24. Bölüm

2.3K 214 31
                                    

Merhabalar, nasılsınız?

Bu aralar Twice'ın Go Hard adlı şarkısına fena taktım.. Gerçekten çok güzel bi şarkı ve JYP ana şarkı yapmayarak çok güzel harcadı anlamı da kendisi kadar güzel olan
bu şarkıyı💆

iyi okumalar 💜

---

Genç omega, kucağındaki minik bebeği bir yandan uyutmaya çalışıyor, bir yandan ona güzel sesiyle ninniler mırıldanıyordu. Kolları arasında uyuyan bebek betayı bana göstermek için odada küçük adımlar attı. "Onu en son gördüğünden beri çok büyümüş, öyle değil mi?" Jungkook, gülümseyerek sordu.

"Belki de tahtı ona bırakmalısın."

Jungkook, bebeği kenarda bekleyen hizmetçiye verdikten sonra tekrar bana dönmüştü. Birkaç saniye önceki halinden eser yoktu. Ağzını açacaktı ki, hizmetçinin odada olduğunu fark edip, diyeceklerini söylemek için o çıkana kadar bekledi.

"Duyduğuma göre Luisa'nın taç giyme töreni yapılmış. Bir omeganın yönetemeyeceğini düşünmüyorsun demektir bu." Jungkook bana bakarken tek kaşını kaldırdı.

"Ona bu konuda güveniyorum. Çok şey kaybetti ve aynı zamanda çok yol kat etti."

"Aynısı benim için geçerli değil mi, Taehyung?"

Odadaki şöminenin kenarında duran odunluktan bir dal parçası aldı ve ateşin içine daldırdı. "O sarayda, yanımdan ayrılmadan önce böyle şeylerde hiç gözün yoktu ve nefret ediyordun."

Söylediklerimden sonra hızla bana döndü. "Ben insanlara doğruyu göstereceğim. Yıllardır doğru bildiklerinin yanlış olduklarını. Dürüstlüğü ve barışı. Yardımlaşmayı."

Ona baktığımda, artık üstündekiler yabancı gelmiyordu. Giydiği uzun kaban ve botları ona yakışmadığından değil de, sadece eskiden giydiği tüllü elbiseleri sık sık aklıma geliyordu ve onları özlemediğimi söyleyemezdim. Şimdi ise karşımda kim otursa ellerine kan bulaştığı bir tahta oturmak istediğini dile getiriyordu. Bana bir şans verilmişti ve ben istememiştim. Şimdi ise her şey karma karışık olmuştu. Jungkook tahta geçerse onu tekrardan koruyamamaktan çok korkuyordum.

"Kral Jeon, çok mu hasta?" Sorarken, babamdan bana hatıra kalan safir yüzüğümle oynuyordum.

"Beni kendi halime bırakacak kadar diyelim."

"Hala o ilaçları alıyor musun?"

Sorumla birden ciddileşti ve oturduğu karşı koltukta bacak bacak üstüne atmayı bıraktı. "Hayır. Sen geldiğinden beri almıyorum. Babam bunu bilmiyor. Annem de." Birden duraksadığında, sanki bir şey söylemek istiyor da çekiniyor gibiydi. Tekrar söze başlamadan önce üst dudağını dişleri arasına hapsetti. "Aslında Luisa'ya bunun için bir mektup yazdım. Ondan başka arkadaşım yok. Belki eski halime dönmem için yardımcı olacak bir yol biliyordur. Gerçi artık o bir hükümdar. Yani mektubumu okumaya zamanı bile olmamıştır."

Yüzümü kolçaktan destek aldığım elime yaslayarak onu izledim bir süre. Ayrı kaldığımız o üç ay, ikimiz için de fazlasıyla çok zor geçmişti zaman ve bu bize yeni şeyler katmıştı. Ama her şeyin üstüne bir de Jungkook'un olgunlaştığını görmek benim için çok şaşırtıcıydı. Onu böyle bulmayı beklemiyordum. Belki de saatlerdir karşılıklı oturuyor ve uzun uzun bir şeyler hakkında konuşuyorduk.

Büyük odada uzun bir sessizlik oldu, Jungkook düşünceli bir şekilde şöminedeki ateşi izliyordu ben ise onu. Sessizliği sorumla bölmek zorunda kaldım. "Beni hâlâ seviyor musun?" Gergindim. Sorumdan sonra tuttuğum nefesi vermiştim. Bana döndü ve gözlerimin içine baktı. "Yani saatlerdir bu odadayım ama bana biraz olsun bile yakınlaşmadın. Sarılmadın."

My Old Man is a Thief » taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin