第八节; storm

727 105 45
                                    

fırtına

Kurşun tam olarak ölümcül olmasa da, tehlikeli bir yere girdiği için tedavi süreci uzun sürüyordu. Günlerdir yatakta yatan beden de bundan bıkmıştı. Motorundan uzak kaldığı bir gün bile olmazken, şu an hareket dahi etmesine izin verilmiyordu. Buna kim sebep olduysa onu öldürme fikri ise aklında dolanıp duruyordu. Cidden elini kana bulamayı düşünüyor muydu? Belki buna sebep olan kişiyi bilse ve imkanı olsa, düşünceleri ona bunu yaptırabilirdi. Hiçbir şey bilmiyordu. Bu yüzden yapacak bir şeyi de yoktu.

Elindeki telefon bile onu sıkıyordu. Kendi başına bir odada kapatılmak iyi değildi, özellikle yanında biri yokken. Ailesi başka bir şehirde yaşıyordu ve gelmeye bile tenezzül etmemişlerdi. Sadece yakın çevresinden acıklı bazı mesajlar almıştı. Ellerinden geldikleri kadar samimi olmaya çalışmışlardı ama gerçekten öyle olmadıkları sürece, anlaşılmaması imkansızdı. Para kaynakları olan birini kaybetmeyi kimse istemezdi. Yibo bunu bir yarışçı olduktan sonra çok iyi anlamıştı. Buna rağmen kendisini büyüten insanlara yardımcı olmayı seçmişti. Annesi hayatını kaybettikten sonra sevgiyi hissetmemiş olabilirdi. Onun yaptığı şeyde sevgiden oldukça uzaktı zaten.

Katı bir şekilde büyütülmüştü. Üvey annesi ve babasının da öyle büyütüldüğünü bildiğinden bunu sorun etmeyi bırakmıştı. İnsanların arkadaşlık etmek istemeyeceği bir kişiliği vardı. Soğuk olabilirdi ama bu özelliğini seviyordu. Herkes ona yaklaşamıyordu ve çok fazla insan, daha çok sorun demekti.

Ama onu hergün birkaç kez kontrole gelen doktoruna karşı da soğuk olmasına rağmen, çok farklı bir geri dönüş almıştı. Her geldiğinde yanında biri olmadan geliyor ve onunla konuşmaya çalışıyordu. Normalde doktorların kontrol sırasında çalışanları ile geldiğini duymuştu. Yoksa yanlış mı duymuştu? Sorgulamadı. Ayrıca bir süre daha hastanede kalacağını öğrendiğinde, ani sinir ile doktoruna bağırmıştı. Bu biraz pişmanlık hissetmesine sebep oluyordu. Kendiyle konuşmaya çalıştığında da ona mümkün olduğunca cevap veriyordu. Hem sıkılmıştı, hem de pişmanlık hissi ile hareket ediyordu.

Saat çoktan gece saatlerine doğru yaklaştığında, doktorun bugün içerisindeki son kontrolü vardı. Ardından yorgun vücudunu bırakmak için evinin yolunu tutacaktı.

Hastanın odasına girdiğinde temkinliydi. Neden bilmiyordu ama odaya her ilk adımını attığında ürkmüş hissediyordu. Sanki onu öldürmeye kalkışan kişinin kendisi olduğunu öğrenmiş, karşısına dikilecek gibiydi. Saçmalık olduğunu biliyordu. Yine de bazı şeylere engel olunamazdı.

Zorda olsa yüzüne bir gülümseme yerleştirerek atmıştı sonraki adımlarını. Dışarıda çok şiddetli bir fırtına olduğunu da o an fark etmişti. Son zamanlarda çok dalgındı ve fırtınayı bile daha yeni fark edebiliyordu.

Odadaki ışıklar genel olarak kapalıydı. Sadece kenarda bir ışık hafifçe parıldıyordu. Tam diğer ışıkları yakacağında bir ses duyması ile ellerini geri çekmişti. Hıçkırık sesine benziyordu. Yatakta arkası dönük, yatmaktan olan bedenden geldiğini anlamıştı. Normal bir hıçkırık mı yoksa ağlamaktan dolayı mı olduğunu ise anlamak zordu. Adımlarını ışığı açmadan yatağa doğru yönlendirmişti. Bedene arkasından yaklaşmaktansa, yatağın etrafından dolanarak önden yaklaşmak daha iyiydi. Bu sırada kendini görebileceğini düşünmüştü ama maalesef yanılmıştı.

Yüzü sarıldığı bir yastığa gömülü halde yatıyordu hastası. Karanlıkta parıldayan birkaç ıslaklık gördüğünde de, ağladığına emin olmuştu. Soğuk insanların neredeyse hiç ağlamadığını düşünürdü ama onlarda insandı.

Ne yapması gerektiğini bilmez bir şekilde eli yavaşça onun eline ulaşmıştı. Dokunduğu anda, yatan bedenin yüzünün yastığa daha çok gömüldüğünü fark etmişti. 'Neden ağlıyorsun?' diye fısıldamadan edememişti. Cevap beklemiyordu ama tam tersi olmuştu. Bazı kelimeler fısıldadığını duymuştu. Zhan için anlamsız gelen birkaç kelimeydi ama ağlayan beden için öyle değildi.

"Anne gitmeden önce bana bir kez daha sarılamaz mıydın? Gökyüzü çığlık attığı zaman korktuğumu biliyorsun. O günde beni o ses arasında yalnız bırakmıştın." Biraz düşündükten sonra hemen yatakta kalan küçük boşluğa oturarak ağlayan bedeni kendine çekmişti.

"Annen gelmemiş olabilir ama onun yerine ben geldim. Sana istediğin kadar sarılabilirim. Yeterki daha fazla ağlama ve korkma." Zhan, Yibo'nun bedeni sanki elinden kayıp gidecekmiş gibi sıkıca sarılıyordu. Söylediği kelimelerin çocukluktan kalan bir travmasına ait olduğunu anlamıştı. Vurulmasına rağmen kimse onun yanına gelmemişti. Bu da demek oluyordu ki bunca zaman yalnız kalmıştı. Peki fırtına olduğu zamanlarda, nasıl dayanabiliyordu? Bazen saatlerce, aralıklarla yükselirdi şimşeklerin sesi. O kadar süre boyunca ağlıyor muydu? Bu kadar kötü bir halde mi kalıyordu? Herkesin içinde yaralar olduğunu biliyordu ama birininki ile bu şekilde tanışacağını bilmiyordu. Kolları arasında olan bedeni tüm bu seslerden saklamak istemişti. Tek yapabildiği ise cebinden kulaklıklarını çıkararak, son sesle ona rahatlatıcı bir şarkı açmak ve sarılmaya devam etmek olmuştu.

are you liar? || yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin