Bölüm 27

40 5 0
                                    


Günün önemi konusundaki çalışmalarım bittiğinde kendimi onun omzuna bırakıp ekrana bakmaya başladığımda dizinin jeneriği de başlamıştı. Bu dizi ikimiz tarafından da duyurulduğu ilk günden beri merakla bekleniyordu. Bir kitap uyarlaması olmasının yanında yazarı da Türk'tü. Ama bundan daha öte ilgimizi çeken şey tamamen konusuydu. Geçmişte 1500'lü yıllarda kıyamet kopacağına dair bir inanış vardı ve yazar da bunun üstüne gidiyordu. İlham aldığı asıl eser ise Boch'a ait Yeryüzü Zevkleri Bahçesi idi. Bu iki ilham kaynağı bir araya geldiğinde ilginç bir birleşim olmuş ve serinin iki kitabı en çok satanlarda zirveye yerleşmişti. Ki dizisi onaylandığı andan itibaren şu ana kadar ise hâlâ aynı yerdeydi.

Breakwater bir geminin adıydı. 1500 yılında kıyamete yaklaşan olaylardan sonra düzenin yeniden kurulmaya başladığı yıllarda bu gemiden karaya çıkan bir adam yeni bir fatih olmuştu. Çok kısa zaman içinde adaşı Büyük Alexander'dan daha önemli işler yapmış ve tüm dünyada tek bir imparatorluk kurmuştu. Ve sonrasında yaptığı ilk iş tüm dinleri yasaklamak olmuştu. Bunu bir şekilde başarıp dinleri yok etmiş ve sadece tek bir Tanrı'ya tapınıma en dolaysız yoldan izin vermişti ama onun gerçekte yapmak istediği, aradığı başka bir şey vardı. İki kitapta da aradığı şeyi tahmin ettiriyor ama asla gerçeği bulmaya izin vermiyordu. Şimdi dizisinde de bunu yapmaya devam edecekti. Geçmişte Azor Azahi'nin kim olduğuna dair bahisler döndüğü gibi Alexander'ın ne aradığı konusunda büyük, çok büyük iddialar dönüyordu. Benim ise birkaç tahminim vardı. Ama Alexander'ın ne aradığı gibi bu tahmin de uzun bir süre sır olarak kalacaktı.

Dört bölüm izledikten sonra uyumak için yatak odasına giderken Theodora fazlasıyla isteksizdi. Onu salonda bırakıp kapıyı örterken kedinin gün içinde mutlu olsa da son birkaç saattir aşırı tedirgin bir hali vardı. Bana bakarken acı çektiğini dahi düşündüğüm paranoyak anlar olmuştu. Bu durum yarında devam ederse akşam Melih eve geldiğinde onu veterinere götürüp iyi olduğundan emin olacaktım. İlk geldiğinde de garip davranıp beni korkutmuş olsa da bu korkutmak gibi değildi. Hastalanmamış ya da başka bir sorunu olmamasından emin olmam gerekiyordu. Aramız düzeldikten sonra ona bir şey olmasından korkmam neredeyse kızım için korkmamla eşdeğer olmuştu.

Sabah uyanmamla ise kahvaltım ayağıma gelmişti. Melih organizasyonlarına gözümü açar açmaz beni dahi etmişti. Şımartma konunda ondan daha iyisi olmadığından kendimi onun ellerine bıraktım. Güzel bir kahvaltıdan sonra onu okula göndermek ise istediğim son şey bile değildi ama vermesi gereken bir ders vardı ve yönetmeliklerde eşlerin doğum günlerinde akademisyenlerin derse girmemesi gibi bir ayrıcalık yoktu. Onu öpüp göndermeye hazırlanırken ilacımı içmemem konusunda uyardıktan sonra bugün itibariyle bırakmam gereken ilacımı tekrar hatırladım ve gözünün önünde kutuda kalan son birkaç hapı çöpe attım. Sonrasında onu öperken hâlâ okula gitmemesini istiyordum. Ama tek bir bahanem bile yoktu. Uzunca bir süre ona sarılı kaldığımda beni onu ayartmaya çalışmakla suçlamasına ve daha sonra bununla dalga geçme ihtimali olmasına aldırmadım. Nedensizce yanımdan ayrılmamasını ve tüm gün benimle kalmasını istiyordum. Ki bu konuda pek yalnız değildim. Kedimizde onun ayaklarına dolanıp gitmemesi için kendince baskı yaparken bizim ikimizle de dalga geçiyordu. Kollarımı zorlukla ondan ayırırken fazlasıyla duygusallaşsam da bunu ona belli etmedim. Son kez öptükten sonra o merdivenlere yönelirken arkasından baktım. Onu görebileceğim son basamakta bana dönüp öpücük gönderirken göz kırptığında kapıyı kapatma zamanım gelmişti. Ve kapıyı kapattığımda zorlukla tuttuğum gözyaşlarım birbiri ardına akmaya başladığında onları hiçbir şekilde engelleyemedim.

Koltuğa oturup bir süre ağlarken bu duygusallığın nedenini bilmeyi çok istiyordum. Herhangi bir şey yokken, hâlbuki sabah güzel uyanmışken neden her şeyimi kaybetmiş gibi üzüldüğümü anlayamıyordum. Melih kapıdan çıkarken onu bir daha göremeyecekmiş gibi bırakamamıştım. Ama biliyordum ki okuldaki dersi bittiğinde gelecekti ve tüm günü güzel bir şekilde geçirecektik. Birimiz ölmüş gibi, kötü bir şey olmuş gibi ağlamamı durdurmamam dünyadaki en büyük saçmalıklardan biri olsa da durduramıyordum. En sonunda Theodora yanıma gelip elimi yalamaya başladığında gülümsememe engel olamadım. Ruhumdaki tüm kara bulutları dağıtırken onunla biraz oynamanın bana iyi geleceğini anladım. Oyuncakları zaten her yerde olduğundan yerimden bile kalkmadan uzun bir süre onunla oynadım. O yorulduğunda da ben artık hazırlanmam gerektiğini düşünüp onu koltukta uyumak üzereyken geride bırakmıştım.

AŞEKAWhere stories live. Discover now