9. Bölüm

5.1K 571 178
                                    

Medya: Wing for Goryeo

Sınır +40 oy ve 50 yorum

iyi okumalar, güzellerim 👑

...

Tacını, tören için kısalttığı -ki kestirirken fazlasıyla ağlamıştı- saçlarına taktı. Jungkook ayna da kendine bakarken, tekrar ağlamamaya çalışıyordu. Aynadan, bana baktığını fark ettiğimde içimin fazlasıyla cız ettiğini açıkça söyleyebilirdim. Üst dudağı ve çenesi sık sık titritordu ve gözleri âdeta ağladığını haykırırcasına kızarmıştı. Gözlerinden 'ben bunu nasıl yapacağım ya da ya yapamazsam' korkusunu okuyabiliyordum.

"Bu taç sana çok yakıştı." Yanına gidip omzuna dokundum. Hemen bana döndü. Kollarını bedenimin etrafına sardı ve sıkı sıkı sarıldı. Ona karşılık verirken ellerim saçlarını okşuyordu, onu sakinleştirme çabasındaydı.

Odaya onu giydirmek için tüm diğer hizmetçiler doluştuğunda, ondan birkaç adım uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Gözlerimle gitmem gerektiğini işaret etmiş ve hızla törenin yapılacağı büyük salona geçmiştim. Herkes Jungkook'u bekliyordu.

Jungkook, törene uygun kırmızı kıyafetini ve gerekli tüm cevherleri üzerinde taşıyordu. Ama onun içinden büyük kabarık elbiseler giymek geçiyordu. Uzun kalıplı bir yeleğin altına giyilen dar taytı veya uzun kaba görünümlü diz kapağına kadar saran siyah botları değil.

Kendisi için serilen halıdan yürüdü. Babasına ulaştığında diz çöktü ve Kral Jason Jeon tahtından kalkıp büyük veliaht tacını oğlunun başına yerleştirdi. Jungkook doğrulduğunda ona kırmızı ve siyah renklerden oluşan kalın kürkü omuzlarına attı. Jungkook'un gözlerinde korku vardı. Olması gereken heyecanın ve kibrin aksine. "Bugünden sonra herkes bilsin ki, bu tahtın benden sonraki tek gerçek sahibi Alfa Jungkook'tur."

Herkes sessizce ikisini izlerken, Jungkook tekrar babasının önünde diz çöküp saygıyla eğildi. Sonrasında ikisi kendileri için yapılan tahta geçip oturdular ve kendilerine getirilen hediyeleri izlediler.

O günün gecesi, Jungkook'un uyuyup uyumadığı hakkında bir tahminim olmadan odasına girmiştim. Uyumuyordu. Kapısını kendisi açmıştı. Odasında tek başına oturuyordu. Yatağın üzerine serili elbise dikkatimi çekmişti. "Bugün hiç kimseye belli etmezsem kendimi bununla ödüllendirecektim."

"Etmedin?"

"Evet sanırım." Gülümsedi. Ama içindeki üzüntüyü hissettiren bir gülümsemeydi bu.

"Ee hadi giy."

"Gerçekten mi?"

"Evet."

Gülüyordu. Ama birden suratı düştü. "Ama saçlarım kısa. Güzel olmaz ki-"

Kollarım arasına alır almaz ağlamaya başladığında, şaşırdığım şey bunca süre kendini tutmuş olmasıydı. Vücudu deli gibi titriyordu ağlarken. Bana sarılmaya hali bile yoktu. Sabahkinin aksine, kolları sıkı sıkıya sarmak yerine kendini ayakta tutmaya yetecek kadar halsiz ve güçsüzdü.

Odanın ortasında belki de dakikalarca birbirimize sarılı bir şekilde dikilmiştik. Uyumak istediğini söylediğinde, yatağın üstündeki elbiseyi kaldırıp onu yatağına yatırmıştım sonrasındaysa, artık ağlamadığına emin olup odadan çıkmıştım.

Kendi odama gittiğimde, artık kendimi çok garip hissediyordum. Jungkook'la sarılmamız beni etkilemişe benziyordu ve beni şaşırtan şey buydu. En son çocukken anneme belki de böyle dakikalarca sarılarak, kıpırdamadan durmuştum. En çok garipsediğimse, Jeongguk'la olmaktan o an bir saniye bile memnuniyetsizlik duymamamdı. Eğer o uyuyacağını söylemeseydi, belki de sabaha kadar ona sarılabilirdim. Bu garip hissettiriyordu. Ben böyle biri değildim. Sarılmak bana göre değildi. Ama onun bana ihtiyacı olduğunu biliyordum ve onunla olmam, gerekli bir şeymiş gibi geliyordu. Ne garip...

My Old Man is a Thief » taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin