14. Bölüm

4.4K 451 46
                                    

iyi okumalar 💘

Geminin üzerinde paylaştığımız onlarca duyguyu barındıran öpücük saniyeler içerisinde masumluğunu yitirirken, Jeongguk'un elleri büyük bir şehvetle boynuma sarılmış bir halde geminin kaptanının bizi görmesinin ihtimalini düşünüyordum. Zorlanarak onu kendimden ayırmış ve hızla etrafı kolaçan ettikten sonra kaldığımız yere, geminin alt kısmına inip kapağı üzerimize kapatmıştım. Jeongguk'un yanına ilerlediğimde elbisesini düzeltiyordu sonraysa eski yerine yerleşti. Ben yanına oturur oturmaz ellerimi tuttu. Yüzü yine benimkine yakın duruyordu. "Ne yapacağız şimdi? Nereye gidiyoruz? Almanya'da beni öldürürler."

"Normalde yardımcım Min her gün limandaki meydana bir adam gönderiyor beni almak için. Bizse saraya gitmek yerine, Min'i bekleyeceğiz."

"Ne için? Ona neden ihtiyacımız var ki?"

"Ailemin geri kalanını kurtarabilmem için, Jeongguk."

Anladığını belirtmek için yavaşça başını salladı. Artık çok daha rahat hissettiğinden huzurla kucağıma koydu ve sert tahta üzerine boylu boyunca uzandı. Boya yüzünden biraz da olsa sertleşen kabarık saçlarını okşarken, hayatımda ilk defa yaptığım bir şeyden bu kadar emin olduğum için, çok mutlu hissediyordum.

Ellerim saçları arasında hala gidip gelirken, Jungkook önce yüzünü bana çevirdi, sonraysa yattığı yerden yavaşça doğruldu. Gözleri, hangi günün hangi saatinde olduğumuzu bilmediğim halde ışıl ışıl parlıyordu, içindeki heyecan gözlerine vurmuştu adeta. "Benimle sevgili olman için bunu bekliyordun demek."

"Ne?" Cümlesiyle şaşkınca güldüm.

"Ülkeden ayrılmamız ve artık Prens Jungkook olmamam."

Çenesini elimle kavradım. Teni yumuşacıktı. Ona aşık olduğum için vatan haini olmuş olmam çok komikti. Aslında bu, umurumda bile değildi. "Sanırım."

Tatlı ufak dudaklarını, benimkilerin üstüne sabitledi ve acemi öpücüklerini kondurmaya başladı. Elleri de dudakları gibi tenime temas ederken, gözlerim kapanıp gitmişti bile. Artık ona neden karşı koyamadığımı biliyordum, ona karşı bir şeyler hissettiğim kaçınılmaz bir gerçekti; üstelik bu şeylerin çok büyük olduğundan da adım gibi emindim.

Dizleri üzerinde kalkıp kucağıma tırmandı. Dudaklarımdan ayrıldıktan hemen sonra boynuma burnunu sürttüğünü hissetim. Bu beni güldürmüştü, ama hoşuma gittiği içindi. Onunla o gemide yaptığımız ufak yakınlaşma bana gerçek anlamda büyük bir zevk vermişti; asla bitmesini istemediğim.

~~~~

Geminin Almanya'yı ilk gördüğü sıralarda güvertede etrafı kolaçan ettikten sonra dışarıyı seyrediyordum. Güneş çoktan doğmuştu. İki günlük bir yolculuk sonrasında sonunda Bremen Liman'ına varmıştık.

Yolculuktan önce konuştuğum geminin kaptanı dışında üst güvertede görevli birkaç kişi daha vardı. O ana kadar beş kişi saymıştım ve onlardan biri bile bizi gördüyse bu bizim sonumuz demekti.

Neyse ki inerken adama beş kese altın vermeden önce dahi hiçbir sorun çıkmamıştı. Jungkook korku dolu bakışlarıyla elimi sıkı sıkı tutarken, vatanıma döndüğüme sevinmediğim için şaşırıyordum açıkçası.

Dikkat çekmeden bir köşeye sinip oturduğumuzda, daha birkaç saat geçmişti ki, Jungkook bana bakarak sırıtıyordu, neden sırıttığını bilmiyordum üstelik. "Yeni elbiseler istiyorum. Şuradakiler muhteşem görünüyor."

Onun aklını okumak için Tanrı olmaya veya özel bir güce ihtiyacınız yoktu. Şatafatlı elbise kumaşlarına bakarken bile aslında istediği şeyin gerçek soylu bir omega gibi kabarık tüylü ve çekici elbiseler giymek, büyük mücevherler takmak istediği anlaşılıyordu. Gülümsedim. "Giyeceksin, sana söz veriyorum."

My Old Man is a Thief » taekook Where stories live. Discover now