2|

1.2K 92 236
                                    

Yeni ufak bir hatırlatma; bu kitapta -ilerleyen bölümlerde- kan, ölüm, vahşet ve ona benzer konular olacak. Lütfen bunlardan rahatsız oluyorsanız okumaya başlamayın.

------------♡

2| Siyah keman.

•••••••••••~♪

Kasvetli bir hava hakimdi bu gün gökyüzüne. Genelde yılın bu zamanları olduğundan daha sıcak geçerdi.

Sanki şu an hava benim hislerimi yansıtıyor, içimdeki karanlığı gökyüzüne taşıyıp, tüm dünyaya vuruyordu.

Tüm suçlu sanki bulutlarmış gibi, onlara doğru kaldırdığım işaret parmağımı sallıyordum. Bir yandan da aralanmış dudaklarımın arasından kendimin bile zor duyabileceği kısıklıkta söyleniyordum;

"Siz.."
"Siz zevk alıyorsunuz, benim aksime bu durumdan."

Diğer taraftan ise elimdekini, avuç içimi neredeyse kanatacakmışcasına sertçe tutuyordum.

Yıllar önce babamın bana bıraktığı eskimiş bu antik saati hala seviyor olmamdan nefret ediyordum.

"Daha fazla bende duramaz." dedim.

"Değil mi baba?" bakışlarımı havaya dikerek devam ettim, kelimeleri ardınca sıralamaya.

"Bana dediklerinin hep tersini yapıyorum diye bana kızgın mısın yoksa?"
"Bu yüzden mi bu kadar durgun gökyüzü?"

"Üzgünüm, seni dinlemediğim için."
"Üzgünüm çünkü sana inanmak istemiyorum."

"Hem saat hakkında dediklerine hemde.."

Ne zaman ıslandığını kestiremediğim yanaklarımı silerken sözlerimi yarıda bitirdim.

Devamını getirmekten korktum belkide.

Kendi kendimi boğan düşüncelerim ile beraber saati cebimin bir köşesine iliştirdim.

Göz kapağıma düşen minik damlayı hissettim.

Yağmur yağacaktı.

Gitmek istediğim yeri, 2 metre uzaklıkta bulunan müzeyi karşımda görünce adımlarımı hızlandırdım.

Önüne gelip, müzenin camından içeriye bir müddet göz gezdirdiğimde bir grup öğrencinin toplu şekilde durduğunu gördüm. Karşılarında muhtemelen müzenin çalışanı olduğunu düşündüğüm iri yarı adam çocuklara, müzedeki antik eserleri anlatıyordu.

Fazla oyalanmadan içeriye girdim.

Suratıma vuran sıcaklık, soğuktan kaynaklı olmayan, buz tutmuş vücudumu az da olsa kendine getirmişti. Kurumuş dudaklarımı yalarken, öğrencilerin tam olarak neyin karşısında durduklarını görmek istedim. Kafamı bir sağa bir sola oynatıp, aralarındaki boşluktan bakmaya çalıştım karşılarında bulunan nesneye. Fakat pek bir şey göremedim.

"Efendim, buyrun?"

Oldukça naif gelen sese doğru döndüm. Sıcak bir gülümseme ile karşımda dikilen adam,

"Yardımcı olmamı ister misiniz?" diye sordu.

Tavrı hoşuma gitti.

"Ah."
"Evet güzel olur."
"Ben.." derken
Elimi cebime götürüp saati çıkarttım. Adamın bakmasına izin verip, ona doğru uzattım.

"Bu saat uzun yıllardır ailemde bulunuyor. Bir nevi babadan oğula aktarılarak en son bana geldi. Şimdi ise ben bunu müzeye vermek istiyorum. Alabilirsiniz değil mi?" Dedim.

Violinist | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin