden, canımı yakan anlardan ve anılardan kurtulduğum için mutluydum. Ama hâlâ güven vermeyen, nasıl biri olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmayan adamın yanında o bunu istemediği halde ona yardım etmeye çalıştığımın da farkındaydım. Her ne olursa olsun korkularıma ve onun yardımımı istememesine rağmen aklımdan ve vicdanımdan geçeni yapabilecek gücü, tanımadığım birine zor anında yardım etme isteğini hâlâ kendimde buluyordum. Korkarak yaşanmayacağını, yaşayamayacağımı çok uzun süre öğrenmiştim. Annemin, ailemin ve en önemlisi ablamın karşısında bile ayakta durup bana neden kötü davrandıklarını sorabildiysem, her ne kadar korkutucu olsa da bana zarar veremeyecek halde olan bir adamın yanında da bir süre için kalıp onun iyi olduğundan emin olabilirdim. Kötü bir şey olmaya yaklaşacak bir an olduğunda ise biber gazımın bana yardım edeceğine güveniyordum. Yaralı bir adama biber gazı sıkmak ne kadar etik olmayan bir davranış olsa da kendi güvenliğimden şüphe ettiğim anda yapacağım şeyin ahlaklı olup olmamasını pek umursamaz, umursayamazdım. O esnada etik kurallardan ve her şeyden önce kendi canım geliyordu.

Bana yaslanarak yola devam etmekte olan adamın sessizliğinden benimle uğraşacak ya da konuşacak hali olmadığı belliydi. Canının yandığını anlamak için yüzüne bakmak yeterli olduğu halde ben onun bana zarar verme ihtimallerini düşünüyordum. Ama hiçbir şekilde ne o an ne de sonrasında bana zarar vereceği, verebileceği ihtimaline inanmıyordum. Bir olasılığı düşünmek ile ona inanmak arasında çok kalın bir çizgi vardı ve ben ona yardım etmeye çalıştığım ilk andan itibaren çizginin bana herhangi bir zarar vermeyeceğine inanmadığım tarafındaydım. Ablamın ya da annemin bile bana zarar vermesine, en azından ruhsal olarak zarar vermesini görmüşken hiç tanımadığım bir adamın bana onların tutumundan farklı olacak şekilde davranacağına inanıyordum. Normal koşullarda büyümüş olsaydım böyle bir ihtimale yakın olamazdım. Fakat durum buydu. Annemi veya ailemden herhangi birini, benden güç alarak yürüyen adamdan daha fazla tanımıyordum. Ve ailemi bana yıllarca gösterdikleri ilgisizlik ve sevgisizlik yüzünden yaralı adamdan daha tehlikeli görüyordum. Onlara verdiğim değer ya da onlar için olduğum, olabileceğim hiçbir şey önemli değilken tanımadığım birine göstereceğim yardımın ona ve onlara rağmen beni daha çok insan yapacağına inanıyordum.

Bugün ikinci kez Galata Kulesi'nin önüne geldiğimde kapısındaki sıranın havanın kararmaya başlamış olmasına rağmen azalmak şöyle dursun daha da arttığını gördüm. Bu kuleye beraber çıkanların gerçekten evleneceklerine inandıklarına, kulenin mucizevî ve de sihirli bir şekilde evlilik programı vari davrandığına inanmak istemedim. Herkesin diline pelesenk olan ama gerçekliği olmayan batıl bir inançtı. Ne daha azı ne fazlası olan söylence çok fazla uzatılmıştı. Ama manzara için çıkıp şehri, şehrin en güzel manzaralarından birini izliyor buna diyecek bir sözüm olmazdı. Daha önce hiç çıkmamış olsam da yukarıdan çekilen fotoğrafların güzelliğini görmüştüm. Yine de soğuk havada bu deliliği yapmaya değmeyeceği konusunda kesin kararlarım vardı. Üstelik saatlerce sırada beklemenin, yorulmanın ve halsizce manzara izlemenin bir aptallıktan başka bir şey olmadığına inanıyordum. Bir kuleye çıkmak için beklenen saatlerde insanlık için büyük bir gelişme gerçekleştirilemez olsa da insan kendisi için yararlı bir faaliyet yapılabilirdi. Fakat kendisi ya da insanlık için bir şeyler yapmayı isteyen insanında burada, sırada bekliyor olması mümkün değildi.

AŞEKAWhere stories live. Discover now