Bölüm 24

19 5 0
                                    


"Babası onunla yalnız kalmaya hazır mı?" Yüzyılların ibadet yapısının ilk haliyle korunup bugüne gelmiş olmasının nasıl olabileceğini düşünürken onun sesiyle gerçek dünyaya dönüp hazır olmadığım bir soruya cevap aradım. Ama zaten söylenebilecek çok şey yoktu.

"Pek sanmam. Hâlâ beni bebeğinden daha çok sevdiğini söylüyor. Zor bir hamilelik olacağını öğrenmemizden sonra bebeğimize sanki bana zarar veriyor gibi davranmaya başladı."

"Çok zor olacak. O yıl çok zor olacak." İlk zamanları kast etiğini düşünüp pek fazla sözleri üzerinde yoğunlaşmamaya kararlıydım. Bunun böyle olacağını ben de bir başkası da çok rahat anlardı. "Bebeği neden istiyorsun? Onsuz olmak belki de her şeyi daha kolay kılardı."

"Kolay olmasını umursamıyorum. Hiçbir zaman hiçbir şey benim için kolay olmadı. Böyle şeylere fazlasıyla alışığım."

"Ama bu senin tek başına olacağın ve ayakta kalacağın bir durum değil. Bebeğin ve babasının birlikte mücadele etmelerini gerektirecek çok zor zamanları olacak. Sensiz ne yapacaklar?" Soru zordu ama cevabım da basitti. Ben her zaman onların yanında olacaktım. Tek başlarına olmayacaklardı. Onlar için orta yolu bulacaktım. Ve bunları ona söylemeye de hazırdım. "İzninle, gitmem gerekiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan bir grup gelmiş. Sonra umarım yeniden görüşürüz."

Hellen arkasına bile bakmadan uzaklaşırken ona söyleyemediğim pek çok şey vardı. Ama bunları söyleyebilecek fırsatım yoktu. Söyleyemediklerimin kafamda dönüp durmasını engellemek için meşgul olmaya karar verdim. Galeri katında bulunan imparator ve imparatoriçe tasvirleri karşısında biraz uzunca zaman geçirdikten sonra aşağıya inmeye en sonunda karar verdim. İmparator Kapısı'nın önüne geri dönerken yakınındaki kitap gibi şeyler satılan bölüme girmeye karar verdim. Bir defasında çocuklar için Ayasofya ile ilgili bir kitap gördüğümden kızım için ilk kitabı alabileceğimi düşünüyordum. Ama içine girdiğim anda daha çok bir hediye mağazasına girmiş gibi hissedince aradığımı bulamayacağıma inanmaya başlasam da biraz dikkatli bakınca aradığım kitabı buldum.

Kitaba göz atarak Güneydoğu Kapısı'na giderken fazlasıyla yavaşlamıştım. İçerideki kalabalığın sesine rağmen tuhaf bir ses duyduğumda ise tamamen durdum. Yerimde kalarak etrafa bakarken kimsenin benim duyduğum sese benzer bir ses duymadığını anladım. Tekrar aynı sesi duyabilmek için dikkat kesilmeme rağmen takip eden birkaç dakika içinde o sesi duyamadım. Hellen'in bahsettiği yapıdan gelen tuhaf seslerden biri olduğunu düşündüm. Yardım çığlıkları belki de onun gibi zarif bir yapıdan bu şekilde bize ulaşıyordu. Bir sonraki gelişimde ne halde olacağına dair merakım artarken onun söylediği gibi bir şey olmamasını her şeyden çok istediğimi anladım. Kapıya yöneleceğim anda ise belimde hissettiğim el ile bunu kimin yaptığını merak edip aynı zamanda korkarak arkama döndüm. Saatlerdir buraya gelememiş birini sonunda gördüğümde ise rahatladım.

"Neredeydin? Seni aradım ama ulaşamadım ve tabii hiçbir yerde de bulamadım."

"Galeri katındaydım." Onunla yürümeye başlarken kapıya doğru ilerliyorduk. Telefonumu cebimden çıkarırken cevapsız aramalarını ve mesajlarını gördüm. Aramasını duyamayacağım bir gürültü yoktu ama yine de duymamıştım. Telefon ekranının üst köşesindeki telefonun sessizde olduğunu gösteren işaret ise aslında neden aramalarının duymadığımın sebebini açıklıyordu. "Çok garip telefonumu sessize almışım. Hâlbuki en son mesajın geldiğinde sesi açıktı ve sonrasında da sesi kapatmamıştım."

"Unutkanlık mı başladı şimdi de? Yaşlanıyor musun sen?" Ona eşlik ederek güldüm ama durumun tuhaflığını hâlâ sindirememiştim. Telefonumun dersler haricinde sessizde olduğu tek bir anım bile yokken neden bunu yaptığımı bilmiyordum. Belki bir el alışkanlığı ile yapıp sonrasında da fark etmemiştim ve açıklaması da bu kadar basitti. Ama bu alışkanlığın bu anda olmasına anlam vermem mümkün gözükmüyordu.

AŞEKAWhere stories live. Discover now