YH • 10 | SARHOŞLUĞU DİLERKEN

142K 5.3K 2.9K
                                    

Kitabımızın simgesi olan gül ve kadeh buraya

Spoi vermeden bol yorum yapıp vote verebilirsiniz :D

        10. BÖLÜM | SARHOŞLUĞU DİLERKEN

Beraber restorana adımlarken, etrafa bakınıyordum. Camın diğer tarafından görünen kadınların üzerinde ya elbise ya da iş kıyafeti olarak adlandıralacak ciddi ama iyi görünen giysiler vardı. Erkeklerse Savaş gibi takım elbiseliydi. Ya özel bir yemek ya da ciddi bir iş konuşmak için gelinen bir yer olmalıydı. Bazı ortamlara ayak uydurulması gerektiğini bilirdim ve üzerimdeki günlük spor kıyafetlerle buraya uymadığımı biliyordum.

Kapının önüne geldiğimizde, "Savaş," diyerek duraksadım. O da durup omzunun üzerinden ne oldu dercesine bana baktı. "Daha sade ve nezih bir yere gidemez miyiz?" diye sordum. "Burası… Yani bilirsin işte, giysilerim burası için uygun değil."

Savaş baştan ayağı dikkatlice üzerime bakınca gerildim, damarlarımın içinde ilerleyen kanın rengi bile değişiyordu sanki. "Nesi varmış giysilerinin, gayet hoş görünüyorsun?" dediğinde, samimi gelen iltifatı göğsümün içindeki kalbi bir saat gibi neredeyse durdurdu. "Ortama takılma."

Serin hava nefesime işlerken, "Şaka yapıyor olmalısın," dedim, yakıcı bakışları kalbimin kıvrımlarında ilerliyordu. 

"Sakin bir yere otururuz," dedi rahat olmadığımı anladığında. "Yoksa sana ayak uydurmak için gidip kot ve tişört mü giymeliyim?" Ona tuhafça baktım, çünkü ciddi görünüyor ve etrafa bakınıyordu. "Şurda bir mağaza var, ne dersin?"

Gösterdiği yere baktım, köşedeki bir mağazayı işaret ediyordu. "Hayır, hayır, istemem," dedim telaşla. "Tamam, sakin bir yere oturacağımız sözüne tutanacağım, içeri girelim."

Aslında ona hayır derken neden bu fikirden kaçındığımı bilmiyordum bile. Benim için böyle bir şey yapmasının kalbimin kıvrımlarında onun için var olan soğukluğun içine bir güneş gibi doğup o soğukluğu sıcaklığa çevirmesinden endişe ediyordum belki veya kendimi onun için değerliymiş gibi hissetmek istemiyordum. 

Savaş Akduman tehlikeydi, yasaktı, ve daha beteri efsundu. 

Savaş, "Öyle olsun," dedi ama gözlerinde zafer ifadesi vardı, yani zaten vereceğim cevaptan, aslında ondan kaçtığımdan emindi. 

Parlayan cam kapılar ardına dek açıldı, girişte duruşundan şef garson olduğu belli olan biri karşıladı bizi. Savaş kısık bir sesle ona bir şeyler söyledi, şef garson hafif bir tebessüm eşliğinde başını tamam niyetiyle sallayıp bize yol gösterdi. Restoranın pırıltı saçan, yere baktığınızda kendinizi bütün kusur ve kusursuzluğunuzla görebildiğiniz zemininde ilerledik. Restoranın içi camlarından içeri dolan gün ışığıyla parlıyor, gündüz olmasına rağmen insanın gözlerini kamaştırıyordu. Beren'de arada bizi pahalı, lüks kokan yerlere davet etmiştir ama oralar şık ama kendinizi gayet rahat hissedeceğiniz yerlerdir. 

 Ağır yemek kokuları yoktu, tatlı ama hafif bir koku yayılıyordu ortama, bu kokuyu çekerek şef garsonun büyük bir saygıyla bize gösterdiği masaya geçtik. Garson yerimizi gösterdikten sonra yanımızdan ayrılmıştı, tekrar döndüğünde elinde iki menüyle döndü. Menülerin yazdığı kitapçığın üzerinde restoranın ismi kabartma yapılarak yazılmıştı ve açtığım anda sanki bir masal kitabını aralamış gibi hissetmiştim. 

 Her şey fazla iyi, fazla güzel duruyordu ama bir sorun vardı, kendimi buraya ait hissetmiyordum. Beni ortamın büyüsüne bütünüyle kapılmaktan alıkoyan şey önüme koyulan bu menüyü açıp okumaya başladığım o an oldu zaten, çünkü çevirdiğim sayfaların içinde inci gibi sıra sıra dizilen yemeklerin biri hakkında bile tek bir fikrim yoktu. Hiç bilmediğim isimlerdi. 

YARALI HAYALLER (+18)Where stories live. Discover now